İsraf biterse, dolar düşer!
Dolar nasıl düşer?
Şu anda dolar o kadar yüksek ve aşırı değerli ki, doları düşürmek hiç daha kolay olmamıştı diyebiliriz.
Doları düşürmek için yastık altına bel bağlamak bence bu işin magazin kısmı olsa gerek. Günlük işlem hacmine baktığımızda doları ne yastık altı varlıklar ile, ne de Merkez Bankasının kısıtlı döviz varlığı ile düşürmek mümkün görülmüyor.
Millete, “Yastık altındaki varlıklarınızı çıkarın” demek ne kadar milli ise, Milletin de devlete “İhalelerini, hizmetlerini yerli para ile gerçekleştir” deme hakkı vardır.
Daha 3 gün öne BOTAŞ “Sattığım gazın parasını dolar olarak isterim” dedi. Betona dayalı metro ihaleleri, köprü ihaleleri dahi dolarla gerçekleşiyor. Bugün Osman Gazi Köprüsünün geçiş ücreti ve Hazine garantisi dolarla belirleniyor. Keza, Yavuz S. Selim Köprüsü de aynı; Avrasya Tünelinin bile geçişleri ve garantisi dolarla belirleniyor.
Kısacası devlet dolardan vazgeçmiyor ki, Millet işini-gücünü yerli ve milli paramız TL ile gerçekleştirsin.
***
Son bir haftadır doların daha zayıf refleks gösterdiğini vurguluyorum. Eğer olumsuz verileri dikkate alırsak, TL’nin değer kaybı yüzde 3-5’lerde sanırım kalmazdı. Veya şu şekilde ifade edelim: Merkezin sürpriz durağan kararı, ABD’nin Türkiye’ye yaptırım hamlesi, FED’in faiz artırımını 4’de tutma kararı ile ABD’de 10 yıllık tahvilin yüzde 3,0 sınırına dayanması karşısında TL’nin dolar karşısında çok rahat 5,20’yi bile aşması beklenebilirdi. Oysa hareket riskler karşısında daha sınırlı kalıyor görüşündeyim.
Gerçi ben Temmuz ayı ithalatında yüzde 6,43’den daha yüksek bir daralma bekliyordum. Her ne kadar enerji ithalatı dışında daralma yüzde 14,11’e varsa da, burada altın ithalatındaki düşüşü göremiyoruz. Yine de ekonomideki soğumayı işaret açısından Temmuz ithalatı beklediğimden az gelmiştir.
Geldiğimiz denge maalesef : Ne kadar soğuma-o kadar güçlü TL dengesine oturmuştur.
Neden mi?
Çünkü maalesef ekonomiyi son yıllarda bütçe açığı ile suni şekilde biz ısıtıyoruz. O nedenle ekonomimiz motorun su kaynatmasına benzedi.
***
Şimdi sorunun kilit noktasına gelelim:
Makro ekonomide maliye politikasına; “Sermayenin verimli kullanımı” gözü ile bakmak gerekiyor. Yani ortada 100 birim sermaye var ise, ve bu sermayeyi özel sektör daha verimsiz kullanıyorsa, kamunun verim artırıcı hamleleri gerekir.
Asli kamu hizmetleri olan güvenlik-eğitim-ulaşım hizmetleri toplam verimliliği artırmalıdır. Kamu, özel sektörün yatırım-istihdam hamlesinde kullanacağı sermayeyi vergi olarak alıp, sonra da verimsiz alanlara yönlendirmemelidir.
2003 yılında faiz gideri hariç 82 milyar 721 milyon Merkezi Yönetim Bütçesi harcaması ile Ankara ülkeyi idare etti.
Aradan geçen 14 yıl zarfında ülkede genel fiyatlar yüzde 212,2 arttı. Yani Ankara hiç şişmanlamasaydı, Merkezi Yönetim Bütçesi faiz hariç giderleri 2017 yılında sadece 265 milyar lira olacaktı.
Ama ne oldu?
Ankara 2003 yılında devlet idaresi için 82,7 milyar lira faiz hariç harcama yaparken, 2017 yılında enflasyona göre de 265 milyar lira harcama yapması gerekirken, tam 621,6 milyar lira harcadı.
Hadi gelin buna büyümeden de pay aldığını hesaplayarak bakalım:
1987 bazlı GSH hesabına göre Ankara 2017’de 453 milyar lira harcama ile yetinmeliydi.
AK Parti dönemi GSYH ilk revizyonu ile artırılan hesaba göre de, Ankara 2017 de en fazla 471 milyar lira harcamada kalmalıydı.
Hadi bir de son GSYH revizyonuna göre yapalım. Biliyorsunuz bu revizyonlar kağıt üstünde yapılmakta ve aynı yıl GSYH’sı yüzde 20-30 daha yukarı çıkartılmaktadır. İşte son revizyona göre de Ankara büyümeden her türlü payı alsa, revizyonla artırılan kısımları da reel olarak vergilendirse dahi 2017 yılında Merkezi Yönetim Bütçesinden faiz hariç 549 milyar lira harcama ile yetinmeliydi.
Ama öyle olmadı.
Ankara 621,6 milyar lira sadece Merkezi Yönetim Bütçesinde devlet idaresi için harcamada bulundu.
Bu çok ama çok ağır bir maliyettir. Devlet çok fazla gider yapmaktadır. Özel sektörün kaldıramayacağı bir harcama alanı oluşmuştur.
İyi de devlet çok harcıyor ve bu harcamayı verimli mi kullanıyor?
İşte bu sorunun cevabı da maalesef negatiftir. Ülkeye gelir yaratmayan, toplam maliyeti artıran bir süreçteyiz.
Kısaca Ankara obezlikten vazgeçer ise işler düzelmeye başlar. Ankara verimliğe odaklanır ve israftan vazgeçerse ülke düzelir. Aksini söylemek bugün için maalesef çok zordur.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.