Yavaş yavaş ölmek istiyoruz
Hayat yavaştı yavaş yaşardık modern olmadan önce. Hız nedir bilmezdik. Yavaş yaşandığı için dünya güzeldi eskiden. Hızlı yaşandığı için modern dünya çirkin ve gürültülü…
Yavaş yaşamalıydı Müslüman. Dinimiz emrettiği için yavaş yaşardı ceddimiz. Çünkü yavaş hayat Müslümanca hayattı. Gün doğumundan gün batımına kadar Allah’ın her gününü yavaş yaşadıkları için âsûde ve huzurlu olurlardı.
Yunus Emre Hazretleri yetmiş iki millete bir göz ile bakmayı ve gönüller yapan dervişliğini yavaşlığın dergâhında kazandı.
Hacı Bayram-ı Veli yavaş hayatın huzur ve sükûn ikliminde yetiştirdi müridlerini.
Mimar Sinan yavaş yaşadığı için hayâl ve tasavvur etti yavaşlığın ve sükûnetin muhteşem eserlerini…
Hızlı, yâni modern hayat kanserden daha öldürücü bir düşman; insanı insanlıktan çıkarıyor.
Bir insan düşünün, ağır maişet mesaisine yetişmek için hızlıca kalkıyor, def-i hâcetini hızlıca yapıyor, hızlıca giyiniyor, yemeğini çok hızlı yiyor, dolayısıyla her defasında hıçkırık tutuyor. Dakikalar bitmek üzere, asansör her defasında olduğu gibi geç geliyor. Yola iniyor, fakat karşıya geçmesi gerek. Caddede hızlıca seyreden arabalar kafilesinin ardı kesilmek bilmiyor. Tükenen dakikalar napalm bombası gibi beynine beynine iniyor. Adam, “ah, bol zaman!” diyerek inliyor ve olduğu yere çöküyor…
Bu insanı ne kurtarabilir? Yavaş hayat…
HAYAT YAVAŞTI YAVAŞ YAŞARDIK ESKİDEN
Hâfızasını kaybeden ve irfânını bilmeyenler için yüreğimizi kanatarak bir daha söyleyeyim: Hayat yavaştı yavaş yaşardık eskiden. Bundandır ki herkes birbiriyle dilleşir, bakışır ve huzur bulurdu.
Fakat şimdi modernliğin başımıza belâ ettiği hız kültüründe yavaşlığa yer yok. Hazret-i insan olarak biz yavaş yaşamak, yemeği yavaş ve telâşsız yemek, def-i hâcetimizi yavaş yapmak, abdestimizi yavaş almak ve yavaş yavaş ölmek istiyoruz…
HIZLI HAYATTA GÖNÜLLER YAPMAĞA VAKİT YOK
Hız çağının yok ettiği mukaddes bir kıymet: Vakit... Kimsenin vakti yok. Modern teknolojinin en hızlı arabalarıyla daha hızlı gitmemiz gerek. Çünkü vaktimiz az, işimiz çok! Oysa Müslümanca hayatın sırrı ve gayesi sükûnettir, yavaşlamaktır…
Hızlı hayatta gönüller yapmağa vakit yok. Hızlandıkça birbirimizden kopuyor, daha da parçalanıyoruz. Hayatımız daha da seküler hâle geldiği gibi, ruhî yabancılaşma artırıyor, mensubiyet şuuru zayıflıyor.
HIZLI HAYATIN KALBİ DE İRFANI DA YOK
Yüz yüze olmayı engelleyen de bu musibettir. İnsanlar birbirinin gözüne bakmadığı, birbirini yeterince dinlemediği için muhabbet hâsıl olmuyor, herkes birbirine nesne gibi bakıyor.
Hızlı hayatın kalbi ve irfanı yok. Hız toplumu durup düşünen, dinleyen, sâkin bir toplum değil, sükûnetini yitiren asabi ve bencil bir güruh…
Yavaş hayatı özledik. Telâşsız ve acelesiz hayat nerede, bilen var mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.