Kudüs deyince ne biliyoruz?
Geçen hafta Salı akşamı Tel Aviv'e indiğimizde yağmur karşıladı bizi.
Hem de ne yağmur!
Gece de sağanakla geçmişti.
Yılda ortalama sadece 28-30 gün yağış alan topraklara gelmiştik oysa!
Aklım fikrim Kudüs'te geçireceğimiz saatlerdeydi.
Kudüs'ün üç dinin kutsal mekânlarıyla dolu ve labirenti andıran daracık sokaklarında elimde şemsiyeyle dolaşmak istemiyordum.
Allahtan şehre ayağımızı bastığımız an bitti yağmur. Dönüş yoluna düştüğümüzde yeniden başladı!
Yolda Arap çarşısından alıp cebime sokuşturduğum şehir görüntülerinden oluşan kartpostallara tek tek baktım.
Kederini içine ata ata bitkin düşmüş güzel yüzlü bir dostla göz göze gelmek gibiydi o resimlere bakmak!
Dönüşte bir tanıdığımla karşılaştım.
" Kudüs'ü yazacak mısın? " diye sordu heyecanla!
"Çok kısa kalabildik ne yazık ki" dedim.
Öyle ya Sezai Karakoç'un " Gökte yapılıp yere indirilen şehir" dediği Kudüs'e bir öğleden sonra yeter miydi hiç?
Gözde okullarımızdan birini bitirdikten sonra yurtdışında yüksek öğrenimini yapmış, yaşını başını almış biri olan tanıdığıma "Kudüs'e dair ne anlatmamı istersin?" dedim.
" İsa'nın çarmıha gerilmek üzere sürüklendiği yolu merak ederim, gördün mü oraları? " karşılığını verdi.
Sonra ekledi: " Mel Gibson'un filmini gördüğümde çok etkilenmiştim."
Ya Kubbet us Sahra, diye sordum...
" Mescidi Aksa'yı anlatayım mı?"
Çıtı çıkmadı.
Galiba bu yapılar hakkında güncel medya haberleri dışında bir şey bilmediğini itiraf etmekten utandı!
Gençliğinde muhafazakâr biri olarak tanınan fakat epeydir bütün dünyası "business"ten ibaret bir arkadaşım da dün "Ağlama Duvarı"nı sordu.
Belli ki biraz turistik, biraz mistik, biraz Discovery Channel havasında izlenimlerimi merak etmişti.
Anlattım.
Dikkatle dinledi.
Sonra...
Kudüs'e gidip gelirken otoyol boyunca gördüğümüz...
İsraillilerin terörist eylemlere karşı " Barış Duvarı " adını vererek inşa ettiği...
Ama Filistin köylerini ve mahallelerini birbirinden ayıran, kilometrelerce büyüklükte bir alanı Müslümanlar için hapishaneye çeviren "Utanç Duvarı"na getirdim sözü...
Sıkıldı.
Konuyu değiştirmeyi tercih etti.
Anladım ki...
Kudüs'ten söz ederken ortaya çıkıyor; hepimizin Kudüs gibi mahallelere bölündüğümüz gerçeği...
Fakat bizi bölen inançlar değil...
Bizi bölen...
Kötü eğitimin yarı cehaleti, üstünkörü ilgiler ve ideolojik körlükler!
Kudüs ve Osmanlı
Kudüs (Yeruşalim) üç ilahi dinin kutsal saydığı; Hıristiyan, Yahudi, Müslüman mahallelerine bölünmüş, adı barışla anılan fakat tarih boyunca 108 kez savaş yoluyla yerle bir edilmiş bir şehir.
Elbette Yahudilerin ilgisi ve dikkati hep bu şehrin üzerindeydi.
Beytülmakdis'in (Süleyman Tapınağı) orada olduğuna inanılıyordu.
Ama işin bilinmeyen yanı şu ki...
Klasik Yahudi metinlerindeki "Zion" ( Anayurt) kavramının Kudüs olarak yorumlanması yakın zamanlara aittir. (Modern Siyonizmin babası Theodore Herzl'in Uganda'ya yerleşilmesini önerdiğini hatırlatayım!)
Hepsi bir yana!
Eski Kudüs'te gezerken daha ilk anda fark ediyorsunuz ki, Osmanlı havası varlığını sürdürüyor!
16. yüzyıldan İngilizlerin şehre girdiği 11 Aralık 1917'ye kadar sürmüştü Osmanlı yönetimi.
Ve bugün hâlâ... Barışa benzeyen, barışı andıran ne varsa bu şehirde...
Buram buram Osmanlı kokuyor!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.