Beklenen Vakit
Bizim gazete ilk yayınlandığında adı “Beklenen Vakit” idi. Erbakan “Beklenen vakit geldi” diye bir söz etmişti. Tayyib Erdoğan bu günlerde sık sık Sezai Karakoç’un şiirlerinden bir alıntı yapar: “Sakın kader deme kaderin üstünde bir kader vardır. Ne yapsalar boş göklerden gelen bir karar vardır.” Aslında aynı anlayışın ürünü bunlar. Sonra olanları biliyorsunuz “Vakit”, “Akit” derken bu günlere geldik.
Bu köşeyi sürekli okuyanlar hatırlayacaklardır, bayram Ramazan sonrası bugün tartışılan bir konuyu yazmıştım. Suriye’de bir kimyasal silah saldırısı olacak. Hatta “ABD bombayı patlatacak, Suriye attı diyecekler, kimyasal silah Rus malı çıkacak” uyarısı yapmıştım. Her şey beklendiği gibi gelişiyor. Kör bir gidişle gidiyorlar, uçuruma koşan domuz sürüleri gibi.
Bugünlerde İdlib’i konuşuyoruz. Hemen yanı başında el-Bab. Aşağıda Halep.
İdlib Hatay sınırındaki bir bölge. Aşağısında Lazkiye var. Eğer çatışma çıkarsa 1 milyona yakın bir nüfusun Türkiye’ye doğru göç etmesi bekleniyor. Türkiye ise göç dalgasının yönünü Afrin operasyonunda kurtarılan bölgeye yönlendirmek..
Rusya ve ABD meydan okumalarını sürdürüyorlar. Doğu Akdeniz’de gerginlik hat safhada.
Geçen gün bölgede yaşanacak muhtemel gelişmeleri yazdım. Amanoslar’dan sözettim, Ceyhan’dan söz ettim ama, orada asıl kritik bölge İskenderun.
Savaş başladığı yerde kalmayacak. Bir anda denize ve bölgeye yayılabilir.. Mesela böyle bir savaş NATO’nun sonu olabilir.. Eğer ABD, İdlib bahanesi ile girmeye hazırlandığı Suriye’de Tartus’u ve Rus üslerini vurmaya kalkarsa, Rusya Hazar’dan, denizden ve Suriye’deki üslerinden ABD’nin Irak, Akdeniz ve körfezdeki üslerini ve donanmasını vurabilir..
Böyle bir savaş çıkacaksa, kesin bu işin içinde Suudi Arabistan ve BAE de olacaktır. Boğazların bu savaştaki önemini bir kez daha hatırlayalım. Ve tabi İran ve Yemen de bu savaşın içinde olacaktır. Irak da olacaktır.
ABD yara alacak olursa yanında kimseyi bulamaz. İsrail diye bir devlet kalır mı bilmem, ama İngiltere ve Fransa bu durumda ABD’nin yanında durmak istemeyeceklerdir. İngiltere ise saf değiştirebilir..
Trump hayal kuruyor. Hiçbir başarı şansları yok. İsrail’in hiçbir şansı yok. Bölgeyi cehenneme çevirseler de şansları yok.
Mayıs ayı başındaPompeo’nun Suudi Arabistan, İsrail ve Ürdün ziyaretleri, ABD’nin Suriye sahasına yönelik planları, İran’ın bölgedeki etkinliğini kırmaya yönelik çabalarını daha bir görünür hale getirdi. İsrail İran’ı ısrarlı bu “mayınlı tarlada top oynama”ya çağırması da boşuna değil.
Netanyahu zaten savaşa hazır bekliyor. O Ekim sonuna kadar bu işin bitmesini bekliyor. Amerikan seçimi sonrası Süleyman Mabedi’nin inşası ile ilgili kıyamet senaryosunun 3. adımını atarak kıyamet savaşını başlatacak! Tabii işler istedikleri gibi giderse. Bu arada İsrail, İran’ın nükleer programı ve kapasitesi hakkında binlerce sayfadan oluşan gizli bilgi ve belgeye ulaşıldığını açıkladı. Netanyahu, İran’ın cezalandırılması konusunda Trump’ı da ikna etmiş durumda. Daha doğrusu aynı fikirdeler..
Pompeo söz konusu ziyaretinde “İran’ın dünyadaki mevcut terörün en büyük sponsoru olduğunu” söylemesi boşuna değil. Kedi yavrusunu yiyecek olursa onu fareye benzetirmiş ya. Şimdiden çalmaya hazırladıkları minareye kılıf hazırlıyorlar. Bu arada; İsrail hükümeti parlamentodan, güvenliklerine yönelik bir tehdit durumunda anında cevap vermek için “savaş ilanına onay” aldı.
Yani savaş Suriye’de başlasa bile burada kalmayacak. Hatta bu savaşın bir ucunun Ukrayna’ya kadar uzaması da sürpriz olmaz.
Biliyorsunuz, Ukrayna’nın doğusundaki Donetsk şehrinde, bir kafede yaşanan patlamada Rusya yanlısı ayrılıkçı lider Alexander Zakharchenko öldürüldü. Bunlar durup dururken olan şeyler değil. Saldırıdan ABD suçlanıyor. Bundan sonra bölgede bu tür olayların yaşanması sürpriz olmayacak.
Bunu da not etmiş olalım.
Bölgede bütün bunlar olurken bakalım Irak yönetimi, Şii ve Sunni aşiretler, Barzani ve diğer Kürt beyleri ne yapacaklar? PKK, PYD ve DAEŞ, SDG nerede duracak, bu kirli ve kanlı oyunun figüranı olmaya devam edecekler mi göreceğiz. Sonuçta kimlerle beraber olacaklarsa, onlarla aynı kaderi paylaşacaklar.
Afrin operasyonu sırasında Almanların ve Fransızların da ABD ve İngiltere’nin yanında PKK ve PYD’ye fiilen yardım ettiklerini gördük. Hatta ABD, PYD’den boşalan bölgeleri Fransızlara devretti. Bölgede 1830’lardan beri batılıların bir hakimiyet savaşı var. İngiltere ve Fransa’nın bölgede garantörlük sıfatları var. Rusya ve Almanya da, hatta Çin de, bölgede bunlar olurken, onlar da masada olmak istiyorlar. Fransa halen PKK/PYD’nin bulunduğu Münbiç’te ABD’nin devrettiği topraklarda askeri varlığını sağlamlaştırma çabasında. Bugün bölge, “derinlikli”, “asimetrik savaş”a hazır bir savaş alanı.
Beklenen vakit geldi. Gün döndü. Allah servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirir, çevirir.
Göreceksiniz bu zor günler de geçecek. Büyük ve ağır bir bedel ödeyeceğiz, ama sel gidecek, kum kalacak. Kaybeden biz değil onlar olacak. Onlar kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşuyorlar.
Bu günler geçtiğinde geride ne Dolar kalacak, ne NATO, ne Vatikan, ne Evengalişler, ne Anglikanlar, ne ABD, ne AB ve ne de BM. İngiltere eski İngiltere olmayacak. Onların evdeki hesapları çarşıya uymayacak! Her şey yeniden şekillenecek. Yeni bir dünya kurulacak ve Türkiye o dünyada saygın yerini alacak. Bizdeki o “Cemaat” yapıları da değişecek. Biz de değişeceğiz, dünya da değişecek.
Son bir söz: Bu süreç kısa sürmeyecek, ağır bir bedel ödeyeceğimiz, ama elde edeceğimiz başarı bizim için ve insanlık için ödediğimiz bedelden çok çok yüksek olacaktır, inşallah. Ama şunu aklımızdan çıkarmayalım, yine bozulacak işler ve bu hep böyle devam edip gidecek. Unutmayalım ki bizler, ahir zaman peygamberinin ümmetiyiz.
Ve “zor bir zaman”da, sahte Mehdiler, Mesihler, münafıklar, müfsitlerle dolu bir dünyada imtihan oluyoruz.
Görelim Mevla’m neyler, Neylerse güzel eyler.
Selam ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.