Sen bu zekâyla Nobel alamazsın kızım, vazgeç bu işlerden!
“FETÖ’nün gelini” nitelemesini ilk kim kullandı bilmiyorum ama “Elif Şafak’ı nasıl tanımlarsın?” diye sorsalar herhalde bu nitelemeyi kullanırdım.
Kızımız biraz “hülyalı” bakıyor...
Az evvel depresyondaymış da, lütfedip çıkmış ve normal insanların dünyasına karışmış gibi. Bizden anlayış (kendisini anlamamızı) bekliyor.
Ama anlamıyoruz...
Deneğin kendisi ve kullanılan malzemeler, ortaya çıkarılan ürünün bir “proje” olduğunu bağırıyor...
Yalnızlığa yargılı, yalnız kaldıkça sıkılan ve depresyona giren “güzel kadın” imitasyonu... Çağıyla, çevresiyle, “sıradan” insanlarla sorunlu... Ve içinde bulunduğu “hal” onu “yaratıcı” kılmış... Romanlar yazıyor... Ama aynı zamanda bir “anne...”
Anneliği öğrenmeye çalışıyor.
Öğrenemediğini (çünkü sıradan insanların kolayca benimseyiverdiği bir “rol” bu) yazdıklarından okuyoruz.
Sıkılıyor annelikten...
Daha doğrusu, “sıkıldığını” anlamamızı kolaylaştıracak malzemeler sunuyor.
Ama anlayamıyoruz...
Çünkü biliyoruz ki, gündüz gözüyle numara çekiyor bize...
Bir diğer ifadeyle, neleri dışarıda tuttuğunu “yedirmeye” çalışıyor.
Elif Şafak’ımız “evinin kadını” rollerinden de şekvacı... Evlenmiş, çocuk yapmış, “ev içi” halleriyle baş başa bırakılmış ama mutsuz...
Toplum onu bu “rol”e (ev kadını ve anne rolüne) ittikçe, bunalımları derinleşiyor...
Fakat bu yalnız, depresif, çağıyla ve sıradan insanlarla sorunlu, toplumun dayattığı “roller”den şekva getiren hatun, bazı kamusallıklardan pek de rahatsız değil...
Bir zamanlar “cemaat” adı verilen ve devlet içindeki örgütlenmesini tamamladıktan sonra “darbe”ye kalkışan FETÖ’nün kamusal yükümlülükleri söz konusu olunca, “toplum dışı” bir birey olduğunu unutuyor.
Birden “militan Elif Şafak” kesiliveriyor ve sıradan insanların dünyasına avdet ediyor.
Bir de “siyasal” ki, sormayın...
Bir tür “geç Wirginia Woolf vakası” olarak siyasete (sıradan insanların iştigal alanı olarak gördüğü siyasete) mesafeli durması beklenir ama kızımız pek bir “cevval...”
Aynı zamanda “öfkeli...”
Öyle bir “öfke” ki, uygar dünyanın “Türkiye’ye müdahale etmesini” ve bizleri Erdoğan’dan kurtarmasını bile isteyebiliyor.
Erdoğan’ın “ABD mallarına boykot” çağrıları ve “döviz bozdurma” talepleri, Avrupa'ya ve Batı'ya savaş açmakmış.
The Guardian gazetesinde böyle şeyler yazıyor.
Bir taraftan da, “piar çalışması” yapıyor tabii...
Bir zamanlar bir İtalyan gazetesinde, “Türkiye’de zulüm gören yazarlar” diye bir haber çıkmıştı.
Elif Şafak da zulüm gören yazarlar arasında zikrediliyordu.
Soruldu soruşturuldu, “Kim bu kıza zulmediyor? Nasıl ve ne şekilde zulüm görüyor?” diye...
Herhangi bir bilgiye ulaşılamadı.
Daha sonra, mezkûr haberin bir “Metis Yayınları” tezgâhı olduğu ortaya çıktı.
Bunlar (yayınevi editörü ve Elif Şafak), oturmuş, bir haber uydurmuşlar... Bunu da bir İtalyan gazetesine servis etmişler...
Haberi müteakip, Elif Şafak’ın ismini “Nobel adayı” diye ortalıkta dolaştırmaya başladılar.
Orhan Pamuk ülkesini kötüleyerek Nobel almıştı, Elif Şafak niçin alamıyordu?
Orhan Pamuk Nobel almıştı, ülkesini kötüleyen birtakım beyanlarda da bulunmuştu ama son tahlilde “yetenekli” bir yazardı... Ülkesini kötülemese de Nobel alırdı...
Şimdi soralım hatuna:
Sen hangi zekânla, hangi yeteneğinle, hangi “edebî” çalışmanla bu ödüle göz diktin?
Saramago’dan ve Zadie Smith’ten “çaldığın” romanlarla mı?
Sahte “hülyalı” hallerinle mi?
FETÖ desteğinin ve “Türkiye düşmanlığı”nın bir getirisi olabilir ama bunlar yeterli değil.
Hiçbir jüri, “aslı” dururken imitasyonuna (taklidine) oy vermez!
Vazgeç bu işlerden!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.