Can Dündar ne yaptın sen!
Can Dündar duruşması devam ederken, Anayasa Mahkemesi kararı ile tahliye edildi ve o da kaçtı.
Sonuç, kendinden sonrakilerin tahliyesine engel oldu. Çünkü kaçma riski açık ve yakın bir tehlike olarak toplumda genel bir kanaat haline geldi. Aslında yargılanması devam etse idi, muhtemelen basit bir ceza alıp o da ertelenebilirdi, ya da beraat edebilirdi.
Ama kaçtı. Gitti. Batı medyasına, siyasına sığındı. Oradan Türkiye aleyhine konuştu. Bu şekilde kamuoyu gözünde mahkûm oldu.
Batı ne yaptı! Can Dündar’ı ucuz bir tetikçi olarak kullandı. Onu bitirdi. Artık onun Fehriye Erdal’dan bir farkı yok. Batı’nın içimizdeki adamı olarak görüldüğünden en yakın dostları bile onu sahiplenmiyor, savunmuyor.
İktidara karşı Can Dündar’dan daha fazla öfke duyanlar Can Dündar’ın başına gelenlere bakıp susuyorlar. Cezadan değil, hain ilan edilmekten korkuyorlar.
Can gitti, aslında yargı da kurtuldu, AK Parti de. Türkiye de kurtuldu. Can batıyı başına bela aldı, batı da Can’ı başına bela aldı. Birbirlerini buldular.
Bugünler de geçecek. Bu çalkantılı dönem sona erince, Can’ı kullanmaya da gerek kalmayacak. Onun da bir kullanım süresi var. Onun şunu bilmesi, görmesi, anlaması gerek: Batılıların ilkeleri yok, çıkarları var. O da bir gün acı gerçekle yüzleşecek. Ama zamanı geri çevirmek mümkün olmayacak. Ahir ömrünü utanç ve pişmanlık içinde geçirecek.
Can’ın başına gelen FETÖ’cülerin, PKK’lıların da başına gelecek.
Düşünün bu adam kaçmasaydı, her duruşması olay olacaktı. Batılılar her duruşma öncesi ve sonrası yaygara koparacaklardı.
Aslında Can’ın iddianamesi o hali ile çok sağlam bir iddianame değildi. O günkü şartlarda alelacele hazırlanmıştı. Can ve arkadaşlarının öfkeleri mi, korkaklığı mı, yaygara koparmak için cazgırlıkları mı işi bu noktaya getirdi. FETÖ’cüler de destek verdi. CHP zaten sazan gibi her şeye atlıyor. Can da bu rüzgârda savruldu gitti. Oturup düşünse, aslında o da oyuna geldiğini görecek. Bu oyunda Can onları, onlar da Can’ı kullandılar. “Onlar” kim derseniz, FETÖ’cüler, solcular, CHP, Türkiye karşıtı, O günkü şartlarda AK Partiyi köşeye sıkıştırmaya çalışan herkes, batılılar, tüm Gezi bileşenleri. Onlar için Can iyi bir isimdi. Ona bu sansasyonel kampanyaya ucuz bir malzeme oldu. Ama işin garibi hâlâ uyanmadı.
12 Mart’ta Milli Nizam davasında mahkûm olunca yurt dışına çıkıp, uzun süre gelmemeyi düşündüm. Ama sonra vazgeçtim. 74 Affı ile de zaten buna gerek kalmadı. 28 Şubatta, F. Gülen’den sonra bir hafta benim aleyhime yayın yapıldı. Belli ki, yurt dışına kaçmam isteniyordu. Bir yandan “gel” diyorlardı. ABD’den ve Hollanda’dan bu anlamda davet vardı. Bir yandan da hakkımda 500 yılı aşan davalar açılmıştı. Günde beş defa, haftada 5 gün duruşmaya çıkıyordum. Gitmedim. Allah yardım etti. Evimi haczettiler. Sulh Ceza, Asliye Ceza, Ağır Ceza, İcra Ceza, DGM, Askeri Ceza, yargılanmadığım ceza mahkemesi kalmadı. Gitmedim. Bir ara suikast ihbarları gelmeye başladı. Bir ay gibi bir zaman dışarıda kaldım ve hemen geri döndüm. Suçsuzdum. Kaçarsam kendimi savunamayacaktım. Can Dündar’ın düştüğü duruma düşecektim.
PKK’lılar, FETÖ’cüler hâlâ kaçmaya çalışıyorlar ve sınır boylarında yakalanmaya devam ediyorlar.
Gerçekten kendinizi savunamayacağınız, halkın size sahip çıkamayacağı bir durumla karşı karşıya kalırsanız, can güvenliğiniz tehlikede iseniz niye gitmeyeceksiniz. Ama bu konuda açık ve yakın bir tehlike yoksa niye gidiyorsunuz? Bir diğer soru: Nereye gidiyorsunuz?. Başka sorular da sormak gerek, nasıl gidiyorsunuz, gidince ne yapacak, nerede duracaksınız? Gittiğiniz ülkenin istihbaratının oyuncağı olacaksanız bu durum çok da onurlu bir durum değil.
Gidiyorsanız bir gün döneceğinizi, döndüğünüzde, şehrin sokaklarında başınız dik dolaşabileceğinizi düşünerek hareket etmelisiniz! Yoksa mezarınız bile yadellerde kalır. Ziyaretçisi bile olmaz. Sizi tanıyanların yüreklerinde bir sızı olarak kalır hatıranız.
Fehriye Erdal Belçika’da, Can Dündar Almanya’da, Fetullah Gülen Amerika’da! Kendi aralarında bir bilişim ağı var mı acaba. Aynı kaderi paylaşıyorlar ama sanki çok farklı dünyaların insanları gibi. Tek ortak noktaları doğdukları, ait oldukları topraklara olan yabancılıkları.
Gurbet zaten kendi başına zor bir hadise. Hicret ayrı bir şey, ama kaçıp gidip, karşı tarafın safına geçip gittiğin yere karşı, geldiğin yerden saldırmak bu çok farklı bir durum. Erdemli bir duruş değil.
Öfke aklı zail etmeden böyle bir karar verilemez. Ama gün gelir, insan nereden gelip, nereye gittiğinin bir muhasebesini yapar. O zaman gerçeği görür. Ama bu konuda çok geç kalmışsa, artık geri dönüş için de çok geçtir. Acılarla dolu bir yaşlılık hayatı ve yalnız bir şekilde hayata veda etmek çok kolay olmayacaktır onlara. Nazım bile bu hasrete dayanamadı. Keşke Can şimdi akledip, bugünden hatıralarını yazsa. Yazsa da, onun katlanmak zorunda olduğu güçlükler ve utanç, ondan sonra benzer durumlar karşısında karar verecek olanlar için bir ibret dersi olsa.
Şimdi durum ne? Enis Berberoğlu içeride. Eren Erdem de tutuklu. Eren Erdem, Bülent Tezcan’ın adı var. Bu işin ucu Kılıçdaroğlu’na kadar uzanıyor.
Can kaçtı kendini kurtardı (mı)? Yoksa arkasında bir yangın mı bıraktı. Kendi itirafçı olsa kurtulabilirdi, gerçek suçlu ortaya çıkar, diğerleri kurtulabilirdi. Ama kendi kaçınca suç ötekilerin üstüne yıkıldı. Batılı ülkeler hemen Can’ı sahiplendiler. Ama ötekileri artık kimse sahiplenmiyor. Türkiye’ye karşı bir casusluk faaliyeti söz konusu. Olay bir gazetecilik faaliyetinin çok ötesinde. İşin diğer ucu FETÖ’ye, 15 Temmuz’a uzanıyor. Can’a sahip çıkan batı da suçüstü oldu. Yarın birileri konuşmak zorunda kalacak. O zaman Can’ın karizması bir kez daha çizilecek. Göreceksiniz bu işten, bu işe bulaşan hiç kimse kazançlı çıkmayacak. Bugün değilse yarın bu gerçekler mutlaka bir şekilde ortaya çıkacak. O zaman yaptıkları yanlışın farkına varacaklar ama çok geç olacak. Keşke konuşsaydım, yatıp çıksaydım diyecekler büyük ihtimalle, ama geçen zaman geri gelmeyecek.
Bazen bir musibet, bin nasihatten iyidir. Can’ın yaşadıkları, pahalı, ama önemli bir ders olabilir birileri için. Bugün Can’ın sırtını sıvazlayanların da aslında, görünenin aksine Can’a dostça davrandıklarını sanmıyorum. Benden söylemesi. Selam ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.