Hazan mevsiminde umut aranır
Eylül herkes için hüzündür.
Bir mevsimden öte, derin bir duygunun adıdır aynı zamanda.
Eylül de bitiyor. Yaprakların turuncu/sarı rengi önce kızıla, sonra kahverengiye dönecek, ardından toprağa düşecek.
Hazan mevsimi yaşlanmayı ve ölümü hatırlattığı için hüzündür biraz da…
Ayva ağacı direniyor. Yaprakları hâlâ yeşil. Bugün-yarın, meyvelerini topladıkları anda o da kendini toprağa bırakacak.
Nar kızardı. Yaprakları dayanamadı, düştü. Ama tazeliği ve kızıllığı neşe veriyor.
Trabzon hurması, hazan mevsimi içinde en umut aşılayanı. Rengi turuncu, kendi tatlı. Baktıkça bir umut doluyor insanın içine.
İnsan en çok hüzün mevsiminde umuda muhtaçtır…
Ormanda dolaşın. Doğanın yavaş yavaş uykuya, geçici ölüme hazırlanışını izleyin.
Baharda güneşi en çok alan yerler, ilk tomurcuklanır, ilk filizlenirdi. Şimdi güneşi en çok gören yerler ilk sararıyor, ilk dökülüyor. Ne ilginç.
Yağmur, yaprakların dökülmesini hızlandırırken, rüzgâr ona eşlik ediyor.
Bir ağaç en çok yapraksız ve çiçeksiz kaldığında insana hüzün verir. Yalnızlığı hatırlatır çünkü. Tek başına, çıplak.
Yağmur toprağı iyice sulandırdı. Toprakta süzülen sular, kendine bir yol bulup dereler oluşturuyor yerin altında. O sular yazın lazım olacak. Gölleri, büyük nehirleri besleyecek.
Her akarsuyun hayali, bir gün deryaya ulaşmaktır. Hiç yılmadan yolu katederler bu yüzden…
Eylül, hepimizin hüzünlü sevgilisidir. Ayrılık vakti geldi. Bitiyor.
Bundan sonraki aylar hüzün değil, biraz acı, biraz karamsarlığa dönüyor insanın içinde. Kış habercisi hepsi. Kış ise, ömrün son döneminin sembolü.
Ekim, Kasım, Aralık… pek sevene denk gelmedim. Yıl bitiyor... Ömürden bir yıl daha geçti... Sonbahar bitiyor, kış geldi... Tüm bu düşüncelerin toplamı hüzünden öte, üzüntü, karamsarlık aşılar insana bu aylarda…
Sonbahar, ayrılmaya meyletmiş sevgilinin son günleri gibidir.
Gitmesin diye umut edersin, bitmesin diye çaba gösterirsin ama ardının da kış olduğunu bilirsin.
Hüzün, umut, üzüntü, karamsarlık… tüm renklerin aynı anda yaşadığı bir mevsim işte.
Eylül biterken, insanın hüznü artar.
Hep hayatta çektiği sıkıntılar gelir aklına. Hep kaygı duyduğu şeyleri görmeye başlar. Ekonomik sıkıntılar, evladının geleceği, sağlık sorunları, çileli günler, zor zamanlar, acı hatıralar, yitirilmiş dostlar, ayrılmış sevgililer…
İnsan ruhu, baharda coşarken, Eylül’de çöker sanki.
Dinlediğimiz müzikler değişir. Baharda Rast ile Sultaniyegâh ile coşan gönül sazları, Kürdilihicazkâr, Muhayyer ve Hüzzam ile gözyaşı döker. Şarkılar içe doğru hep hüzün akıtır bu dönemde.
İşte böyle zamanlarda insanın umut arayışı artar. Hüzün çökmüş dağların bulutlu tepelerinde görülen güneş gibi, ruhumuza umut aşılayacak ışık aranır hayatta. Düşen bir yaprağın acısını, bir dala tutunarak gidermek gerekir.
Yanı başına bakmalısın hazan mevsiminde. Tutunacak dalları görmelisin. Bir çocuk gibi annenin koynuna girmelisin. Babana dayamalısın sırtını, yaprakları dökülse de hâlâ dimdik duran bir çınara dayanır gibi.
Evladını kucaklamalısın. Yaprakları dökülse de ağacın, meyvesi tazedir, nar gibi.
Sen sonbaharı yaşasan da evladın ilkbahardır.
Eski bir dostu aramalısın. Yıllanmış bir toprak gibidir eski dostlar. Biraz hatıraları eşeleyip, su verdin mi yine gül biter orada. Kokla, içine çek, gül gibi kokan dostlarını.
Kitaplara dalmalısın. Hafız-ı Şirâzî ile coşmalısın. Mevlânâ ile derinleşmelisin. Yunus ile irfan denizine açılmalısın.
Allah’ın âyetlerini okumalısın. Kitaptan değil, topraktan, doğadan, insan yüzlerinden.
Eylül bitiyor…
Hüzün her yanı sarmışken, umudun toprak altında filizlendiğini bilmelisin.
Vakti geldiğinde yine çıkacak ortaya ve yine yeşerecek hayat.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.