Sizin Ankara’nız hangisi?
Ankara'nın başşehir oluşunun 95. yıl dönümü şerefine “resepsiyon” düzenlenmiş ve denmiş ki: 15 Temmuz darbe girişimine maruz kalan ve ortaya koyduğu fedakârlık sebebiyle Ankara gâzi unvanını hak etmiştir. Âmenna.
Ankara sadece bu mudur? Ankara’ya zulüm eden Kemalistlerin cürümleri yeni nesil tarafından bilinmiyor. Kemalist Cumhuriyet Dönemi’nde (1925-1950) gördüğü zulmü Moğollardan görmedi Ankara. Din-i İslâm ruhuyla yapılan millî mücadele’nin karargâhı ve Hacı Bayrâm-ı Velî’nin şehri olan Ankara’nın Kemalizm’in Ankara’sına dönüştürme cürümleri yakın tarihin kara sayfalarından biridir.
Kemalizm’in Ankara’sını anlatmadan önce, Türkiye Yazarlar Birliği Vakfı Başkanı D. Mehmet Doğan’ın “Ömrüm Ankara” kitabında anlattıklarını hülâsa olarak nakledelim:
Ankara, Hacı Bayrâm-ı Velî’nin şehridir. Kemalist Cumhuriyet, Ankara’nın eski kültürüyle irtibatını kesmiştir. ‘Ankaralı’, 1923 öncesine ait bir kavramdır, sonrasında Ankara’ya gelenler ‘başkentli’ olarak adlandırılabilir. ‘Başkentli’, Ankara’da yaşar, yer yurt tutar, fakat şehrin gerçek tarihi, kültürü ve hayatı ile ilgilenmez. Eski Ankara, Hacı Bayrâm-ı Velî’nin ve ahiliğin en fazla nüfuz ettiği yerdir. Kemalistlere göre Ankara yoktan var edilen başkenttir. Millî Mücadele için Ankara merkez olarak seçiliyor. Daha sonra Millî Mücadele’nin fikir zemini ile Cumhuriyet’in fikir zemini arasındaki farklılıktan dolayı Ankara başkent seçildikten sonra yeni bir Ankara kuruluyor. Yeni Ankara’yı kuranlar eski Ankara’yı saf dışı ediyorlar. Eski Ankara kültüründen hiçbir şeyi yeni Ankara’ya taşımak istemiyorlar. Eski Ankara’da yüzden fazla câmi var, fakat yeni Ankara’ya bir tane bile câmi yapmak istemiyorlar ve yapmıyorlar. Bu yüzden Ankara ‘mabetsiz şehir’ olarak biliniyor. Dolayısıyla Ankara kültürü reddediliyor, önemsizleştiriliyor…
“Ömrüm Ankara” kitabı Cumhuriyet Ankara’sına karşı sûret ve sîretiyle tarihinden koparılmamış Ankara’yı câmileriyle, külliyesiyle bir baştan bir başa ortaya koyuyor. Kadîm Ankara ve Ankaralılar için tarihî bir hafıza tazelemedir, bir mâzi şuurdur bu kitap. Bizim gayemiz ise, medeniyet değerlerine bigâne kalanların ve yeni nesillerin şuurlarını uyandırmak için bir zulüm örneği olarak Kemalizm’in Ankara’sını anlatmak.
ANKARA’YA YENİ İSİM: “ATATÜRKKENT” VEYA “GÂZİYUVA”
İstiklâl Savaşının merkezi olan Ankara’nın gerçek sahipleri bütün alicenaplıklarına ve topyekün millî mücadele’ye katılmalarına rağmen birkaç yıl sonra bir kısım kurtarıcıları tarafından kandırılmıştı. Kurucu zevat tarafından öylesine Kemalistleştiriliyor ki, 1936’da Ankara’nın “ eski Ankara ile alâkasının kalmadığı” gerekçesiyle “Atatürkkent” veya “Gaziyuva” olarak değiştirilmesi için teklifler dahi yapılmıştı.” (Öncesi ve Sonrasıyla Tek Parti Devri
M. Armağan)
Ankara 1923’den sonra balo, opera ve İslâmsız Halkevleri demekti. Hukukun ve adlî zihniyetin olmadığı İstiklâl Mahkemeleri, CHP ve fötr şapka demekti. Milletin dinî yaşayış ve değerlerinin “irtica” olarak ilân edilmesi, Kur’an-ı Kerim okunmasının yasaklanması ve Türkçe ezan demekti. Allahüekber’i “Tanrı uludur” olarak okumak ve despot laiklik demekti. İslâm’la zenginleşmiş ve büyük bir medeniyet dili olmuş Türkçe’den otuz binden fazla kelimenin tasfiyesi demekti. Kemalizm’in Ankara’sındaki en şerir ve meşum hâdiselerden biri de 80 yaşındaki Aksakallı Molla İsmail Efendi’ nin 1936’da Kemalist Cumhuriyet zorbaları tarafından opera binası yapılan yerdeki jandarma karakolunda ağır şekilde dövülmesiydi. Câmide çocuklara Kur’an okuttuğu için yaka-paça götürüldüğü karakolda yediği dayaktan hasta olup evinde ölmüştü. (Din-Devlet İlişkileri, H. Hüseyin Ceylan, cilt:3, s.70-71).
Vatan-ı İslâmiye cihadıyla yapılan Millî Mücadele Ankara’sının kimliğini temsil eden Molla İsmail Efendi’yi haksız yere döverek ölümüne sebep olmuştu Kemalizm’in Ankara’sı…
Kemalist olmayan Ankaralılar unutamayacaklardı; kırılan ve aldatılan kalplerinden söküp atamayacaklardı mazlumlar tarihinin bu acı olayını.
ANKARA, ROMA VE ALMAN ŞEHİRLERİNE BENZETİLİYOR
Osmanlı-İslâm dönemine ait her şeyi “redd-i miras” eden Kemalist Ankara’nın hâkim bir mevkiine Yunan-Grek medeniyetine özenilerek Atina’daki Akropolis’in mimari taklidi olan Anıtkabir, Frenkleştirilmeye çalışılan Ankara’nın bir sembolü olarak kondurulmuştu. Osmanlı ve Selçuklu dönemi olan bin yıllık devre yok sayılarak Müslüman Türklükle hiçbir alâkası olmayan, Kemalistlerce Türklüğün menşei kabul edilen Hitit geyiği ve güneşi Ankara’nın en merkezî yerine İslâmsız yeni bir medeniyetin nişânesi ve âbidesi olarak dikilmişti. Bundan böyle Ankara Müslüman bir Tür şehri değildi. Sıhhiye Meydanı’nda M. Ö. yaşadığı varsayılan Hititlerin sembolü olan Hitit Güneşi demekti. Kemalizm’in Ankara’sı Avusturya-Alman ve Macar mimarisinden taklit edilen cadde ve apartmanlar demekti.
KEMALİZM’İN ANKARA’SI İSLÂMSIZ BİR ANKARA…
Din-i İslâm adına cihat şuuruyla yapılan Millî Mücadele Ankara’sı lağvedilmişti. Bundan böyle, Hacı Bayrâm-ı Velî Câmi ve Türbesi değildi Ankara. Roma döneminden kalma Anatolia’nın ana tanrıçasına ve Frigyalıların Ay Tanrısı’na ithaf için abartılı şekilde restore edilen Agustus Tapınağı idi. Millî Mücadele’nin bağlı olduğu Osmanlı-İslâm çehresine değil, Hitit kalıntılarının müzesine dönüştürülmüş ve Müslüman Türk kimliğinden soyulmuştu. Bundan böyle Ankara, M. Ö. Roma İmparatoru Julianus’un şehri ziyareti anısına dikilen Ulus’taki sütun demekti. Üçüncü asır Roma’sına ait, büyük masraflarla bulunup çıkarılan Ulus’tan Dışkapı’ya giden yoldaki Roma Hamamı demekti. M. Kemal’in Selanik’te doğmuş olduğu evinin benzerinin inşa edildiği iki katlı ahşap konak demekti. Hatti tanrısını sembolize eden geyik demekti. Bu “somut” tarihî delillere göre Ankara heykeller şehri demekti. Yâni seküler ve paganlaştırılmış bir Ankara...
Sözde “yeni Türk ulusu” nun Avrupa’nın mirasçısı olduğunu ispatlamak ve Kemalist ideolojiyi meşrulaştırıcı zemin oluşturmak için 1924’de M. Kemal’in talimatıyla Alman şehir plâncısı Lörcher ile birtakım arkeoloji uzmanları yüksek ücretlerle Ankara merkezinde kazı çalışmaları yapmak ve Ankara’yı özendikleri Mussolini’nin Roma’sına ve Hitler’in Alman şehirlerine benzetmek üzere çağrılmıştı.
O dönemde yüzden fazla câmi ve mescidiyle, otuzdan fazla medresesiyle asırların Müslüman Ankara’sı yoktu 1930’lardan sonra. Yetim bırakılmıştı. O uğursuz ve karanlık dönemde “mabetsiz şehir” olmuştu. Milletin türküleri ve ilâhileri de yasaklanmıştı. Yerini Batı’nın senfoni orkestraları yer almıştı. Sözde halk rejimi vaad eden idareciler kısa sürede Kemalistleştikleri için halkın mûsikisini yasaklamışlardı. Ankara’nın ortasına Batılılaştıklarını göstermek için Kemalizm’in bir sembolü olarak büyük bir opera binası yapmışlardı.
Ankara’yı “Ulu önder” lerinin ideolojik mülkiyeti olarak gören Kemalistler “büyük dalkavuk” Behçet Kemal Çağlar’ın mısralarıyla teselli olurlar:
“Haklısınız, bir büyük millete vekilsiniz / Göğsünüz, kıvanç dolu, gerildikçe gerilir / Bilin ki Atatürk’ün kurduğu Ankara’ya / Atatürk’ün yolundan yürünerek girilir / Anıtkabre gidip de yürekten baş eğmeyen /Günü gelir çarpılır, düşer, yere serilir / Bir avuç yobaz için, bir sürü câhil için / Devrimi çiğneyecek ayak varsa, kırılır /Bir de bakarsınız ki her meydanda bir kere / Her genç Türkte bir kere bir Atatürk dirilir / Bir an unutmayın ki Atatürk ülkesinde / Ahiretten önce de Yüce Divan kurulur…”
Dememiz şu ki, İstiklâl Harbi bitene kadar her bakımdan İslâmî hüviyeti ve millî kişiliği olan Ankara Kemalistler elinden çok zulüm görmüş, üstü başı yırtılmış, ceberrut bürokrasi ve idarenin zihniyetine benzetilmiş bir şehirdi…
Hülâsa, şimdiki Ankara Kemalizm’in Ankara’sından belli nisbette sıyrıldı, fakat medeniyet ölçülerimize göre değer biçmeye zorlanıyoruz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.