Büyükelçi bindallı giyebilir miydi?
Uganda ismini, 1970’lerde İdi Âmin’le birlikte duyardık. Bu eski İngiliz sömürgesinin yönetimini ele geçiren İdi Amin’le ilgili habersiz gün olmazdı gazetelerde. Batılıların (hatta İsrail’in) desteği ile darbe yapan Âmin, sonra bu ülkelere dirsek çevirdi, ondan sonra da “çocuk eti yiyen yamyam, kan dökücü diktatör, işkenceci hatta deli” olarak ilan edildi. Ülkesini terk etmek zorunda kaldığını biliyordum. Suudi Arabistan’da ölmüş (2003).
Afrika’nın ortasındaki bu ülkenin başkenti Viktorya gölü kenarındaki Kampala şehri. Türkiye bu ülkeye bir hanımı büyükelçi olarak tayin etmiş. Kampala büyükelçisi hanım, Cumhuriyetin 95.yılı kutlaması çerçevesinde bir resmikabul vermiş ve bu resmikabulde Truvalı Helen kıyafeti giymiş, kâtip de Zeus kıyafeti ile bulunmuş bu toplantıda.
***
Mesele birçok açıdan görülebilir…
Türkiye bu seneyi Truva (Troya, Troia) yılı ilan etmiş. Bununla ilgili bir hayli faaliyet yürütülüyor. “Truva yılı”nın turizm amaçlı olduğundan şüphe yok. Muhtemelen Türkiye’nin temsilciliklerine bu konuda bazı bilgiler, belki talimatlar da gitmiştir. Bu sebeple sefire hanımın böyle bir kıyafete bürünerek Türkiye’nin millî gününde Truva yılı kampanyasına katıldığı tahmin edilebilir.
Cumhuriyetimizin kıyafet siyaseti bilindiğine göre, bunda pek tuhaflık aranmamalı.
Şimdi Cumhuriyetin 95. Yılı resepsiyonunda sefire hanım nasıl bir kıyafet giyinebilirdi?
Mesela millî kıyafetlerimizi giyebilir miydi?
Bunun gerçek anlamda yasak olduğunu ve bunu en iyi hariciye mensuplarının bildiğini söyleyebiliriz.
Şimdi düşünelim; sefire hanım ezkaza, bir bindallı ile resmi kabulde görünse idi… Muhtemelen başında fes, fesin üzerinde küçük altınlar dizili…Bazı etnografya müzelerinde güzel örnekleri var bu kıyafetin.
Hafazanallah! Nasıl bir linçe uğrardı, tahmin edilemez. Tabiî bu arada elçilik kâtibi de “Üsküdar’a gider iken” şarkısındaki kâtip kıyafeti ile, yani setreli, pantolonlu ve fesli olarak orada olsa idi…
Dışişleri bakanlığı bu hadise üzerine sefiremizi merkeze çağırmış. Sonuçta mesele unutulur gider, büyükelçi de hariciyede başka bir vazife verilir. Ya millî kıyafetler giyen bir büyükelçinin sonu ne olurdu?
En azından Truvalı Helen kıyafeti giyinenden beş beter olurdu!
***
Kendimizi aldatmayalım: Türkiye Cumhuriyeti’nin kültür siyasetinde köklü bir değişiklik yok. Hâlâ 1920’lerde, 1930’larda konulan normlar üzerinden kültürel alan tanzim ediliyor. Siz bir tek cumhuriyet kabul resmine (resepsiyon) yöneticilerimizin millî kıyafetler giyerek katıldığını hatırlıyor musunuz?
Menderes’in zeybek, Demirel’in efe, Erdoğan’ın zıvgalı, kukulalı Rize delikanlısı kıyafeti ile Cumhuriyet kutlamalarına katılması tasavvur edilebilir mi? Bütün dünyada millî günlerde böyle kıyafetler giyilmesinin gerekli görülmesine veya en azından olağan karşılanmasına rağmen…
Olur olmaz vak’alar bize şunu söylüyor: Yüzüncü yılına yaklaşan “inkılâp”larla hesaplaşmaktan kaçış yok.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.