Özgürlük tutsaklığı, kulluğun öz-ü-gürleştirici gücü
Özgür bir dünyada yaşadığımızı söyleyebilir miyiz?
Görünüşe bakılırsa özgürlüklerin tavan yaptığı bir çağda yaşıyoruz; peki, gerçekte de öyle mi?
Özgürlük kavramı kadar iğdiş edilen, çarpıtılan, “sömürülen” başka bir kavram olmasa gerek şu çivisi çıkmış, feleğini şaşırmış dünyada.
Çağımızda hem köleleşmenin, hem de her türlü köleleştirme biçiminin adı oldu “özgürlük”.
İnsanlık, özgürlük kavramının tutsağı, her şeyden önce.
İnsanın, kendi beninin, bedeninin, bencilliğinin, fetişlerinin köleleştirici, ayartıcı, çarpık özgürlük anlayışından kurtulması, özgürleşmesi gerekiyor gerçekten özgürlüğüne kavuşabilmesi için.
Bütün cinayetler, bütün işgaller, bütün köleleştirme biçimleri, bütün hâkimiyet kurma biçimleri, özgürlük adına, özgürlük için gerçekleştiriliyor çağımızda!
Sözgelişi, Amerika, işgal ettiği her yeri “özgürlük götürmek, demokrasi götürmek” için işgal ediyor!
Ama bu çağa özgürlük çağı deniyor!
KULLUK BİLİNCİYLE ÖZGÜRLEŞİR İNSAN...
Türkiye’de hem özgürlük kavramı hem de kulluk kavramı son derece çarpık anlaşılıyor. Özellikle de metamorfoz yiyen entelijansiya tarafından.
İnsan, kuldur. İnsanı beşerlikten insanlık makamına yükselten kul olma bilincidir. İnsan kul olduğunu bildiği, kulluk bilincine erdiği zaman insan olur ve insanlaşma, olgunlaşma, inkişaf etme, dolayısıyla kendini, eşyayı ve Rabbini keşfetme yolunda mesafe kateder oysa.
Kulluk, en yüce makamdır. Kulluk, asaletin, nezaketin, nefasetin, merhametin, muhabbetin, adaletin, hakkaniyetin, selametin anahtarıdır.
Peygamberimizin (sav) kulluğu, elçiliğinden önce gelir. O yüzden en yüce kul, en yüce insan Kâinâtın Övüncü, Kıvancı Efendimiz’dir (sav). Efendimiz’dir; çünkü âlemlere rahmet olarak gönderilmiştir.
Evet, kulluk, en yüce makamdır. İnsan, sadece Allah’a kul olduğu zaman, özü gürleşir, fıtratını korur, o zaman insanlığını farkederek özgürleşir, kendine gelir, rahmet kanatlarını gerer bütün varlığa...
İnsan Rabbine kul olmadığı zaman, başka her şeye kul olmasının yollarını sonuna kadar açar. Rabbine kul olamayan insan, ya kula kul olur, ya da paraya-pul’a.
Bu yakıcı gerçeği bütün büyük düşünürler dile getirmiştir. Sözgelişi, ateist psikanalist Lacan, “insan, Tanrı insancını yitirdiği andan itibaren her şeyi tanrılaştırmaya başlar” demiştir.
Yine Goethe, “en iyi köleler, kendilerini özgür zanneden kişilerdir” tespitini yapmıştır.
Özetle, Rabbini bulamayan insan, kendini de bulamaz, yolunu da.
Rabbine kul olamayan insan, kendini de bitirir, hayatı da.
YALNIZCA İMAN EDEN MÜ’MİN YERYÜZÜNDE EMNİYETİ TEMİNAT ALTINA ALABİLİR
İman, kişinin mevzisini bilmesidir; mevzisini ve mevzusunu; niçin yaratıldığını, dünyanın kendisinden ibaret olmadığını, diğer varlıkların değerini, diğer varlıklar arasındaki yerini, diğer varlıklarla nasıl iletişime, irtibata geçeceğini... bilmesi.
Mevzisini ve mevzusunu bilen insan tevazu sahibi insandır; başkalarını tanıyan, başkalarına saygı duyan kişi odur. O yüzden dünyanın kendinden, kendi bencilliklerinden, kendi arzu ve heveslerinden ibaret olmadığının şuuruna ancak mevzisini, mevzusunu bilen, tevazu sahibi insan, yani mü’min erebilir.
Mü’min, iman eden kişidir. İman, insanı, ama bütün insanları sevmenin, bütün insanlarla, bütün varlıklarla, dağla taşla uçan kuşla irtibata geçebilmenin, konuşabilmenin, komşu olabilmenin, komşuluğunun hakkını yerine getirebilmenin sigortasıdır.
Dahası sadece iman eden mü’min kişi, Allah’ın kendisine ruhundan üflediği, emaneti verdiği, bu emanetle yeryüzünde emniyeti teminat alma yükümlülüğüyle mükellef kılındığı şuuruna varabilen kişidir.
Bunun muhteşem örneklerini tarih boyunca insanlığa sunduk biz.
Kudüs’te sadece dört asır hükmettik ama kimseye zulmetmedik; deyim yerindeyse, kimsenin burnu kanamadı. Oysa Kudüs, Müslümanlardan önce de, cehenneme çevrilmişti; Müslümanlardan sonra da cehenneme çevrildi, insanların özgürlüğü yok edildi.
Özetle, kulluğunun bilincinde olan insan, özgürdür ve kulluğunun bilincinde olan insan, insanlığa özgürlük sunabilir ancak.
Tarih, bunun tanığıdır. Medine’de muazzam ilk örneği ortaya konuldu bunun Rahmet Peygamberi (sav) tarafından. Sonra da tarih boyunca Medine’den süt emen Bağdat’ta, Şam’da, Timbuktu’da, Delhi’de, Buhara’da, Taşkent’te, İstanbul’da, Kurtuba’da, Kahire’de, Balkanlar’da güzel örnekleri sunuldu bütün insanlığa.
ÇAĞIMIZDA İNSAN ARAÇLARI KULLANACAĞINA ARAÇLAR İNSANI KULLANIYORSA, İNSAN ÖZGÜRLÜĞÜNÜ YİTİRMİŞ DEMEKTİR
Çağımızda insan araçları kullanacağına, sözümona özgürleşme adına, araçların, her tür aracın kulu-kölesi olabiliyor ve araçlar tarafından kullanılıyor: İnsanlığını kaybediyor, özgürlüğünü yitiriyor, araçların kölesine dönüşüyor...
Oysa yalnızca Allah’a (cc) kul olan, Allah’a kul olduğunun bilincinde olan, ona göre hayatını yaşayan insan, araçların, arzuların, başka insanların kulu-kölesi olmaktan kurtulur.
Kulluğunun bilincinde olan insan, yeryüzünde tanrılık taslamaya, azmanlaşmaya, dünyayı kutsamaya ve dolayısıyla dünyanın tutsağı olmaya kalkışmaz, aksine, emniyeti teminat altına alma kaygısıyla yaşar ve hayatı yaşanılır kılar...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.