Çok çalışmak verimli çalışmak mı?
Durumunu biraz dramatik gördüm üniversite hocasının. Çok çalışmak, hatta gece gündüz çalışmak sonucunda bir dizi sağlık sorunları yaşamaya başlamıştı.
Çok ciddi ve önemli projeler yürütüyorlardı üniversitede. Bunun neden olduğu stres ve baskıyı sanırım tam olarak hissetmiyordu. Oysaki yaşadığı stresin neden olduğu tahribat, yaşadığı sağlık sorunlarından daha fazlaydı.
Bahsettiğim hocamız Erzurum Atatürk Üniversitesi’ndeydi. Başta rektör olmak üzere, özellikle Bilimsel Araştırma Projeleri Koordinasyon Birimindeki hocalar ve yöneticiler aşağı yukarı anlattığım kişiyle aynı konumdalar. Çok önemli çalışmalar yapıyorlar, projeler yürütüyorlar ve önümüzdeki yıllarda önemli açılımlar yapacaklar. Ancak bu süre içinde kendilerini imha etmezlerse tabi!
ÇOK ÇALIŞMAK, VERİMLİ ÇALIŞMAK DEĞİLDİR
Başbakanlıkta çalıştığım yıllarda ömrü hayatımın en yoğun, en hızlı, en karmaşık çalışma günlerini geçirdim.
Bir günde dört ülkeye resmi ziyaret yapmak gibi, kimseye nasip olmayacak rekorların kırıldığı dönemlerdi! Yoğunluktan ve yorgunluktan ölmediğimize şükrediyorum!
O dönemde en çok düşündüğüm konulardan biri, çok çalışmakla, verimli çalışmak arasındaki farktı. Çalışma hayatımın sonunda anladığım şey şu oldu:
Çok çalışmak, verimli çalışmak anlamına gelmiyor.
Ancak insanlar, gece yarılarına kadar çalışmayı, sabahlamayı, hafta sonları da işle meşgul olmayı, çok çalışmalarına örnek olarak gösteriyorlar. Hele hele, ‘yıllarca hiç tatil yapmadan çalıştım’ diyenlerin, dünyanın en çok çalışan insanı olduğunu düşünmesini şaşkınlıkla izliyorum.
Oysa tüm bunlar verimi düşüren, sadece fiziksel olarak bedeni ve zihni yoran plansız ve düzensiz çalışma şekilleridir.
STRESİ YÖNETMEK EN ÖNEMLİ KONU
Anadolu Ajansı’na geçtikten sonra bu konuya özellikle dikkat etmiştik. İlk getirdiğimiz kurallardan biri, herkesin 8 saatten fazla çalışmasına, eve iş götürmesine, ajansta kalıp gece de çalışmasına yasak getirmek oldu. Çalışanların evlerine, ailelerine, arkadaşlarına vakit ayırmasını, tiyatroya, sinemaya gitmesini, spor yapmasını, doğayla meşgul olmalarını ısrarla öneriyorduk.
Bunu yaparken tek amacımız vardı: Stresi yönetmek.
Mesleğimiz zaten riski yüksek, gerilimli ve stresliydi. Eğer stresimizi yönetemezsek ve elimine edemezsek, bunun işimize doğrudan yansıdığını görüyorduk.
İnsanı yoran çalışmak değil, strestir.
Bugün özellikle devlet kurumlarında bakanların, yöneticilerin gece yarılarına kadar çalışmasının ve kendiyle beraber bürokratlarını da çalıştırmasının doğru bir iş modeli olmadığı bilimsel olarak da ispatlandı.
Özellikle stresin neden olduğu tahribatın sadece çalışma verimini düşürmediği, ruhsal ve fiziksel hastalıklara da neden olduğu tıbbi bir gerçek artık.
KENDİNİ BİLMEK, ÇÖZÜMÜ BULMAKTIR
Atatürk Üniversitesi’den hocamızın yaşadığı şey de buydu aslında. Hocamız gibi gece geç saatlere kadar çalışan, eve iş götüren, ailesine vakit ayıramayan o kadar çok insanla karşılaştım ki son dönemlerde.
Uyku ve yemek düzenleri bozulmuş, aile ilişkilerinde sorunlar oluşmuş, spor yapamadıkları için fiziksel deformasyon yaşamışlardı. Hepsinin hayat enerjisinin düştüğünü, yorgunluğun ve bıkkınlığın gözlerine hâkim olduğunu, fiziksel hastalıklar yaşadıklarını üzülerek müşahede ettim.
Verimli çalışmanın en önemli şartı, insanın stresini yönetebilmesinden geçer. Stresi yönetebilmek için insanın kendini iyi tanıması, zihin, ruh ve beden sağlığını nasıl düzene sokacağını bilmesi gerekir.
Bunun için ortaya atılmış tüm teorilerin, stres yönetimi kitaplarının, metotlarının genelleme içerdiği için herkes için uygun olmadığını bilmelisiniz.
Doktor reçetesi hastaya özeldir ve herkes için geçerli değildir. Aynı şekilde insanın kendi stresini yönetme reçetesi de kişiye özeldir. Bu yüzden kendinizi iyi tanımalı, ruh, beden ve zihin sağlığı için kendinize özgü bir reçete çıkarmalısınız.
Bu kişisel olarak yapacağınız bir şeydir. Bir de kurumsal olarak yapılması gereken şeyler var. Bunun için kurumsal iletişim ve yönetişim alanında çok iyi bilimsel çalışmalar yapılıyor. Bu alanda danışmanlık yapan önemli ve başarılı kişiler, şirketler, kurumlar var. Hepsinin temel hedefi şudur:
Çalışan mutluluğu, çalışma verimini arttırır. Bunu nasıl sağlayacağız?
Eğer kendiniz ya da kurumunuz için bilimsel çalışmalar yaptırsanız, size ilk söylenecek şey, ‘çok çalışmak verimli çalışmak değildir’ tespiti olacaktır.
Atatürk Üniversitesi’ndeki hocamızın başına gelenlerin, sizin de başınıza gelmemesi için bu yazdıklarıma dikkat edin.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.