Türkiye’yi vatan saymayanlara vatan dersleri
Hümanistler, liberaller, Kemalistler, selefî ve beynelmilelci İslâmcılar Türkiye’yi yaşanılacak ve korunacak vatan-ı İslâmiye saymadıkları içindir ki, “vatan mukaddes değildir, hayat tarzımızı sürdürebildiğimiz her yerde yaşayabiliriz” düşüncesi, modern-kapitalist zihniyetin yaygınlaşmasıyla zihinleri daha da ifsad ediyor. Türkiye’nin önündeki tehlikelerden biri olan bu tehlikeyle de mücadele etmek farz-ı kifayedir.
Türkiye’yi vatan saymayanlara ve her türlü vatansızlık fikrine karşı deriz ki: Türkiye bin yıldan bu yana İslâmlaşınca millet olan Türklerin vatanıdır, yâni darülislâm kıldıkları topraklardır. Bundandır ki Türkiye’nin vatan oluşunu mühimsemeyen ve değerli bulmayanların Türklüğü, dolayısıyla Müslümanlığı eksiktir, şaibelidir.
Beynelmilelci sözde İslâmcılar, liberaller, siyasî eyyamcılar ve küresel dünyaya ayak uydurup her yerde çıkarına bakanlar Türkiye’yi vatan saymamakla millete aidiyet kimliğini de bırakmış oluyorlar. Din ü devlet, mülk ü millet mânasında Türkiye’yi vatan saymadıkları için “Toprak vatanım, nev-i beşer milletim” diyen Tevfik Fikret gibi Türklükten, diğer mânasıyla Müslümanlıktan düşmüş sayılırlar. Din ü devlet vatanı da içine alır. Vatan olmazsa din, devlet ve millet de olmaz.
Ne Asya’da, ne Balkanlarda, ne Kafkasya’da, ne Arap ülkelerinde vatan aramak beyhude bir düşüncedir. Bir daha söyleyelim: Müslümanla aynı mânaya gelen, haçlılara karşı bin yıldır İslâm’ın kılıcı ve yaşatıcısı olan Türklerin vatanı şeksiz şüphesiz Türkiye’dir, Anadolu’dur.
Türkiye’nin vatan kılındığını İstiklâl Marşı ile en önce Mehmed Âkif söyledi: “Kim bu cennet vatanın uğruna olmaz ki feda? / Şüheda fışkıracak toprağı sıksan, şüheda! / Canı, cananı, bütün varımı alsın da hüda / Etmesin tek vatanımdan beni dünyada cüda.”
Bu sebepledir ki, vatan şuurundan mahrum olanlar ilk derse İstiklâl Marşı şairi, diğer anlamıyla “Son tüten ocak” Türkiye’nin şairi Mehmed Âkif’le başlamalıdırlar.
“SULARI BİLE ‘ALLAH DEYU DEYU AKAN’ VATAN”
Türkiye’nin vatan olduğunu idrak edemeyenler vatan derslerinde en çok üstad Necip Fâzıl’ı okumalıdırlar: “Anadolu… Türk’ün, gerçek ruh muhtevasını bulur bulmaz seyyarlıktan sabitliğe geçtiği ve ruh vatanıyle iç-içe yeryüzü vatanını kurduğu büyük mânâ çerçevesi… Anadolu, şehitler toprağı, gâziler bucağı, velîler ocağı… Suları bile ‘Allah deyu deyu’ akan vatanın, o mukaddes emanet çerçevesinin ‘Harim-i İsmet’ inde…” (İdeolocya Örgüsü, s.492-493)
Üstada göre vatan, yâni Türkiye harim-i ismetimizdir. Yabancıların, kâfirin girmesine izin verilmeyen mukaddes yer. Bu inançla “Türk vatanının, yalnız Müslümanlar ve Türklerle meskûn, yalnız Müslümanlardan ve Türklerden ibaret bir hâle gelmesi, hain… unsurlardan baştan başa temizlenmesi için her tedbir alınacaktır” diyor. (İdeolocya Örgüsü, S. 299)
Üstadın Büyük Doğu’sunun merkezi payitaht vasfını kaybetmemiş İstanbul’dur, yâni Türkiye’dir. “Sakarya” şiirinde Türklerin vatanı Türkiye’nin târihî vasfını ve rolünü hatırlatır: “Rabbim isterse, sular büklüm büklüm burulur / Sırtına Sakarya’nın, Türk târihi vurulur.”
“Sakarya”, 1071’den bu yana Kâbe, Mekke, Medine, Nil ve Tuna da dâhil İslâm topraklarının hâmisi ve müdafîi olan Türklerin yaşadığı Türkiye’dir, Anadolu’dur. Bu ulvî duruşundan dolayıdır ki vatan mefhumunu hâdimülharameyn vasfını haiz Türklerden ayrı kavramak akla ve târihe ziyandır.
“BİR İNSAN EĞER VATANSIZSA, KUL DA OLAMAZ”
Türkiye’nin vatan olduğu inancını kaybedenler vatan derslerinde “Bir insan eğer vatansızsa, kul da olamaz” diyen İsmet Özel’in vatana dair yazdıklarını çokça ezber etmelidirler. “Vatan”, “İslâm”, “itikat” “ehl-i sünnet” ve “kulluk” kelimelerini birbirinin mütemmim cüzü sayan ve birbiriyle kökten irtibatlı olduğunu söyleyen İsmet Özel’in vatan kavramına dair fikirleri vatansızlığa kayanların aklını başına getirecek cinstendir.
Ona göre, “Türkiye’nin vatan olma şartı Darüislâm olmasına bağlıdır. Yüzümüzü kıbleye çevirebilmek için ayaklarımızın bir yere basması lâzım. Hür bir insan kıbleye yöneldiğinde ayaklarının bastığı yer onun vatanıdır. Türkiye ilk kez Malazgirt’te, ikinci kez İstiklâl Harbi’nde vatan yapılmıştır. Türkiye âhiretin tarlasıdır. Türkiye'nin sınırları, Türk'ün itikadî sınırlarıyla irtibatlıdır. Türkiye’nin vatanlaşmasının, Türklerin hürriyetlerine sahip çıkışının anlamı budur. Biz bu toprakları Müslüman kalmamızın mukabili olarak vatanlaştırdık; 13. asırda da bu böyle oldu, 20. asırda da… Türkler bu toprakları vatanlaştırdılar. Ve tecelli odur ki, bizim ilk vatanlaştırdığımız topraklar son vatanımız oldu aynı zamanda. Bizim vatanımız kâfirle çatışmanın ve ona galebe çalmanın temin ettiği bir yaşama alanıdır. Dünyanın başka hiçbir yeri, kâfirle hesaplaşılması ve sadece Müslümanın sözünün geçmesi sebebiyle vatanlaşmamıştır.” (Konuşmalar / Türkiye Niçin Vatandır?)
Solcusu, hümanisti, liberali ve sözde İslâmcısı (hakiki İslâmcı Türkiye’yi vatan, Türkleri vatanın sahibi bilir) vatan derslerinde, Nihad Sâmi Banarlı’nın Namık Kemâl’in vatan fikrinden hareketle söylediği “… başı İstanbul’a yaslanmış, saçları Balkanlarda dalgalanan, bir kolu Peygamber yurduna uzanmış, öbür kolu Kerbelâ’ya el atmış, fakat göğsü Anadolu’da ve kalbi mutlaka Anadolu’da çarpan büyük ve mukaddes bir vücuttur…” sözleri üstüne de tâlim etmelidirler. (Kültür Köprüsü / Süleyman Çelebi’den Mehmed Âkif’e, Nihad Sâmi Banarlı)
“VATAN CEDLERİN MEZARI, CÂMİLERİN KURULDUĞU YERDİR”
Sözün özü; Türkiye’yi vatan olarak görmeyenlere Yahya Kemâl’in sözleriyle deriz ki:
“Vatan cedlerin mezarıdır, câmîlerin kurulduğu yerdir. Vatan ne bir feylesofun fikridir, ne bir şâirin duygusu... Vatan, gerçek ve hakîkî bir yerdir. Vatanın adını söylemelidir: Vatan İstanbul'dur, Üsküp'tür, Trabzon'dur, Yozgat'tır, Ankara'dır ve bunların içinde sayılamayacak kadar hâtıralar vatandır. Meselâ Yozgat, bir hudut için kaç şehid vermiştir? Vatan dâhilinde yetişenlerin şarkıları, birbirine benzemeyen kaç yerde okunmuştur? Birbirine uzak yerlerde kaç aile evlenmiş, kaç kan karışmıştır? Velhâsıl vatan mücessem bir mefhumdur.” (Yahya Kemâl Yaşarken, Nihad Sâmi Banarlı)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.