Evet, “Ergenekoncular ile FETÖ’cüler birlikte yargılansın!”
Bir yandan FETÖ ile ilgili gözaltılar, tutuklamalar devam ederken, yılladır açılmayan davalar da var. Öte yandan karara çıkan davalar da var. ABD’deki Hakan Atilla davasında tanıklık yapan Hüseyin Korkmaz ile Kazım Aksoy, eski Emniyet Müdürü Yakub Saygılı’nın da aralarında bulunduğu 13’ü tutuklu 71 sanığın yargılandığı 25 Aralık darbeye teşebbüs davasında 10 sanık, “hükümeti ortadan kaldırmaya teşebbüs” suçundan ağırlaştırılmış müebbet hapisle cezalandırıldı.
23 Kasım 2018 Cuma günü, yaklaşık bir ay önce Ali İhsan Karahasanoğlu “Ergenekoncular ile FETÖ’cüler birlikte yargılansın!” başlıklı bir yazı yazdı. Karahasanoğlu söz konusu yazısında diyor ki, “Bir dönem geldi.. ‘Olmaz’ denilenler oldu.. Devletin içindeki ‘derin yapı’ hesaba çekildi.. Ergenekoncular yargılandı.. Ergenekoncular ile birlikte Balyozcular, hakim önüne çıktı.. Sonra.. Devir değişti.. Tarih tekerrür etti.. “Olmaz” denilenler, tekrar oldu.. Bu sefer de.. Ergenekoncular - Balyozcular serbest bırakılıp.. Ergenekoncuları ve Balyozcuları yargılayan hakimler yargılanmaya başlandı.. Benim önerim ise.. Hepsinin, aynı davada yargılanmaları.. Ergenekoncular da.. Balyozcular da.. Onları yargılayan FETÖ’cüler de.. Hep birlikte geçsinler sanık sandalyelerine.. Aynı dava kapsamında hesap versinler.. Yıllar içinde yaşanan cinayetlerin hesabını versinler.. Aksi takdirde.. İlk aşamada büyük tantanalarla tutuklanan, hatta büyük çoğunluğu mahkum olan Ergenekoncular-Balyozcular sorumluluktan sıyrıldılar.. Korkarım ki.. Şimdi de, yargılamaları hızla süren FETÖ’cüler bu işten sıyrılırlar.. Sonuçta da bir bakarız ki.. İşlenen cinayetlerin, hukuksuzlukların failleri, cezasız kalmış!.. Aynen.. Cinayetten sorumlu olanları yargılarken.. Şüphelileri ayrı ayrı yargılamaya kalkarsanız.. Bir dosyada yargılananlar, kendilerini pir-ü pak gösterirler.. Sanırsınız ki, diğer dosyadaki sanıklar faildir.. Ama bir bakarsınız. Onlar da beraat etmişler. Maktul ile baş başa kalırsınız. “Peki, bu cinayeti/cinayetleri kim işledi?”
Ergenekon ve Balyoz davalarında hakimlik yapan FETÖ’cülerin, Yargıtay 8. Ceza Dairesi’nde başlayan duruşmasında, sanıklarla müştekiler tartışmış.. Sanıklar kim? Ergenekoncuları yargılayan FETÖ’cü hakimler.. Müştekiler kim? Ergenekon-Balyoz davasının sanıkları.. Oysa, müşteki bölümünde oturanlarla sanık bölümünde oturanların hepsini birbirine katın.. Oturtun sanık sandalyelerine.. Sorun, “derin devlet” operasyonlarının tamamının hesabını.. Mesela mı? Dünkü duruşmada, “Bu ülkede Öcalan’ı bir ağırlaştırılmış müebbetle yargılarken, benim gibi bir Türk subayını iki ağırlaştırılmış müebbetle yargıladılar. Karşımızda eski hakim ve savcı değil, bir suç örgütü bulunmaktadır. Kararı bile word ortamında vermediler, çünkü başka yerde hazırlandığı ortaya çıkacaktı” çıkışı ile kendisini gösteren emekli albay İlker Ziya Göktaş.. Masum olduğunu söylüyor, emekli albayımız.. Merak ediyoruz, bakıyoruz, ne ile suçlanmış? İnternet Andıcı ile suçlanmış.. Bakıyoruz, mahkemedeki sorguda söylediklerine.. Yargılamayı yapan hakim Sedat Sami Haşıloğlu soruyor: “Andıcın değerlendirmesini yapar mısınız, askeri prosedüre uyuyor mu?” “Beni iki, teröristbaşı Apo’yu bir müebbetle yargıladılar” diyen.. Sanki Apo yargılanırken, kendileri hem askeriyeyi, hem sivil iktidarı ellerinde tutmuyorlarmış gibi görüntü veren Göktaş cevap veriyor: “Andıç şekil olarak askeri yazım kurallarına ve usullerine uygundur!” “Eee.. Daha ne diyor ki, Göktaş” diyeceksiniz ama.. Daha vahimi var.. O sırada tutuklu Koramiral Mehmet Otuzbiroğlu söz alıyor.. Andıcın paraf edilen sayfalarının askeri usullere uygun olduğunu, ancak andıcın eklerinin, ‘başlık, gizlilik derecesi ve yazım kuralları’ konularında askeri usullere uygun olmadığını söylüyor.. Bu sözler üzerine hakim, İlker Ziya Göktaş’a tekrar soruyor: “Andıcın eklerini gördün mü?” Göktaş ne dese beğenirsiniz? “Andıcın eklerine bakmadım” diyor.. Bunun üzerine üye hakim, “O yaptıysa ben bilmiyorum, benim sorumluluğumda değil, gibi savunma tarzı var. Eklerini görmeden parafe ettiğinizi söylüyorsunuz. Bu nasıl bir davranıştır?” diye soruyor.. İlker Ziya Göktaş, “Yaptığım tek hata bu. Kurstan geldim. Andıca paraf atmamı isteyen Dursun Çiçek’e eklerini sormadım. ‘Nerede bunun ekleri’ demedim. Paraf attım. Hata yaptım” diyor.. Eeee? Ne yapacağız biz şimdi?.. Ortada bir İnternet Andıcı var mı? Var.. İrtica ile üzerlerine vazife olmadığı halde, mücadeleye kalkıştığını iddia eden askeri bürokratlar var mı? Var.. Dindar herkese mürteci gözü ile bakan askeri bürokratlardan, bu ülkede yıllarca çileler çektik mi? Çektik.. Askerler gerekçe gösterilerek, başörtülü öğrenciler üniversitelerden atıldı mı? Atıldı.. Böyle bir durumda.. İlker Ziya Göktaş, kendisinin masum olduğunu söylerken.. Önümüzdeki maddi gerçekler için, ne diyor?
Başörtü yasağının faili olarak gösterdiği birisi var mı? İmam hatiplerin üniversiteye gitmesinde puanlarının çalınmasından sorumlu tuttuğu, kendisi ve benzeri isimlerin dışında birileri var mı? Bunları göstermeden, failleri bildirmeden, İnternet Andıcı’ndan ve diğer hukuka aykırılıklardan, kendisini nasıl sıyırıyor? “Dursun Çiçek getirdi, imzaladım” diyor.. Dursun Çiçek de, dünkü duruşmada, kendisiyle birlikte müşteki.. O da diyor ki, “Ben de masum olduğum halde, beni de yargıladılar..” İlker Ziya Göktaş haksız yere İnternet Andıcı’ndan sorumlu tutuldu.. Dursun Çiçek, haksız yere sorumlu tutuldu.. Peki.. Haklı yere sorumlu tutulması gereken kimdi? Onu söylesenize.. O da ortada yok.. Herkes topu birbirine atıp.. Topluca kurtuluyorlar..
Tekrar hatırlatayım.. Ergenekoncuların bu suçlarını tespit etmiş olmaları.. FETÖ’cüleri de aklamaz..
Onlar da Ergenekoncularla birlikte. Balyozcularla birlikte yargılanmalı.. Adalet, bunu gerektirir..
FETÖ ya da BÇG farklı görünseler de aynı kaynaktan besleniyorlar ve aynı merkez hesabına çalışıyorlar. Dün sağ ve sol kahvehaneleri tarayan silahların aynı olması bundan. Bu geleneğin arkasında gladyatör geleneği var. Yani Gladio var.
Şeytan bizi Allah’la aldatmamalı idi, ama olmadı. Şeytan bize vatan dedi, millet dedi, bayrak dedi, din dedi, yeryüzünde bir cennet vadetti, ebed - müebbed dedi, dedi de dedi. Şeytanın yalan söyleyeceğini unuttuk. Laf ile aleme nizam vermek kolay.
Şuara 226’da ne diyordu yüce Allah (c.c): (o)“Şairlere gelince, bunların peşine de sapkınlarla çapkınlar düşer. Onların her vadide şaşkın şaşkın dolaştıklarını ve gerçekte yapmadıkları şeyleri söylediklerini görmez misin? Ancak iman edip iyi işler yapanlar, Allah›ı çokça ananlar ve haksızlığa uğratıldıklarında kendilerini savunanlar başkadır. Haksızlık edenler, neye nasıl dönüşeceklerini yakında görecekler.» (Şuara, 26/224-227). Şu uyarıya dikkat edelim: “Onları gördüğün zaman kalıpları hoşuna gider. Konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Onlar sanki elbise giydirilmiş kereste gibidirler. (Hain oldukları için hep korku içinde yaşar ve bu sebeple kulaklarına giden) Her kuvvetli sesi kendi aleyhlerine sanırlar. Onlar düşmandır, onlardan sakın! Allah onları kahretsin! Nasıl da (haktan) çevriliyorlar!” (Münafikun, 4)
İşte böyle, anlayana sivrisinek saz, anlamayana davul zurna az! Sevdiklerimizin hatalarını görmezden gelmeyelim. Eleştirdiklerimiz doğru bir şey yapar ya da söylerlerse görmezden gelmeyelim. Adil şahidler olalım inşallah, Allah’ın bizden istediği gibi. Bir kişi ya da topluluğa olan düşmanlığımız, bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin. Selam ve dua ile.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.