Popülistlerin hayal dükkanı müşteri kaybeder mi?
Gerek Batı dünyasında, gerekse dünyanın başka coğrafyalarında “Liberal demokrasi öldü, yaşasın popülizm” rüzgarlarının estiği bir dünyada yaşıyoruz. Bilindiği gibi İkinci Dünya Savaşı faşizmi altetmiş ve geriye liberalizmle komünizm kalmıştı, ta ki 1980’lere kadar... 1980’li yıllarla birlikte komünizmin de defterinin dürülmesiyle birlikte meydan liberalizme kalmıştı.
Kısacası binlerce yıldır bireylerin siyasal haklarını kısıtlayan, bireysel özgürlükleri tanımayan, fikirlerin ve malların dolaşımını kısıtlayan baskıcı rejimlerin ve diktatörlerin yerini, özgürlüklerin değerini el üstünde tutan liberalizm almıştı. Hiç kuşkusuz bu hakları elde etmek kolay olmadı, insanlar yüreklerinin sesini dinleyerek dikenli tellerle çevrili çitleri aşarak vahşi diktatörleri yenip demokratik rejimleri kurmayı başarabildiler.
İkibinli yıllara geldiğimizde liberal anlatı neredeyse küresel düstur haline gelmişti. Ve dünyanın değişik coğrafyalarında demokratik değerler cazibe merkeziydi artık...
Ancak 2008’de yaşanan küresel finans kriziyle birlikte dünyaya bir haller olmaya başladı. Dahası, dünyanın dört bir yanında liberal demokrasinin yarattığı hayal kırıklıkları sonrasında ‘güvenlik duvarları’ insanların hayallerini süsler hale geldi. Öyle ki basın özgürlüğü dahil bütün özgürlükler lüks olarak algılanmaya ve muhalefet neredeyse ‘hainlik’ olarak nitelenmeye başlandı.
Özellikle Trump’ın 2016 yılında yükselişiyle, yani “Trump rejimi”yle birlikte artık bütün dünyada hukukun ve demokratik değerlerin fazla bir anlam ifade etmediği vahşi rüzgarlar esiyor...
Şimdilerde başta Amerika olmak üzere bütün bir Avrupa kıtası pencerelerini, kapılarını kapatıp geçmişin imparatorluk hülyalarına dalmış durumdalar. İşin özeti, küreselleşmeyi icat etmiş ülkeler birkaç binlik mülteci akınını görünce küreselleşme oyununu oynamamaya karar vermiş bulunuyorlar. Kendilerini kale duvarlarının içine hapsedip, kaçış hayalleri kurarak sorunları inkar etmeyi tercih ediyorlar yani...
Bruno Latour “Güvenli Avrupa” makalesinde bu kaçışı şöyle tanımlıyor: “İngiltere imparatorluk hülyasına geri döndü, on dokuzuncu yüzyıl sonunda olduğu gibi, Amerika tekrar büyük devlet olma arayışında. Kıta Avrupası yalnız, zayıf ve hiç olmadığı kadar bölünmüş durumda. Polonya hayali bir ülke düşlüyor; Macaristan artık sadece ‘yerli’ Macarları istiyor. Hollandalılar, Fransızlar ve İtalyanlar hepsi bir o kadar hayali olan sınırlar içine kapanmak isteyen partilerle boğuşuyor. Bütün bunlar Rusya’nın ağzını sulandırıyor...”
Aslında gerek Amerika’da Trump’a oy verenler, gerekse Avrupa’da ayrımcı rüzgarlar estirenler tümden demokratik değerlerden vazgeçmiş değiller. Onlar daha çok küreselleşme ile kapılarına dayanan yabancılara karşılar.
Ancak unutmamak gerekiyor ki, demokrasiden hazzetmeyen popülist otoriterler bir kere ülkelerin yönetimlerini ele geçirirlerse egemenliklerinin süresini istedikleri gibi uzatabilirler. Çünkü oluşturdukları medya tekeliyle başarısızlıklarını ‘hayali dış düşmanlar’ın üzerine atmakta son derece maharetlidirler. Kontrollerindeki medya aracılığı ile bütün başarısızlıkları dış mihrakların üzerine atıp, beka sorununu toplumun birinci gündem maddesi haline getirirler.
Batı’da ve dünyanın değişik coğrafyalarında popülist illüzyona kapılan insanların istediği aslında otoriter bir yönetim değildir. Mesela Trump’a oy verenlerin de, Fransa’daki, Polonya’daki, Macaristan’daki, Almanya’daki aşırı sağcıların hiçbirisi yolsuzluğun kol gezdiği, hukukun üstünlüğünün olmadığı Putin’in ülkesinde yaşamayı asla istememektedirler.
Ama talihsizliğe bakın ki, popülist liderlerin sattığı hayallerin müşterisi her geçen gün artmaya devam ediyor. Abraham Lincoln, “İnsanları sürekli kandırabilirsiniz ama tüm insanları sürekli kandıramazsınız” demişti ama, otoriter liderler insanları hala kandırmaya devam ediyorlar...
Şimdilik rüzgar otoriter liderlerin ‘hayal dükkanları’na doğru esiyor, en azından şimdilik böyle... Ama ebediyyen sürmesi mümkün değil. Yuval Noah Harari’nin “21. Yüzyıl için 21 Ders” kitabında söylediği gibi: “Sonuçta insanlık liberal anlatıyı bir kenara atmayacak çünkü elinde başka bir seçenek yok. İnsanlar hiddete kapılıp sistemin karnına tekmeyi basabilir ama gidecek başka yerleri olmadığından eninde sonunda geri dönecekler.”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.