Trump'tan bu kadar emin miyiz?
Şöyle bir umudumuz var:
Cumhurbaşkanı Erdoğan Trump’ı aradı, onun öfkesine öfke ile cevap vermedi. Aksine, iki ülke arasındaki münasebetlerde “dil özeni”nin gereğine işaret etti, ayrıca Trump’ın “Güvenli bölge” sözcüğünden yola çıkarak bir uzlaşma alanı oluşturmaya çalıştı. O da, “uzlaşmacı” bir mukabelede bulundu. Hatta “Güvenli bölgenin Türkiye’nin kontrolüne verileceği” izlenimini verdi. ABD’de bir derin yapı var. O problemleri kaşıyor. Trump onlarla da boğuşuyor. Biz Trump üzerinden gidersek derin yapıyı devre dışı bırakıp, ABD ile sağlıklı sonuçlar alabiliriz.
Trump’la yapılan telefon görüşmesinin Erdoğan tarafından kamuoyu ile paylaşılması, onun ardından medyanın “Trump’tır bu, her şey beklenir, her sözden hakaret gerekçesi çıkarmamak, köprüleri atmamak, duygusal değil akıllı davranmak lazım.” (Hasan Basri Yalçın, Sabah) gibi tansiyon düşürücü değerlendirmeleri, “Mahvederiz”le oluşan tepki yükselmesini gemledi. Hatta öyle ki, böyle durumlarda Erdoğan’dan beklenen yüksek volümlü tepkinin Bahçeli’den gelmesi yadırgandı. “Güvercin” Erdoğan’a karşılık “Şahin” Bahçeli vardı ve uzun süredir Cumhuriyet İttifakı’nda ilk defa böyle bir farklılaşma gözleniyordu.
Bizim Karar’da Akif Beki bile, dünkü yazısında tepkileri hizaya çekmeye çalışıyordu.
Hoş Karar’ın çizgisi öteden beri dış politikada yalnızlaşmaktan kaçınma, rasyonel davranma, daha klasik bir tanımlamayla “Dostları artırma, düşmanları azaltma” yönünde olmuştu, Akif’in yazısı da, o çizginin uzantısı idi.
İlkesel planda bunlara diyecek bir şey yok.
Ama her ilkesel yaklaşımın somut durumlardaki uygulanması bir takım farklılıkları farketme gereğini ortaya koyabilir.
***
Cumhurbaşkanı’nın bu tür durumlardaki bilinen üslûbundan farklı duruşu, kuşkusuz bir mutfak değerlendirmesinin ürünü gibi görünüyor. Anlayan olursa anlamlı:
-Bir kere “şaşırtıcı.” Amerika’da birileri belki daha öfkeli bir tavrı beklerdi. Olmadı. Ne diyor Türkiye bu dil ile: Amerika ile kategorik bir çatışma arayışında değiliz. Müttefikliği zedeleyen davranışlara rağmen, ilişkileri önemsiyoruz. Suriye denkleminde Rusya ile ilişkimiz var ama bu, Amerika’yı dışladığımız anlamına gelmemeli. “Mahvederiz” gibi son derece kışkırtıcı bir ifadeye bile, kendi kamuoyumuzda yadırganmayı göze alarak sadece “üzüldüm” diye karşılık veriyorsak, bu, ilişkilerimizi kırmamaya gösterdiğimiz özenin yansımasıdır. Bu anlaşılmalıdır.
Bu mutfak değerlendirmesi tabii ki “Anlayan olursa...” şartıyla anlamlı.
Açıklamalar ya da beden dilimiz, bunu öncelikle Trump’tan beklediğimizi de ortaya koyuyor.
Ancak yine de kaygılarımızın bulunduğunu görmezden gelme imkanı yok.
“Trump bir sabah kalkıp yeni bir tweet atarsa...” ihtimali kimsenin aklından çıkmıyor.
Sütunların, demeçlerin tepe taklak olması işten bile değil.
“Askerlerimizi çekiyoruz” tweetinin nasıl heyecan doğurduğu henüz hatırlarda.
Şöyle bir soru sanıyorum zihinleri açar:
-Trump Amerika’nın tüm Ortadoğu politikalarını kendine göre tanzim etti ve şu çıkışları onun yansımasıdır, diyebiliyor muyuz?
Yani Trump’ı gerçek manada okuduk mu?
Suriye’de nihai politikası ne Amerika’nın, ya da Trump’ın? Mesela, şu anda bizi en çok umutlandıran “Güvenli bölge” tasarımında, bizim beklentimiz belli, peki ya Amerika’nın Türkiye ile Kürtler ya da PYD arasındaki tercihi net mi?
Değerlendirmelerimizin temelinde “Trump bu ‘mahvederiz’ tweetini kafasının bozuk olduğu bir zamanda attı” gibi bir yaklaşım var mı?
Tamam herkesi fırçalıyor bu Trump da, böyle bir adama böyle “Sonsuz fırçalama yetkisi” verilirse, yarın daha başka fırçaların, tehditlerin gelmeyeceğinden emin miyiz?
“Ekonomik tehdit” Brunson olayında tuttu, burada da zayıf bir tepki ile karşılandı, demek ki buradan üstlerine gidilebilir.” gibi her türlü hoyratlığa kapı açan bir olumsuz düşünce oluşturmasın.
Dış politikada rasyonel tavır gerekli tamam, ama Trump irrasyonalitesi karşısında “Ya Sabır!” çekmek irrasyonaliteyi beslemesin, gibi bir şerh düşmekte de yarar var.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.