Solcu Müslüman olur mu?

Solcu Müslüman olur mu?

Cevabını aradığım bu soru, aslında çocukluk dönemimden kalmadır. TRT’nin o ilk yıllarında ‘Solcu Müslümanlarla Sağcı Hıristiyanlar’ şeklinde kategorize edilerek verilen Lübnan’daki iç çatışma haberlerinin zihnimdeki izdüşümüdür.

Siyasi yelpazede konuşlandığımız ‘sağ’ tarafın Hıristiyanlara, karşı ‘sol’ cephenin ise Müslümanlara tahsisi çok etkilemişti beni. Kuşku yok ki, iç çelişkilere yol açan ana faktör, solun sembol partisi sıfatıyla CHP’nin ‘din’ ile arasına koyduğu ‘derin’ mesafeydi.

‘Mürteci’ ile ‘mütedeyyin’ arasındaki o ince çizginin ihmali, dine ve inançlı kesime yönelik saldırılarla bütünleşince CHP’ye dair toplumsal algılama, ‘Ateistlerin veya din düşmanlarının partisi’ şeklinde tarif edilen bir marjinalliğe kaydı. Bu temel yaklaşım, CHP’yi önceleri yüzde 30, sonraları yüzde 20 cetveline hapsediverdi.

Prof. Dr. Emre Kongar’ın ifadesiyle; Türkiye’de din, toplumsal katmanları çaprazlamasına keser. Yani, iktidara alternatif her siyasi parti, ‘din’ kavramıyla barışık olmalıdır. Aksi halde ‘marjinal parti’ olarak kalır.

Ecevit gerçeği gördü

Bu konudaki tespitlerimi, ilk olarak 1986 yılı Ağustos ayında PKK’nın kanlı pususu sonrası Hakkari Uludere’ye bağlı Ortabağ’a giderken dönemin SHP Genel Sekreteri Fikri Sağlar’la da paylaşmıştım.

Kongar’ın yıllar önce ‘Türkiye’nin Toplumsal Yapısı’ isimli kitabında dile getirdiği bu sosyolojik gerçekliği, solda ilk keşfeden veya ilk pratiğe döken siyasetçi Bülent Ecevit’tir. Yıllar sonra 1999’da birinci partinin lideri olarak kendini yeniden iktidara taşıyan siyasi güç, toplumun ‘milliyetçi-muhafazakar’ dokusuna uyumlu yeni politikalarla şekillenmiştir.

Ecevit’in sola kazandırdığı bu ivmeden zamanla Baykal da etkilenmeye başladı. ‘Anadolu Solu’ kavramı bu etkileşimin sonucudur. Baykal da doğru yoldaydı.

Şimdi RTÜK Üyesi olan Şaban Sevinç, üniversiteden sınıf arkadaşımdır. Soldaki bu yeni açılımı konuşurken beni Baykal’la tanıştırdı. Bir Ramazan günüydü ve Baykal da niyetliydi. İçi doldurulabilirse ‘Anadolu Solu’ kavramıyla toplumun daha geniş kesimlerini kucaklayabileceği kanaatini kendisiyle paylaştım.

Çok heyecanlıydı. Ama başaramadı. Ya da vazgeçti.

Baykal sonunu getiremedi

CHP’yi MHP’nin daha da sağına iten bir noktada konuşlandırdı. ‘Kızıl Elma’ hayali kurmaya başladı. Bu yeni hülya, soldaki ‘din düşmanlığı’ potansiyelini siyasi enerjiye dönüştürdü.

AK Parti ile MHP’nin ortak teklifiyle meclisten geçen türbanla ilgili Anayasa değişikliğine tepki gösteren Baykal, 5 Ağustos 2008 günü partisinin Meclis grup toplantısında ‘Antalya Müftüsü’ gibi fetva verdi.

Sözüm ona türbana Kuran’la karşı çıktı: ‘Örtünme, İslamiyet’in bir icadı değildir... Bu dışarıdan Türkiye’ye ithaldir... Kuran-ı Kerim’e baktığınız zaman imanın şartları arasında tesettür sayılmış mı? İbadetin şartları arasında sayılmış mı?’

Sözde laik hassasiyetle ortaya konan tavrın, Kuran’la açıklanmaya çalışılması ‘siyasi şaka’ gibiydi.

Sadece Baykal mı?

CHP İzmir Milletvekili Canan Arıtman, ‘Örtünme Sümerlere, Asurlara kadar dayanıyor. Sümerlerde fahişeler örtünmüş, Asurlarda evli kadınlar örtünmüş’ diyerek ortaya çıkıverdi. Bir de tavsiyesi vardı: ‘Atın örtülerinizi ve özgürleşin. Gelin bu türban esaretinden, erkek egemenliğinden kurtulalım.’

Bu açıklamayı, CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter’in ‘Türban kadını ikinci sınıf birey konumuna indirgeyen, kadın erkek eşitliğini ortadan kaldıran, ikinci sınıf bir giyim tarzıdır’, CHP Ankara Milletvekili Nesrin Baytok’un ‘Başörtüsüne özgürlük kadına baskıyı arttırır, Hizbullah terörünü hortlatır’ sözleri takip etti.

Ufukta seçim görününce, çarşafa sarıldılar. Baykal şimdi diyor ki: ‘Mutaassıpsa mutaassıp sana ne? Ahlakını, örfünü, geleneğini mutaassıp olarak sürdürüyor, sürdürecek tabi sana ne?’

6 ayda taban tabana zıt, iki ayrım söylem çıktı ortaya. Ayrıca o laflar sanki kendine ve arkadaşlarına ait değilmiş gibi ‘Sana ne’ diye efelenmesi karşısında ‘Kime söylüyor’ diye kendimizi alamadık.

Aynı şekilde Baykal’ın yeni sözlerini dünkü köşesinde ‘Sağcı, özellikle de din eksenli partiler, her zaman dini ve dince kutsal sayılan değerleri kullanarak oy topladılar. Başörtüsünü de bu politikanın en önemli araçlarından biri haline getirdiler. Başı örtülü insanları din eksenli partilerin tabanında kalmaya mahkûm etmeye çalıştılar. Başı örtülü toplum kesimlerini sosyal demokrat partiler için ‘yasak bölge’ ilan ettiler. Onları bu bölgelere sokmamaya çalıştılar’ şeklinde yorumlayan Fikret Bila da yasak bölge etrafındaki tel örgülerin CHP’liler tarafından örüldüğünü unutmuş gibiydi.

Bugün toplumda CHP’ye karşı ‘din düşmanı’ algılaması oluşmuşsa, bunun faturasını sağ partilere çıkarmak, devekuşu gibi başı kuma gömmekten öte anlam taşımaz. Önce iç hesaplaşmalarını yapmak durumundadırlar.

Dakka bir, gol bir

Geçmişteki bozuk sicil, Baykal’ın yeni sözleri önünde ‘inandırıcılık’ engeli oluşturmaktadır. ‘Bakın onlar da gömlek değiştirdi’ diyerek Baykal’a Gül ve Erdoğan’ı örnek gösterenler, değişimi perçinleyen somut icraat ve söylemleri görmezlikten geldiler.

O nedenle Baykal’ın ‘çarşaf açılımı’, benim için seçim öncesi oya tahvil edilmek istenen basit şark kurnazlığıdır, takiyyedir.

Ama özü itibariyle söyledikleri doğrudur. Bizlerdeki ‘takiyye’ algısının kırılması, tümüyle Baykal ve arkadaşlarına bağlıdır. Yeni tezin içi icraat ve söylemlerle doldurulamazsa, CHP’deki hesap asla sandığa uymaz.

Görüyorum ki, dakika bir, gol bir. Sabah’tan Şenol Ateş’e konuşan Baykal, dün şöyle dedi: ‘Üniversitede çarşaf, türban isteseler o zaman ‘orada dur’ deriz. Anlayışımız değişmedi.’

Baykal’ın mumu 24 saat yanmadı.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi