Ekonomik kriz hatıraları (2)
Sevgili okuyucular, bizim ekonomik kriz hatıralarını, sakın hikâye niyetine okuyup geçmeyiniz. Yakın geçmişimizden alacağımız büyük dersler olduğunu unutmamalıyız.
Bunlardan bir tanesini hemen nakledeyim. Hani derler ya, kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla...
Ekonomi yönetiminin birliği
Efendim, bir ekonomik kriz karşısında evvelâ ekonomi yönetiminde tekliği, birliği, âhenk ve koordinasyonu temin etmek lâzımdır. Eğer, ‘24 Ocak Ekonomik İstikrar Tedbirleri’ başarılı olduysa bu, herşeyden önce Özal’ın başında bulunduğu ekibin uyumlu çalışmasıyla mümkün olabilmiştir.
‘24 Ocak Kararları’nın hazırlık çalışmaları sırasında, IMF Türkiye Masası Şefi Woodward’ı, Özal’ın yardımcısı sıfatıyla karşılamıştım. Woodward, sohbetimiz esnasında bana, ‘Sizin ekipten çok memnunuz. Daha önce, ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Hikmet Çetin ayrı, Maliye Bakanı Ziya Müezzinoğlu ayrı, DPT Müsteşarı Bilsay Kuruç ayrı şeyler söylerdi. Biz de ne yapacağımızı şaşırırdık...’ dedi. Bence, 1978’deki Ecevit’in Güneş Motel Hükûmeti’nin ekonomik programının başarısızlık sebebi, ekonomi yönetimindeki koordinasyonsuzluktur.
Ne yazık ki, Özal’ın Başbakanlığı bırakarak Cumhurbaşkanı olmasından sonra ekonomi yönetimi karıştı. Hele ‘Koalisyonlar Dönemi’nde her kafadan bir ses çıkmaya başladı. Koalisyon partileri, ekonomiyi yönetmekten çok, KİT’leri paylaşıp kadrolaşmaya ve maalesef ‘malı götürmeye’ önem verir oldular.
24 Ocak gecesi
Efendim, merhum Özal’ın başkanlığında yaklaşık 1 ay kadar süren yoğun çalışmamızı 24 Ocak 1980 Perşembe günü tamamlamıştık. Akşam, Bakanlar Kurulu toplantısı yapıldı ve Özal gece saat 02.00’ye kadar ter dökerek ekonomik programı anlattı. Zamanın Başbakanı Demirel’in de desteğiyle 24 Ocak Kararları, firesiz şekilde Bakanlar Kurulu tarafından kabul edildi.
Toplantıdan sonra Özal bana, ‘Şimdi yapılacak önemli bir işimiz daha kaldı’ dedi. Beraberce Dışişleri Bakanlığı’nın 24 saat açık olan nöbetçi memurluğuna giderek IMF’ye bir mesaj çektik. Mesajda, istikrar tedbirlerinin kabul edildiğini bildirip IMF’nin taahhüdünü yerine getirmesini istedik. Ertesi gün 100 milyon dolar civarındaki sıcak para Merkez Bankası’na intikal etmiş ve döviz sıkıntısının ilk merhalesinden geçilmişti.
Daha sonra saat 04.00 sularında Cumhurbaşkanlığı Köşkü’ne giderek Genel Sekreter Halûk Bayülken’i uyandırdım ve kararları Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e imzalatmasını rica ettim. Bayülken, Cumhurbaşkanı’na anlatabilmek için kararlar hakkında benden bilgi istedi. Köşkte sabaha karşı kırk dakika kadar ekonomik tedbirler konusunda brifing verdim. Sonra Bayülken, Korutürk’ü uyandırıp meseleyi anlatarak kararnameleri imzalattı.
Son durağım Başbakanlık Matbaası’ydı. Resmî Gazete’nin mükerrer nüshasını basarak kararları yayınlattık ve yürürlüğe girmesini sağladık.
Thatcher’den Özal’a övgü
Efendim, Aralık 1983’te iktidara gelen Özal’ın başkanlığındaki ANAP Hükûmeti, 24 Ocak Programı’na kaldığı yerden devam etti. Piyasa ekonomisine tam geçiş için uğraştı ve başta ‘Türk Parasının Kıymetini Koruma Kanunu’nun kaldırılması olmak üzere, gerçekten reform mahiyetinde birçok icraat gerçekleştirildi.
1985 yılında, Özal’ın İngiltere’yi resmî ziyareti sırasında heyette ben de bulunuyordum. Başbakan Bayan Thatcher’in, Başbakanlık Konutu’nda (ünlü Downing Strect No.10)
Özal ’ın şerefine verdiği akşam yemeğindeki konuşmasını hiç unutmuyorum. Thatcher, konuşmasında Özal’ı samimiyetle övmüş ve ‘Ben, Özal’ın geliştirdiği model ile enflâsyonu yendim’ demişti. Hem gururlanmış hem üzülmüştüm. Modelimiz, yöntemimiz doğruydu; ancak maalesef bu doğru modeli İngilizler gibi uygulayamamıştık.
‘Şikago Oğlanları’nın hatâsı
Gelinim kulağını açsın da iyi dinlesin... Merhum Özal, sadece moneterist politikasının uzun vâdede enflâsyonu ve ekonomik krizi halletmeye yetmeyeceğini geç anladı. Milton Friedman’ın ‘Şikago Oğlanları’nın (Chicago Boys), enflâsyon denkleminin yalnızca ‘talep’ tarafını kısa vâdede etkileyeceğini; para ve özellikle faiz politikasının daha sonra ‘arz’ tarafında sıkıntılara sebep olacağını geç fark etti. Beni, zaman zaman ‘Keynesçi’ olmakla itham eden Özal, Şubat 1988’deki sıkıntı karşısında yeni iktisat politikasıyla dengeyi kurmaya çalıştı ve kısa vâdede arzın asıl kaynağı olması gereken üretimi arttıramayacağı için de ithalât musluklarını açmak zorunda kaldı.
***
Daha sonrası mı? Bundan sonraki krizleri anlatmaya değer bile bulmuyorum. Bunlar, Mesut Yılmaz’ın, Tansu Çiller’in ve Bülent Ecevit’in ‘kötü yönetimleri’ olarak özetlenebilir...
Dileğim, bundan bir yıl sonra atlatacağımıza inandığım son ekonomik krizi de o günlerde beraberce değerlendirebilmektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.