İbrahim Karagül

İbrahim Karagül

'Toplu mezarların adamı' Türkiye'de

'Toplu mezarların adamı' Türkiye'de

Bazen eski defterleri açmak gerekiyor. Bu coğrafyanın yüreğini sızlatan olayları hatırlatmak, unutturmamak gerekiyor. Bugün bir trajediyi hatırlatacağım. Çünkü o trajedinin “kahraman”larından biri Türkiye'ye geldi. Daha doğrusu Türkiye tarafından kurtarıldı. Adı en ağır savaş suçlarıyla anılan adam şu an Türkiye'nin korumasında. Neler yapmıştı? Önce haberi aktarayım:

Afganistan'da ev hapsinde tutulan Raşit Dostum, Kabil hükümetiyle yapılan pazarlıklar sonrası, gönderilen özel uçakla Türkiye'ye getirildi. ABD'nin Afganistan işgalinin en önemli müttefikiydi. ABD'nin atadığı Kabil hükümetinin lideri Hamid Karzai'nin dostuydu. Taliban'a karşı savaşın önemli güçlerinden biriydi. Karzai hükümetinin Genelkurmay Başkanı olarak atandı. Makam arabasını bile Türkiye'nin verdiği bir Özbek generaldi. Merkezi hükümetle anlaşma bozuldu. Hakkında dava açıldı. Evi polis tarafından kuşatıldı. Ev hapsine alındı. Tam bu sırada imdadına yine Türkiye yetişti ve onu kurtardı. Yani Türkiye'yi sürgüne gönderildi.

2002 yılında; “Afganistan'da ABD-İngiliz özel birlikleriyle Raşit Dostum'un toplu katliamları Irak'ta da işlenecek mi” diye sormuştum. Bir yıl sonra işgal edilen Irak'ta daha beterini yaptılar. Ne yaptılar Afganistan'da? 2002 yılındaki notlardan aktaralım:

Srebrenica'dan sonra en büyük katliamı yaptılar. “Kunduz, Mezar-ı Şerif, Cenk Kalesi ve Şibirgan Cezaevi ekseni”nde yaşanan tüyler ürpertici cinayetlere imza attılar. Mezar-ı Şerif'te binlerce insanın nasıl kurşuna dizildiğini, nasıl işkence gördüğünü, gruplar halinde çöle götürülerek nasıl katledildiğini, ardından da toplu mezarlara gömüldüğünü, konteynırlara doldurulan insanların bazılarının havasız bırakılarak öldürüldüğünü unutalım mı?

Görgü tanıkları, ABD askerlerinin esirlerin boyunlarını kırarak öldürdüğünü, üzerlerine asit döktüğünü, yüzlerce esiri çöle götürüp ıssız bir yerde kurşuna dizdiğini, Şibirgan Cezaevi'ndeki birçok esirin önce ağır şekilde dövüldüğünü, ardından da kaybolduğunu” anlattılar.

İşgal sırasında kuşatılan Kunduz'da binlerce kişi anlaşma ile teslim oldu. Artık esirdiler. Uluslararası sözleşmelere göre muamele görmeleri gerekiyordu.

8 bin kişi esir alındı. Hepsi tek tek sayıldı. 500 kişi ünlü Cenk Kalesi'ne götürüldü, 7 bin 500 kişi Şibirgan Cezaevi'ne nakledildi. Ancak cezaevine ulaşanların sayısı sadece 3 bin 15 oldu. Cenk Kalesi'ndekiler, o düzmece isyan senaryosuyla dünya televizyonlarında naklen yayınlanan bir katliamla yok edildi. Cezaevine ulaşamayanlar ne oldu?

Konteynırlara istif edildiler. Bir çoğu havasızlıktan boğuldu. Bir çoğu konteynırlar kurşun yağmuruna tutularak öldürüldü. Kurşun deliklerinden kan sızıyordu. Bazıları çıldırmıştı. Susuzluktan birbirlerinin terini yaladıkları söylendi. Bütün bu bölge Raşit Dostum'un bölgesiydi. ABD'nin o bölgedeki müttefiki oydu.

Şibirgan Cezaevi'ni 150 ABD askeri kontrol ediyordu. Kunduz-Mezar-ı Şerif-Şibirgan Cezaevi arasında binlerce esirin katliamından onlar sorumluydu. Onlar karar veriyor, Dostum'un adamları katliam yapıyorlardı.

Vahşetle ilgili “Mezar'da katliam” adıyla bir belgesel hazırlandı. Alman Parlamentosu'nda ve Avrupa Parlamentosu'nda gösterildi. Dostum, ABD ve İngiliz askerleri insanlık suçu işliyorlardı ve bu kanıtlandı. Haklarında davalar açılması gerekiyordu. Dostum ayrıca, Özbekistan Devlet Başkanı İslam Kerimov'a karşı mücadele eden ve Afganistan'da üslenen Özbekleri de yok ediyordu. O barbarlıklar bir çoğumuzun zihninde hâlâ canlı. Birleşmiş Milletler soruşturma bile açamadı. Uluslararası mahkemeler bir şey yapmadı. Hiçbir ülke bu insanlık suçuna sesini çıkarmadı.

Cenevre Sözleşmesi askıya alınmıştı. 1 Temmuz 2002'de göreve başlayacak olan Uluslararası Ceza Mahkemesi'nin kuruluş sözleşmesine ABD karşı çıktı. Vatandaşlarını bu mahkemeye çıkaracak ülkelere askeri tehditler yağdırdı. Daha sonra birçok ülkeyle özel anlaşmalar yaptı. Anlaşmanın tarafı olan ülkeler, bu mahkemeye herhangi bir ABD vatandaşı için suç duyurusunda bulunmayacaktı. ABD askerleri savaş suçlarından muaf tutuluyordu. Çünkü mahkeme savaş suçları için kurulmuştu.

Bir süre sonra Mezar-ı Şerif çevresindeki bölgelerde toplu mezarlar bulundu. Katledilen esirler, aynı konteynırlarla çöle götürülüp toplu mezarlara atılmış, Şibirgan Cezaevi'nden çıkarılıp kurşuna dizilenler de aynı bölgeye gömülmüştü. Rüzgarın toprağı aşındırmasıyla, köpeklerin kazmasıyla mezarlar ortaya çıktı. Esirlerin özel eşyaları etrafa yayılmıştı. Sadece bir toplu mezarda bin ceset vardı.

Yine hiçbir soruşturma açılamadı.

2006'nın Ekim ayında, Alman Bild gazetesi bir resim yayınladı. Afganistan'daki Alman askerleri, öldürülen Afgan halkının kafataslarıyla resim çektirmişlerdi. Barbarca bir görüntüydü.

İşte o resimler, binlerce Mezar-ı Şerif esirine aitti. Kurşuna dizilen, asitle yakılan, boynu kırılan, toplu olarak katledilen esirlere.

Bu vahşet hâlâ soruşturulmadı. Ama “kahramanları” hâlâ aramızda. Bir çoğu önemli görevlerde. Adı geçenlerden biri de Raşit Dostum.

O şimdi Türkiye'de. Uğruna bunca şey yaptığı müttefikleri, dostları, ortakları tarafından satıldı. Ve Türkiye, savaş suçu işlemekle suçlanan Dostum'u özel uçakla kurtarıp himayesine aldı.

Hepsi bu…

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
İbrahim Karagül Arşivi