Tuncay Güney’den Muhsin Bey’e mesaj

Tuncay Güney’den Muhsin Bey’e mesaj

Tuncay Güney’in 2001 yılında İstanbul emniyetindeki ifadesinde, BBP Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ile ilgili ağır ithamları vardı.

Yazıcıoğlu’nun Fethullah Gülen’den aldığı 1.5 milyon dolarla partiyi kurduğu, BBP’yi Abdullah Çatlı ile birlikte örgütlediği, Sivas ve Gazi olaylarını birlikte organize ettiği, bu eylemlerin emrini de Veli Küçük’ün verdiği iddia ediliyordu.

Dün Yazıcıoğlu aradı. Güney kendine bir mail atmış. Bir nüshasını bana da gönderdi. Ardından telefonla görüşmüşler. Güney’in mesajında şu ifadeler var: ‘Bu cümleler Adil Serdar Saçan tarafından dikte ettirildi. İşkenceyle söylettirildi. 7 yıl önce 28 yaşındaydım, bu işkenceye dayanamadım. ‘Roma’yı da ben yaktım’ dedim. Özür dilerim.’

Paşasının gazetecisi

Diğer bir çok sanık gibi Veli Küçük de savunmasını hamasete dayandırdı. La Fontaine masalları gibiydi. ‘Devletin bana komplo kuracağını beklemiyordum’ dedi.

Medyadaki ayağı Can Ataklı’ya göre de devlet isterse yasa ve hukuk dışı gizli eylemler yaparmış. Bir ara Tuncay Özkan da kanalında ‘MİT’in adam öldürme yetkisi var’ diye bağırıyordu. CIA, MI6 ve MOSSAD gibi örgütler bunu hep yapmışlar. Can efendiye göre, bu tür operasyonlarla hesaplaşmak, Ergenekon’un en büyük açmazıymış.

Sözünü ettiği örgütler ABD, İngiltere ve İsrail’in dış operasyon örgütleridir. İçeride FBI gibi görev yapan ulusal nitelikli örgütleri var.

Ayrıca, bir hukuk devletinde faili meçhul cinayetleri gizli kalması gereken eylemler gibi göstermeye çalışan bir gazeteciye ne denir takdiri okuyuculara bırakıyorum.

Aslında Küçük’ün Business Channel’dan atıldığında Can Ataklı’nın tekrar işe alınması için Emin Şirin’le konuştuğunu açıklaması, kanalın patronu Hayrettin Ertekin’in de Ataklı’yı tekrar işe alması için 7-8 generalin kendisini aradığını söylemesi karşısında başka söze hacet yoktur.

Ataklı’nın, isim vermeden üç gizli tanıktan söz ettiğimde ‘Şamil Tayyar’ı kaçırıp o isimleri öğrenmek isterlerse’ diyerek Ergenekon’a neden tüyo verdiği ise şimdi daha iyi anlaşılıyor. Küçük, Silivri’de üç tanığın isimlerini yasadaki açık hükümlere rağmen deşifre etti.

Postal da atılır, kurşun da...

Çağdaş Gazeteciler Derneği Başkanı Ahmet Abakay, Iraklı gazetecinin ABD Başkanı Bush’a ayakkabılarını fırlatmasını ‘etik’ bulmadı. Diyor ki, ‘Yarın kurşun da atar...’ Milliyet Yazarı Fikret Bila da aynı kanaatte.

İyi güzel de bize yıllarca İzmir’in işgali sırasında Yunana ilk kurşunu atan Gazeteci Hasan Tahsin’i neden ‘milli kahraman’ olarak anlattınız. Düşmana karşı direnmedi diye Abdullah Cevdet’i, Sait Mola’yı, Ali Kemal’i bize neden düşman bellettiniz?

Dünyanın öbür ucundan kalkıp ülkesini işgal edeceksiniz, sonra uyduruk mahkemede yöneticilerini yargılayıp asacaksınız, tüm ülkeyi kan gölüne çevireceksiniz, yetmeyecek ülkeyi üçe böleceksiniz, sonra da saygı bekleyeceksiniz.

Saddam’ın asıldığı gün ‘Darısı Bush’un başına’ diye yazan biri olarak Iraklı gazetecinin eylemini neci olursa olsun canı yürekten destekliyorum. Neyse ki bu konuda Ahmet Hakan’la ortak paydada buluştuk.

Bu arada sakın ola ki, bu mevzua Ergenekon taifesini karıştırmayın. Onlara göre de Türkiye işgal altında. Oysa işgal onların kafasında. Tavsiyem, pabuçlarıyla kendi kafalarını dövmeleridir.

Turşucu paşa

Silivri’deki duruşmada Veli Küçük’ün turşu merakını da öğrenmiş olduk. Dedi ki, ajandamdaki turşu tarifini bomba şifresi olarak iddianameye yazdılar.

Ne bilsin savcılar, Küçük’ü Paşa sanıyorlardı. Meğer o, televizyonlardaki yemek yarışmalarına katılmak için hazırlanan konuklar gibi şifreli turşu tarifleriyle meşgulmüş!

Fakat tarifi de bir garip!

2006 yılı Ekim ayında ajandasına turşu tarifini not eden Küçük, ‘Turşular ışığa çıkacak’, ‘Turşular soğuk havaya çıkacak’, ‘Turşuların asidi alınacak ve depoya girecek’ şeklinde şifrelemeyi ihmal etmemiş.

Taraf Gazetesi’nde okudum. Gıda Mühendisleri Odası Başkanı Atakan Günay bu tarif karşısında şok olanlardan. Diyor ki: ‘Turşu ilkbahar veya sonbahar aylarında kurulur. Turşunun asidi alınmaz aksine asitli olanı makbuldür. Turşular belli sıcaklıkta ağızları sıkıca kapalı olarak saklanır. Fermantasyon süreci böyle bir ortamda oluşur.’

Tüm bilimsel teorileri alt üst edecek şekilde ‘soğuk ve ışıklı ortamda asidi alınmış şifreli turşu’ tarifi, ödüllük doğrusu...

Tayfun dürüst davrandı

Tayfun Talipoğlu, TRT’de program yapınca yeniden tartışma gündemine gelmeye başladı. AK Parti’nin Çankaya’dan başkan adayı yapacağı iddiası ise tuzu biberi oldu.

Sabahattin Önkibar, ‘Tayfun’u Şamil’e sorun. Milliyet’ten atılmasında Tayfun’un rolü var mı, açıklasın’ diyor.

Tayfun’u tanıdığımda Milliyet Ankara Bürosu’nda stajyer gece muhabiri olarak çalışıyordu. Eğitimden başbakanlık muhabirliğine geçince Derya Sazak’a yeni eğitim muhabiri olarak Tayfun’u önerdim. Kabul etti. Kısa süre sonra da yanıma ‘yardımcı muhabir’ olarak verilmesini sağladım. Birlikte bir süre çalıştık.

Aynı zamanda Şekerbank’ın Kızılay’daki lokalinde ek gelir sağlamak için şarkı söylüyordu. Yönetimin bundan haberi yoktu, idare ettim. O tarihte bize kaymakamlık sınavını neden kaybettiğini anlatırken dönemin İçişleri Müsteşarı Galip Demirel’e kızardı, ‘Sen komünistsin o yüzden almadık’ dediğini iddia ederdi.

2004 yılında adaylık için ismini ilk gündeme getiren ise iddiaların aksine Melih Gökçek’tir. Melih Bey, ‘Popüler sol’ kimliği nedeniyle Tayfun’la Çankaya’da seçim kazanacağını düşünüyordu. Allah var, Tayfun orada çok dürüst davrandı: ‘Aday olursam size çok zarar veririm. Benim yüzünden sizi ve partinizi yıpratırlar.’

Şu anda da kendine herhangi bir adaylık teklifi yapılmadı. Tayfun, uzun süredir görüşmesem de benim için değerlidir. Düşünceleri, arkadaşlığımız önünde engel değildir. Zaten demokrasinin erdemi de burada ortaya çıkar.

Milliyet’ten atılmama gelince...

Doktora tezi olur, o konuya girmeyeceğim. Şu kadarını söyleyeyim, 1994 yılı Şubat sonunda ayrılırken Tayfun 3 yıldır Star TV’de çalışıyordu. Yani Milliyet’teki son 3 yılımda zaten Tayfun yoktu.

Sanıyorum, Önkibar’ı biri fena işletmiş.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi