Dindar sünnilerin baskısı efsanesi
Türkiye'de farklı olmak başlığı altında bir akademik çalışma yapılmış. "Din Muhafazakarlık Ekseninde Ötekileştirenler" ismini taşıyan çalışma, Prof. Binnaz Toprak başkanlığında Boğaziçi Üniversitesi Bilimsel Araştırma Projesi olarak İrfan Bozan, Tan Morgül, Nedim Şener tarafından yapılmış. Sayın Ayşe Böhürler'in dünkü yazısında(bu yazının okunmasını tavsiye ederim) belirttiği gibi 12 Anadolu ilinde gerçekleştirilen araştırmada görüşülen kişi ve kurumlar; CHP İl Örgütleri, Atatürkçü Düşünce Dernekleri, Eğitim-Sen, Pir Sultan Abdal Dernekleri, Hacı Bektaş Veli Dernekleri, Cem Vakfı gibi kuruluşlar tarafından tespit edilmiş.
"Arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim" denir, doğrudur; konuşulacak kişileri bu çevreler belirlemiş olursa çıkacak sonucun sağlıklı olamayacağını araştırmacıların bilmesini beklerdim. Bu çevreler dedektif gibi ülkeye antenlerini yayan, münferit olayları abartan ve genelleştiren, böylece kamu oyunu kazanmaya çalışan kimselerden oluşur.
İddiaya (sözde çıkan bilimsel sonuca) göre dindar Sünni Müslümanlar ötekileştirdikleri laiklere baskı yapıyorlarmış ve bu baskının en yaygın örnekleri şunlarmış:
"Ramazan'da yemek yiyenleri taciz, içki yasakları, cuma namazlarına- umrelere gidenlerin artması, selamün aleyküm diyenlerin çoğalması, mini eteklilere nazar ve müdahale, romanların işe alınmaması, alevilerin cem evi taleplerinin değerlendirilmemesi, otobüste veya minibüste başı açık olanlara yer vermemek."
Bu araştırma üzerine şüphesiz birçok tahlil ve tenkit yazılacaktır. Bunlara katkı olsun diye yukarıdaki örneklerin, iddia edildiği gibi Akparti iktidarında artmış mı, yoksa eksilmiş mi olduğu sorusuna kendi hayat tecrübeme ve en azından on beş yaşımdan bu yana altmış yıldır gördüklerime dayanarak cevap vereceğim.
"Ramazan'da yemek yiyenleri taciz".
Hem daha önce hem de Cumhuriyet devrinde -1970'lere kadar- Ramazan'da açıkça içki içen bulunmazdı, bulunamazdı ki, taciz edilsin.
"İçki yasakları".
İki kesimin bir arada huzur içinde yaşamaları tecrübesinin bir parçası olarak sınırlı yerlerde içki servisi yapılmamasını "içki yasağı" diye ifade edenleri insafa çağırıyorum. İlle de içmek isteyen için bunu yapabileceği yerler sayısız, içmeyenlere ve içenlerin yanında bulunmalarını inançlarına aykırı görenlere saygı olsun diye birkaç yerde içki servisi yapılmamasını şikayet konusu yapanlar "beraber yaşamayı" değil, "ayrı yaşamayı istiyor olmalılar.
"Cuma namazlarına, umrelere gidenlerin artması, selamün aleyküm diyenlerin çoğalması" .
Bu sayılanlar dindar Müslümanların, hiçbir art niyet taşımayan tabii davranışlarıdır, dinlerini yaşama şekilleridir. Bunun artmasını şikayet konusu yapmak, dindarlığa, din özgürlüğüne tahammül edememek, ülkede tek tip insan istemek manasına gelir. Bunların artması, Akparti iktidarına değil, ekonomik ve demokratik imkanların artmasına bağlıdır.
"Mini eteklilere nazar ve müdahale, romanların işe alınmaması, alevilerin cem evi taleplerinin değerlendirilmemesi, otobüste veya minibüste başı açık olanlara yer vermemek"
Mini etekliler Anadolu'da yoktu, eteklerin dizden yukarı olması bile imkansız gibiydi. Sonradan modern bayanların bir kısmı eteklerini, olabildiğince yukarıya doğru çekmeye, kısaltmaya başladılar. Dindar bir Müslüman bunu görünce üzülür ve rahatsız olur, laik demokrasilerde bunu yapanları açıkça ayıplayamaz, ama içinden protesto eder. Bu da dindarlığın bir parçasıdır. "Ben açacağım, sen bakmayacaksın, bakarsan da beğeneceksin" demek hakkından söz edilemez.
Benim çocukluk ve gençliğimin romanlarına kıyasla bugünküler saltanat sürüyorlar.
Alevilerin cemevi talepleri ile ciddi olarak ilgileniliyor.
Taşıtlarda yer vermeme konusu bugünkü nesillerin yetişme(mişlikleri), eğitimsizlikleri ile alakalı. Başı açık veya kapalı, erkek veya kadın fark etmiyor, gençlerin ve öğrencilerin çoğu umursamadan oturuyor, yaşlılar ve kadınlar da ayakta kalıyorlar. Bir araştırma yapılsa, yer verenler arasında dindarların daha çok çıkacağını umuyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.