Bir ihtilalcinin halet-i ruhiyesi
FATİH UĞURLU VE NAZİF KARAMAN'IN RÖPORTAJI
F.U.: Kitabınızda bir bölüm var. 27 Mayıs ve CHP faktörü diye. Orada CHP’nin 27 Mayıs ihtilalini tahrik ve teşvik ettiğini söylüyorsunuz. Hatta o günlerde ihtilale zemin olabilecek kadar büyük olayların olmadığını, CHP’nin bunları abarttığını, büyüttüğünü herhalde görüyorsunuz.
A.E.: Çok tebrik ederim. Aynen. İsmet Paşa ne demişti, “Sizi ben bile kurtaramam. Şartlar tamam olunca ihtilal meşru olur.” İnönü ihtilâli tahrik ve teşvik etmiştir. O zaman Türk Silahlı Kuvvetleri’nin yüzde doksanı İsmet Paşa’cı idi. Biz değildik. Bunu söylerken, onunla bir çatışmamız, anlaşmazlığımız mı vardı, hayır! Biz bu ordunun subaylarıydık. Ama İsmet Paşa ordu ile çok oynuyordu. İşte bizi yurtdışına sürenler de bu İsmet Paşa’cı subaylardır.
F.U.: Hatıralarınızda şöyle bir bölüm var. “Tereddüt ve şüphe içinde örgüt çalışmalarını sürdürüyorduk. İsmet İnönü’den emir aldıkları ve örgüt çalışmaları hakkında dışarıya bilgi aktardıkları hususunda bazı örgüt üyeleri hakkında şüpheler vardı.” Şimdi şunu sormak isterim. Neden Demokrat Parti iktidarını düşürmek için bir örgütlü eylem içerisine girdiniz?
A.E.: Bu çok önemli bir soru. Şimdi Türk tarihçileri şu anda söylediklerimi çok dikkatle dinlemeli ve anlamaya çalışmalıdır. Benim öz dayım CHP’nin Akhisar’daki ileri gelenlerinden idi. İhtilâlden sonra bana dedi ki:
- Eğer 27 Mayıs İhtilali olmasa idi, biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak silahlanmıştık, müdahale edecektik. Bunu söyleyen herhangi bir Halk Partisi üyesi değil. O günlerde camiler ayrılmış, kahveler ayrılmış, mezarlar ayrılmış, millet bir iç savaşa doğru gidiyor. Biz Demokrat Parti aleyhine bir ihtilâl düşünmedik. Böyle bir olay karşısında meydana gelebilecek bir iç harbi önlemek için ihtilâlci kadronun içinde yer aldık. Halk Partililer ile Demokrat Partililer bizim gözümüzde aynı insanlar idi. “Türk ordusu bu milletin yarısına dost, yarısına düşman olamaz” diye bangır bangır bağırdık.
F.U: Ama sonuç böyle olmadı.
A.E.: Evet olmadı. İsmet Paşa olaya hakim oldu. İhtilalden hemen sonra İsmet Paşa kendine bağlı komite üyelerini Afet İnan’ın evinde toplamış ve onlara iktidarın kendisine bırakılması şartı ile ömür boyu tabii senatörlük teklif edilmiş. Komite üyesi Fikret Kuytak bunu gelip bana anlattı. Nitekim sonunda üzerine seçim kılıfı giydirilerek yine İsmet Paşa’ya başbakanlık verildi. Kurucu meclisi meydana getirenlerin de çoğunluğu CHP’liler idi.
F.U.: Sayın Er, siz bu ihtilale katılmasa idiniz ya da 27 Mayıs hiç olmasa CHP’lilerin mevcut iktidara karşı böyle bir silahlı ayaklanmaya kalkışabileceklerine inanıyor mu idiniz?
A.E.: Kesinlikle evet.
F.U.: Bu endişeniz bence hayal mahsulü bir endişedir. Üstelik böyle bir durumda ordu olarak siz ne güne duruyorsunuz. Halkın oyları ile gelmiş bir iktidarı savunmak sizin göreviniz değil miydi? Ayrıca siz ihtilali yapan kadronun Demokrat Partililere karşı en alçakça maddi ve manevi işkenceleri yaptığını da biliyorsunuz.
A.E.: Onlar bizim sürgünümüzden sonra yapıldı.
MENDERES’E KARŞI EDEPDIŞI ŞEYLER YAPILDI
F.U.: Hayır daha birinci gün tüm DP milletvekillerinin ve yöneticilerinin bir zulüm çemberine alındıklarını bilmeyen mi var. Siz Adnan Menderes’in idama götürülecek kadar ağır bir suç işlediğine inanıyor musunuz?
A.E.: Adnan Menderes’in idama götürülecek kadar ağır bir suç işlediği kanaatinde değilim. Ayrıca Adnan Menderes’in şahsına karşı edep dışı şeyler de yapıldı. Yok kasasından kadın külotu çıkmış, yok şuymuş, buymuş. Bunlar çok ayıp şeylerdi. Bu çirkin yakıştırmalar orduyu da lekeledi.
F.U.: Siz CHP’lilerin bir isyan hazırlığı içinde olduğunu söylüyorsunuz, neden bir subay olarak ihbar etmediniz?
A.E.: Onu da düşündük. Sonunda Muzaffer Özdağ, Numan Esin ve Ahmet Er üçlüsü olarak bu ihtilale katılıp, işin içinde olarak bazı şeylere fren olabileceğimize karar verdik.
F.U.: Mesela 9 subay olayı var. İhbar da edebilirdiniz.
A.E.: Onlar da başarılı olamadılar.
F.U.: Olamadılar çünkü ihbarı alan da, onları sorgulayan da gizli örgüt üyesi idi. Bir başka dikkatimi çeken husus da, sizin kitabınızda belirttiğiniz ince bir nokta. Siz DP’nin seçimle iktidara geldiği ve halkın meşru temsilcisi olarak mecliste bulunduğu zaman gizli örgüt kurdunuz. Bunun anlamı CHP’nin yapacağı bir darbeyi frenlemek olarak açıklayan Ahmet Er’i yalanlamıyor mu? Üstelik ihtilalin güçlü albayı Alparslan Türkeş, yabancı bir gazeteciye yaptığı açıklamada, en geç üç ay içerisinde seçim yapacaklarını ve iktidarı seçimi kazanan partiye kesinlikle devredeceklerini söylüyordu. Siz de o günlerde ve ölünceye kadar da Türkeş’in önemli bir müttefiki ve destekleyicisi idiniz. İktidarı üç ay içerisinde bırakmak şöyle dursun, koltuk sıcak geldi ve iktidarda daha fazla kalabilmek için yollar aramaya başladınız. Nitekim hatıralarınızda bunu açıkça belirtiyorsunuz. Hedefiniz 4 yıl iktidarda kalıp programınızı uygulamak. Yani halkın vermediği bir yetkiyi kullanmaya kalkıyorsunuz.
A.E.: Biz sivil iktidarların yapmaya cesaret edemeyecekleri birtakım işleri yapmak istedik.
F.U.: Hangi hakla?
A.E.: Mesela Türk ordusunda general ve albay sayısı çok artmıştı. Bir albay neredeyse bölük komutanı olarak vazife yapacak hale gelmişti. Bunların tasfiyesi lazımdı. Bunu sivil iktidarlar yapamazdı.
OYAK’I ORTADA KALMAYALIM DİYE KURDUK
F.U.: OYAK’ı kurdunuz. Subaylara birtakım yeni haklar sağladınız. CHP Milletvekili Nur Serter’in babası ve ihtilale sizin gibi İstanbul’dan katılan Kurmay Albay M. Emin Aytekin yazdığı “İhtilal Çıkmazı” adlı hatıralarında bu tür subaylara yönelik yapılan iyileştirmeleri ve sağlanan hakları “Biz ihtilali bunun için mi yaptık?” diyerek sert bir dille eleştiriyor. Sizse savunuyorsunuz.
A.E.: OYAK’ı başarılı olamazsak ortada kalmayalım diye kurduk.
F.U.: Üç ay içerisinde seçimlere gitmek ve iktidarı kazanan kim olursa devretmek fikrinden hemen caydınız ve Menderes ve arkadaşlarını yurtdışında siyasi yasaklı hale getirmeyi düşündünüz. Hatta onlara örtülü ödenekten maaş bile bağlamak. Çünkü temel düşünceniz DP’ye oy veren kitlenin sizin kuracağınız partiye oy vermesi idi. Ama bu Türkeş’le birlikte sizin fikrinizdi. Tatbikatta öyle olmadı.
A.E.: Evet olmadı.
F.U.: Olmadı, zira ordu içinde DP’ye ve onun lider kadrosuna karşı bir düşmana bile beslenmeyecek bir kin ve garez vardı. Nitekim Menderes, Celal Bayar ve DP’li milletvekillerine Harbiye de, Balmumcu’da ve Yassıada’da reva görülen muameleyi bu ordunun subayları savaşta düşman subaylarına bile göstermemişlerdi. Hepiniz CHP’nin Menderes’e atfen yaydığı “Ben gerekirse orduyu yedek subaylarla da idare ederim” dedikodusunun kurbanı oldunuz.
A.E.: Biz, Anayasa Profesörü Ali Fuat Başgil’in başkanlığında bir heyetin yeni bir anayasa yapılmasını teklif etmiştik. Fakat CHP’li subaylar buna engel oldular ve anayasayı hazırlama görevi sol bir kadroya verildi.
F.U.: Üstelik Ali Fuat Başgil Hoca, Cumhurbaşkanlığı adaylığı dolayısı ile ölümle tehdit edildi.
A.E.: İstanbul Valisi Refik Tulga’yı ziyaret ettim makamında. Tulga dışarı çıkmak üzereydi. Nereye gitmekte olduğunu sordum. Bakınız verdiği cevaba; “Sayın Er, İstanbul Üniversitesi’ne gidiyorum. O Ali Fuat Başgil denen adam, evinde bir anayasa taslağı hazırlamış. Bunun suç olup olmadığını öğreneceğim.” Düşünebiliyor musunuz Ali Fuat Başgil gibi bir anayasa hukukçusu, Ordinaryüs Profesöre böyle bir ifade ve düşmanlık. Birlikte üniversiteye gittik. Hıfzı Veldet Velidedeoğlu, Sıdık Sami Onar, Hüseyin Nail Kubalı…
NİYETLERİ BAŞGİL’İ TUTUKLAMAKTI
F.U.: Kubalı’nın hukuktan öğrencisiyim.
A.E.: Yine de içlerinde en iyisi oldu. Refik Tulga, Ali Fuat Başgil’in evinde hazırladığı anayasa taslağını soruyor hocalara. Niyeti Ali Fuat Başgil’i tutuklayacak bir gerekçe bulmak. Sordular, Sıddık Sami Onar ve Hıfzı Veldet Velidedeoğlu bunun fitneye sebep olacağını söylediler. Dedim bu tarımla ilgili bir konu olsaydı ne olurdu. Dediler ki, anayasa başka bu konu başka. Hüseyin Nail Kubalı, “Bu konuda ben Ahmet Er’le aynı düşünüyorum” diyerek bana destek verdi. Böyle bir hazırlık fitne de olmaz, suç da olmaz. Esas niyetleri bu bahane ile Başgil Hocayı tutuklamaktı. Biz oraya girince oyun bozuldu.
F.U.: Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyunu bozamadınız ama. Ali Fuat Başgil’i Sıtkı Ulay bizzat tehdit edip, Cemal Gürsel karşısında Cumhurbaşkanlığı adaylığından vazgeçirdi. Ve Başgil yurtdışına giderek hayatını kurtarabildi.
A.E.: Ama o zaman biz yoktuk, sürgün olarak yurtdışına gönderilmiştik.
F.U.: Evet ayağınızın altındaki zemin kaymıştı. Men dakka duka. DP’ye reva gördüğünüz muamele sizin de başınıza gelecektir.
VAKİT
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.