LPG mi, bomba mı?
Faili meçhul olaylar, terör ve bombalı eylemler, şüpheli patlamalar ve yangınlar üzerinde çalışan, geçtiğimiz Şubat ayında Ankara İvedik Organize Sanayide meydana gelen patlamadan hemen sonra olay yerinde incelemelerde de bulunan Araştırmacı Mustafa Yakutcan, mahkemenin neden kaynaklandığını net olarak tespit edemediği Mısır Çarşısı patlamasıyla ilgili çarpıcı tespitlerde bulundu.
Bilindiği gibi sözkonusu patlamanın ‘LPG sızıntısı’ndan mı yoksa, ‘bombalı eylem’ mi olduğu tartışmaları ilk günden başlamıştı.
Yakın zamanda değişik yerlerde meydana gelen patlamaya dayalı facia ve bombalı katliamları yeniden incelediğini, Mısır Çarşısı ve Güngören patlamalarında hayatlarını kaybeden ve yaralanan masum vatandaşların vicdanında meydana getirdiği yarayı hafifletebilmek ve onların yanında olduğunu gösterebilmek için arşivlerini yeniden elden geçirdiğini söyleyen Yakutcan’ın enteresan tespitleri şöyle:
Olay anı, yeri ve sonrası
Mısır Çarşısı esnafı, patlamadan sonra ortalığa keskin bir barut kokusunun yayıldığını iddia ederek sabotaj ihtimalinden bahsetmişti.
Ölenlerin yakınları ve yaralananlar sabotaj ihtimalinin üzerinde durmuştu.
Büfe sahiplerinde Hakan Tütüncü’de “Biz buraya bomba konulduğunu iddia ediyoruz” demişti.
İtfaiye yetkililerinin açıklamasında LPG olduğu yönünde kesin bir açıklamalarının olmadığı gibi, tüplerin dedentörlerinde hasar görülmediği gibi büfede bulunan 7 LPG tüpünde herhangi bir gaz kaçağına ve deformasyona rastlanmamıştı.
Tüpten sızarak kapalı bir mekanda biriken gazın çıplak bir alev veya kıvılcımla teması neticesi infilak etmesi gibi durumlarda, mekana ilk girildiğinde patlama meydana gelmektedir. Bundan dolayı da genelde bu sebebe bağlı patlamalar ya sabah erken saatlerde ya da gece meydana gelmektedir. Oysa patlamanın olduğu öğleyin 14.00 sularında büfede 7-8 personel çalışmakta, hem camekanın ve kapının açık olduğu, alevli döner tezgahı da çalışmaya devam etmektedir.
Bilindiği gibi açık havada gaz birikmesi olmaz.
Büfe sahiplerinde Hakan Tütüncü'nün “Tüplerimiz incelendi, hepsi sağlam çıktı. Patlamadan 10 dakika önce personel üzerinde bisküvi bulunan sahipsiz bir paket buluyorlar. Sahibi gelir diye mermer tezgahın altına koyuyorlar. En fazla hasar da bu bölmede olmuş. Biz buraya bomba konulduğunu iddia ediyoruz” dediği basına yansımıştı.
Yaralıların bir kısmının iç organlarının dışarı çıkması ve bazılarının vücutlarına şarapnel parçalarının saplanması dikkatleri çekmektedir.
Bir yaralı ifadesinde, "Yangın olmadı. Yalnız büfenin içinde ve dışında iki parça alev vardı. Büyük değildi ve hemen söndü" diyordu.
Bu basına ve ekranlara yansıyan görüntülerden de anlaşılıyor.
Dikkatsizlik ve tedbirsizlik sonucu bir çok facianın yaşandığı ülkemizde, Mısır Çarşısı patlamasından bu güne kadar tüp gaz sızıntısında meydana gelen patlamalarda bu kadar yüksek can kaybına ve yaralıya rastlanmadığı gibi, yara ve yanıklarında da bir paralellik gözlenmemiştir.
Nitekim 3 Haziran 2009’da Antalya'da bir tekstil atölyesinin yemekhanesinde gaz sıkışması sonucu elektrik düğmesine basılmasıyla meydana gelen yangında 4 kişi yanarak hayatını kaybetmişti. Sabah erken saatlerde meydana gelen patlamada yaralananda olmamıştı. Binadaki yangın uzun süre devam etmişti. Ölenlerin hiç birisinde vücudunda parçalanma meydana gelmediği, derin yanıklar sonucu hayatlarını kaybettikleri açıklanmıştı. Güvenlik kameralarına yansıyan olay anı görüntüleri kamuoyu ile paylaşılmıştı.
Yine 7 Temmuz 2011 günü Güngören’de bir tatlıcıda, sabahın erken saatlerinde gaz sızıntısından meydana gelen şiddetli patlamada 9 işyeri zarar görmüş. Ölen ya da yaralanan olmamıştı.
Ve 2005’teki bir duruşmada Cumhuriyet Savcısı Nuri Ahmet Saraç, Cumhuriyet Savcılığı’nca “bilirkişi heyetinin yaptığı inceleme” ve toplanan “deliller” üzerine düzenlenen raporda; “LPG tüplerinin boşalmasının söz konusu olmadığı, maktul Fethi Çulfaz’ın hemen yakınında bulunan nitroselüloz içeren patlayıcı maddenin infilakı ile patlamanın meydana geldiğinin belirlendiğini” ifade ediyordu...
PATLAMA LPG’DEN DEĞİL
Yukarıda kısaca değindiğim hususlardan dolayı kesin kanaatim patlamanın LPG’den kaynaklanmadığı yönündedir.
Bombacıların profiline gelirsek;
Patlamadan birkaç gün sonra zanlı olarak gözaltına alınan 1971 doğumlu Pınar Selek, Notre Dame de Sion Lisesi’sinden sonra Mimar Sinan Üniversitesi’nde sosyoloji eğitimi almış. Fransa’da ekonomi üzerine yüksek lisans yaparken karar değiştirerek “Türkiye’deki Savaş” konusunda araştırma yapmaya ve sosyolojik açıdan “PKK ve Türkiye’deki Savaşı” incelemeye almış. Türkiye’ye döndükten sonra tutuklanmış, iki yıl cezaevinde kaldıktan sonra bilirkişi heyetinin hazırladığı raporlarda patlamanın gaz sıkışması sonucu meydana geldiği yönünde görüş bildirilince 2000’de tutuksuz yargılanmak üzere tahliye edilmiştir. Daha sonraki süreçte çalışmalarına devam eden Selek PKK’nın yayın organı olarak bilinen Özgür Gündem Gazetesi’nde köşe yazıları yazdığı hatta aynı gazetenin yayın danışmanlığını yaptığı basına yansımıştı.
2005’teki bir duruşmada Cumhuriyet Savcısı Nuri Ahmet Saraç, sanık ifadelerine göre, “Leyla” kod adını kullanan Pınar Selek’in atölyesine “Azad” kod adlı Abdülmecit Öztürk’ün bomba yapımında kullanılan malzemelerin getirdiğini, TNT’nin salata rendesiyle rendelendiğini, patlama düzeneğini hazırlayan bombayı Mısır Çarşısı’ndaki Ünlüoğlu Büfe’ye bıraktığını ileri sürüyordu.
Dünyada olduğu gibi ülkemizde de bombacılar cinsiyet olarak kadınlarda daha fazladır. Bunun yanında Üniversiteli ve genç yaşlarda olduğu da gözlenmektedir.
1996 yılından 2003 yılına kadar olan 9 ayrı canlı bombalı eylemlerin hepsinde bayan olduğu üniversiteli veya terk olduğu yaşlarının da 19-27 arasında olduğu görülecektir.
Ayrıca 1996 -1999 yılları arasında şehir merkezlerinde kalabalık yerlerde bombalı eylemlerin arttığı görülecektir.
Sanık hakkında kod adı “Leyla” olduğu iddiası da araştırmaya değer. Leyla ismi beni ta 1977 yılına götürdü.
1980 öncesinin devrimci THKP-C ‘Acilciler Grubu’ örgüt üyesi olarak tutuklanan ve değişik yerlerde bombalı eylem gerçekleştirdiği iddiasıyla yargılanan ve uzun yıllar hapis yatan üniversiteli Belma Gürdil’in “Bombacı Leyla” sıfatı ile anıldığını görmekteyiz.
Mısır Çarşısı patlamasının mekanı, zamanlaması, eylemlerin periyodu ve şüphelinin profili diğer yaşanan bombalama olayları ile paralellik arz etmektedir.
Kader açısından bakarsak
Bazen yaşanan olaylarda kader denk noktalar olur.
Yol kenarlarındaki trafik ikaz levhaları gibi önceden ikaz eden işaretler olabilir. Amma bazılarının bunları fark etmediği de malumdur.
Mısır Çarşısı’ndaki patlamadan bir hafta sonra (15 Temmuz 1998) Hakkari Yüksekova Jandarma Karakolu 100 kadar terörist tarafından baskına uğraması sonucu 17 askerimizin şehit olmasıyla gündem den düşmüştü.
Gündem de Mısır, aynı tarih, aynı gün, aynı mahkeme, aynı bomba mı ?
Mısır Çarşısı davasının görüldüğü son duruşmanın olduğu günlerde dünya kamuoyu gibi ülkemizde de dikkatler ve manşetler yaşanan olaylar sebebiyle Mısır’dı.
Sözünü ettiğimiz patlamayla ilgili birinci derecede şüpheli sanık olarak yargılanan Pınar Selek’in Beşiktaş'taki İstanbul 12. Ağır Mahkemesi'nde duruşmanın yapıldığı aynı gün, aynı yer ve aynı mahkemede bu defa Güngören'de PKK terör örgütü yandaşlarınca gerçekleştirilen ve 18 kişinin öldüğü patlamaya ilişkin dava da görülüyordu.
Mısır Çarşısındaki patlama 9 Temmuz 1998 tarihinde, Güngören’deki katliam 27 Temmuz 2008 tarihinde meydana geldi.
Ne enteresandır ki, 13 yıl önce patlamanın olduğu tarih ile şimdiki mahkemenin görüldüğü tarihte Arabi aylardan Rebiülevveldir.)
Araştırmacı Mustafa Yakutcan son olarak, “Yaşanan ilginç tesadüfler, ‘Mısır Çarşısı ile Güngören’de meydana gelen patlamaları ayrı görmeyin’ der gibi” dedi.
Habervaktim.com
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.