N’olacak bu memleketin hali böyle!
CHP Kongresi’nde Nur Serter divan başkanı.. “Büyük değişim” için en iyi kongre başkanı..
CHP’nin namusunu Kılıçdaroğlu temsil ediyor.
Bu da iyi.
Canan Arıtman’ın böyle bir konuşmayı yapması için AK Parti’den para alıp almadığının araştırılması gerekir.. “Aldı” demiyorum da, böyle bir zamanda böyle bir şey yapmak için, hangi akla hizmet ediyor anlamak mümkün değil.. İyi misiniz Canan hanım? Yoksa öfkeniz aklınızı mı zail etti?. Sahi sizin etnik kökeniniz neydi?
Şu cami yangınları da hani gündeme nasıl da denk düştü..
Bir de El Kaide operasyonu.. Harika.. Örgütü bilmem de, en azından bu operasyon vesilesi ile ekrana yansıyan görüntüler üzerinde malum medianın o “muhteşem” yorumu yok mu? Şecaat arzediyorlar ya!
DSP Zekeriya Beyaz’ı vitrine çıkartıyor İstanbul’da..
Kutlarım. Muhteşem!.. AK Partililer size minnet ve şükranlarını sunarlar.. Devam “aslan sosyal demokratlar”, devam “demokratik solcu aydınlar”.. Kılavuzunuz Zekeriya Beyaz olduktan sonra, yolunuz açık olsun!..
Böyle bir şeyi AK Partililer bile hayal edemezdi eminim..
Hele şu Özkök’le ilgili şarap muhabbeti yok mu, nasıl da “Mustafa” denk geldi öyle.. Daha sonra bu konuyu yazacağım da, Kemal Atatürk Ermeni rakısı içermiş özellikle. Bunu biliyor muydunuz? Zaten İzmir’e gittiğinde de “Todor’un Meyhanesi”ne gitmemiş miydi? Mustafa Kemal’in imzasının kaligrafisini kim yapmıştı mirim? Agop Dilaçar kimdi? “Dilaçar” adını kim vermişti bu zata? Hadi Sabiha Gökçen meselesine hiç girmeyelim, hepsinin babası “Abdullah” olan şu “Gürbüzler” meselesine de.. Bu işi eşelerseniz daha çok şey çıkar..
Doğan Mediası bu işin üzerine atlayıp yaygara yapmasın, bakın şimdi yazacaklarımın kaynağı Doğan Kitap. Ben de Emre Aköz’ün yalancısıyım: Gelelim içki konusuna. Nuri Ulusu onu da şöyle anlatıyor: "Bardağının tam yarısına kadar rakı koyar, üzerine de bir o kadar da su ilave ederdi. Rakısının ve suyunun çok soğuk olması şarttı." "Dimitrikopulo markalı rakı şişesinden birinci ve ikinci kadehlerini üç veya dört yudumda içerdi. Bilahare üçüncü kadehten sonra içmeyi ağırlaştırırdı. Müteakip kadehleri yavaş yavaş, ağır ağır içer ve içerken de öyle ağzını, yüzünü buruşturmadan, adeta şurup içer gibi içerdi. Yanında her zaman eksik etmediği taze, tombul sarı leblebiyi meze olarak alırdı." "Atatürk nadiren de Stefon Berberyan adlı bir Ermeni'nin, Karaköy'deki bir atölyede kendi imal ettiği, 'Bilecik Karası' adlı rakıyı içerdi." ("Atatürk'ün Yanı Başında", Doğan Yay.) Şimdi “Mustafa”yı soruşturan Cumhuriyet savcısı eğer iyi bir Kemalist değil ve içki de içmiyorsa, adam ne bilsin bunları.. Hani ders kitaplarında da yok! İyi bir Kemalist içer. Baksanıza Özkök paşa içkiyi sevmezmiş, Kıvrıkoğlu emir komuta zinciri içinde işi demokratik yoldan çözmüş! Biliyorsunuz, rakı “milli içkimiz”dir!?.
Yok bu kadar değil.
Karayalçın da Ankara için “iyi” isim?!.. Baykal’a haber vereyim, seçimlerde işiniz zor! Melih Gökçek’e karşı yürütülen kampanya da AK Parti’nin işini kolaylaştırıyor aslında..
Şu “çarşaf açılımı” bile AK Parti’nin işine yaradı gibi sanki..
Hani şimdi bulabilirlerse cemaat içinden aykırı tipler, işler bulmaya çalışacaklardır. İnsan bu, her zaman, her yerde mutlaka bir şeyler bulunur.
Kimileri zaten sosyal/siyasal trojandır. 28 Şubat’ta bunun en çarpıcı örneklerini milletçe yaşadık.
Ergenekon’un avukatlığına soyunan CHP eridikçe, Ergenekon köşeye sıkıştıkça birileri bazı kapıları zorlayacaktır..
Bu öfkeleri ve korkuları akıllarını zail etmiş insanlara acıyorum.. Çırpındıkça batıyorlar..
Ne demiş atalarımız: “Öfkeyle kalkan zararla oturur.”
Seçimlerden sonra Erdoğan, Baykal’a “üstün hizmet madalyası” vermeli aslında..
Kömür tartışması, öğrenci burslarının iptali gibi işler yüzünden Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olan adamın haline düştüler..
Bunların PR’cileri hiç ayık gezmiyorlar mı yoksa?. Burunlarının ucunu göremeyen bu adamlara nasıl bir seçim kampanyası emanet edilir?.
Seçmenin dünyasına, beklentilerine nasıl bu kadar uzak olabilir bir politikacı?. Bunlar sırça köşkte mi yaşıyorlar?. Laikliği gözlerine o kadar çok yaklaştırmışlar ki, arkasında bir toplumu kaybediyorlar..
Sadece kendi ülkelerinin insanlarının değer yargılarına, çığlıklarına kör ve sağır değiller, dünyanın gidişine de körler. Dünyadan haberleri yok..
Şu son mahalle baskısı anketindeki tekil ve muhtemelen yönlendirilmiş, en azından sosyal fobiye sahip deneklerin anlattıklarına bakıp yeni korkular üretmeye devam ediyorlar..
Korku, tehdit ve şantaj üzerine bir siyaset yapılabilir mi? Karşılıklı yolsuzluk suçlamaları üzerine kurgulanmış siyasi bir rekabet anlayışı ne kadar doğru?
CHP intihar etmek için daha basit yöntemler seçse daha iyi olmaz mı aslında? Neden ortalığı bu kadar velveleye veriyor ki!
Gerçekten Baykal ne yapmak istiyor?
Tabular üzerine kurulan bir siyaset mümkün mü?
Ooof, of, sahi ne olacak bu memleketin hali? N’olacak bu CHP’nin hali?.
Size Mustafa Kemal’in İzmir günleri ile ilgili bir anı nakledeyim son olarak: “Mustafa Kemal İzmir'de Adres, numara 248, Kordon... Naim Palas... İkinci kat... Cumbada oturuyor Mustafa Kemal. Sevmez fazla yemeği. Leblebi var yine önünde... Garson titriyor. Çünkü çocuk, Rum. Sesleniyor Gazi, şefkatli bir ses tonuyla... ‘Vre Dimitri’ diyor, ‘Gel bakayım.’ Çocuk, ‘Buyur pasam’ diyor, ş'lere dili dönmeyen, kırık dökük Türkçesi'yle. ‘Sizin Kosti’ diyor... İşgal sırasında İzmir'e gelen Yunan Kralı Konstantin'i kastederek... ‘Sizin Kosti, geldi mi buraya?’ ‘Geldi pasam...’ ‘Oturdu mu bu masaya?’ ‘Oturdu pasam.’ ‘Güneş batarken rakı içti mi?’ ‘İçmedi pasam.’ ‘E o zaman sormadın mı çocuk, ne halt etmeye almış İzmir'i?’ ”
Kel alaka ama, Arıtman’ın neden öyle konuştuğunu düşünürken birden Hırant Dink’i, Nubar Terziyan’ı hatırladım.. Toto Karaca’yı ve diğerlerini..
Selam ve dua ile..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.