Erivan-Belgrad Ekseni
Aleksandr Dugin, Moskova-Ankara ekseninden bahseder. Böyle bir ekseni ikame etmeye çalışıyorlar. Bu aslında, Cumhuriyetin ilk devirlerinde Mustafa Kemal Ankara’sıyla Lenin Moskova’sı arasında kurulmaya çalışılan ekseni hatırlatmaktadır. Tuncer Kılıç Paşa’nın sözcülüğünü yaptığı bu eksen Rus ulusalcıları ile Tük ulusalcılarının el ele vermesi rüyasından ibarettir. Levent Ersöz Paşa da tam bu eksende veya labirentte sırra kadem basmıştır. Şevket Eygi’nin, bir süredir Türkiye’nin gündeminde bulunan imzacı aydınlarla alakalı olarak yazmış olduğu bir makalesi bende Erivan-Belgrad eksenini tedai ettirdi yani çağrıştırdı. Şevket Eygi unutulan bir hakikati hatırlatıyor: “Erivan vaktiyle bir Türk İslâm şehriydi. Orada Türklük ve Müslümanlık yok edildi. Özürcüler bu konuda ne derler acaba?” Özürcüler Vandaki Ermeni Akdamar Kilisesi’nin tamiri noktasında seferber olurlar ve bu tarz restorasyonları alkışlarlar. Ama mesele İslâm Türk eserlerinin ihyasına gelince lalu ebkem kesilirler ve adeta ağızlarını bıçak açmaz. Ayasofya’nın yeniden Kilise olmasını belki de canu gönülden isterler ama Fatih’in yadigarı ve tuhfesi olan bu yapının tekrar eski haline getirilmesi noktasında kıllarını bile kıpırdatmazlar. Belki belli etmemeye çalışarak içten içe karşı da çıkarlar. Şevket Eygi’nin Erivan’la alakalı olarak yazdıklarının izdüşümü Belgrad’da da yaşanmıştır. Evliya Çelebi’nin yüzlerce hadi diyelim onlarca cami ve külliyeden bahsettiği ve yüzyıllarca Osmanlı idaresi altında kalmış olan Belgrad şehrinde kala kala tek Bayraklı Camii kalmıştır. O da Müslümanlarla Sırplar arasında gerginlik dönemlerinde sık sık kundaklanmış ve yakılmıştır. Balkanlar’da Sırpların yaptığını Anadolu’da Ermeniler yapmaya kalkışmış ama Avrupa’dan sonra Ortadoğu’dan da atılmanın ve en son Küçük Asya’yı da kaybetmenin korkusu ve refleksiyle Türkler üzerlerindeki Batı ve Rus destekli Ermeni karaltısını bertaraf etmişlerdir. Tabii bu arada karşılıklı olarak acılar yaşanmıştır. Bu acılarda üç tarafın da payı vardır. Sömürgeciler ve yerli işbirlikçileri ve komitacılığa karşı komitacılıkla karşı koyan Talat Paşa gibi İttihatçılar.
•
‘İmzacı aydınların’ yazdıkları ortak metinde göze çarpan bir tanım var, Büyük Felaket. Çok ilginçtir, Soykırımdan kaçınmak için böyle bir tabiri yeğledikleri anlaşılıyor. Ama bu tabir Filistinlilerin Nakba tabiriyle aynı anlama geliyor. Bu anlamda bir intihal. Yahudiler Nakba’yı yani Büyük Felaket’i tanımazken bütün dünya Holokost’u tanıyor. Holokost’u tanımamak bir tabu. 14 Mayıs 1948’de İsrail’in kurulması ve ardından yaşanılan tehcir ve katliam felaketine Filistinliler Nakba diyorlar. Ama Nakba’yı hiç ipleyen yok. Buna mukabil, sıkıysa Holokost’tan şüphe duyun; hemen ya aklınızın karışıklığına hükmederler ya da Yahudi karşıtı ve Nazi olarak damgalarlar. Burada da öyle. Karşılıklı mukatele tek yanlı bir Ermeni soykırımı veya aydınların ifadesiyle Nakba haline gelmiş. 14 Mayıs 1948 Filistin Nakba’sına mukabil 24 Nisan 1915 Nakba’sı. Ama bu Nakba öyle Filistinlilerin Nakba’sı gibi sahipsiz değil. Başta ABD olmak üzere neredeyse bütün dünya Ermeni tezlerinin arkasında. Aydınlar da bu tezlerin gönüllü avukatlığını yapıyorlar. Bunların sözlüğünde, Nakba yok Holokost var. Türklere yönelik arındırma yok ama Büyük Felaket diye Ermeni tellallığı var.
•
TBMM çatısı altında Ermeni iddialarını içeren sözlerinden sonra, “masum Ermeniler ne yazık ki öldürüldü” görüşünü savunan DTP’li Osman Özçelik, “Çocukluğum bu öykülerle geçti” demiş. Özçelik’in hangi rivayeti dinlediğini bilmiyoruz ama bunun aydınların özrünü teyit eden bir boyutu olduğunu sanmıyorum. ‘Kıyıma’ uğratılan Ermenilerin büyük bir kısmı Kürtlerle birlikte ortak mekanları paylaşıyorlardı. Bundan dolayı kimileri Ermeni kıyımında büyük payın Hamidiye Alaylarına ait olduğu ifade edilir. Dolayısıyla, Erçelik’in tarihin tahrifatına dayanan bu sözleri tarihi bir olayın üzerinden bir öç alma dürtüsünün izlerini taşıyor olmalı. Yani, Magdelli Meryem’e birisi taş atacaksa mutlaka onun ellerinin temiz olması lazım. Yani bugün Türkiye’nin yüzleştiği tarihi faturanın büyük bir kısmı ortak. Birileri bu ortak faturada kendi bedellerini ve paylarını unutarak geçmiş zamanın ve yapısının belli belirsiz bir faturasını mevcut yapıya yıkmak istiyor. Veya etnik bir grubun üzerine boca etmek arzusunda. Bugün maalesef gerçekten de bu ifadeler de bir kez daha gösteriyor ki, Ermeni ayrılıkçılığının yerini PKK almıştır. Talat Paşa gibilerin yerinde de bizim camiada ulusalcılar vardır. Biz ne Talat Paşa’nın yaptıklarından sorumluyuz ne de onun karşıt grubunu yani ayrılıkçılığı temsil ediyoruz. Yani ne Ermeni komitacılığı ne de Talat Paşa komitacılığını temsil ediyor veya tevarüs ediyoruz.
Aydınların asıl unuttuğu şey, gerçek Büyük Nakba’nın ittihad-ı anasıra dayalı ve bir nevi melting pot/eritme potası olan Osmanlı’nın atomize edilmesidir. Nakba’nın vebali onu yıkanların omuzlarındadır.
Bunu yapanlar üstelik, yaptıklarının altında da kalmışlardır. Ortak yapının yıkılmasında tatminsiz Ermeni ve ihtiraslı kimi Yahudilerin payı büyüktür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.