MEB genelgeleri... Eğitimde fırsat eşitliği nerede?
Başbakan Tayyip Erdoğan’ın, özellikle “fakir-fukara” ve “garip-gureba” ile ilgili sözlerinde son derece “samimi” olduğunu bilmesem, o sözleri “dilinin ucuyla” değil, “yürekten” söylediğine inanmasam... Garibanlara “kömür ve erzak” ulaştırmak için nasıl bir canhıraş çaba harcadığını bilmesem... Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in de; “Eğitime yüzde 100 Destek” projesinde ve “Eğitimde Fırsat Eşitliği” hedefinde ne kadar samimi ve içten davrandığını bilmesem, diyeceğim ki; “Bu insanlar iktidar olmaktan bıktılar mı ki, kendi topuklarına kurşun sıkacak uygulamalar içine giriyorlar?”
Şahsen ben; gerek Sayın Başbakan’ı, gerek sayın Milli Eğitim Bakanı’nı çok iyi tanıdığımı zannediyor ve işte bu yüzden de “yayınlanan 2 genelge” konusunda, “yanlışın düzeltileceğine” inanıyorum!.. Bu “genelge”lerin yayınlanmış olmasını da, “Hükümet’e bürokratik kuşatma”nın bir sonucu olarak değerlendiriyorum...
ANADOLU İHL’LER NİYE KALDIRILIYOR?
Bu “girizgâh”tan sonra, gelelim, gündemdeki “iki genelge”ye... Genelgelerden biri “Anadolu İHL”ler ile ilgili... Ne hikmettir bilinmez, sayın Hüseyin Çelik, sırf “isimlerden tasarruf” etmek iddiasıyla “Anadolu İmam Hatip Lisesi” kavramını yürürlükten kaldırıyor... Bunu da, “kırtasiye masraflarından kurtulmak için” olarak izah etmeye çalışıyor ki, hiç de inandırıcı bir açıklama değil!..
Şahsen ben, tarihe “kara bir leke” olarak geçecek bu genelgenin bir an önce geri çekileceğine olan inancımı hâlâ muhafaza ediyorum...
Aksi halde, sayın Hüseyin Çelik, “kendi topuğuna sıktığı kurşun” ile yaşamak zorunda kalabilir ki; o kurşunun, bir gün “kangren”e yol açabileceğini ve ayağın “kesilmek” zorunda kalınabileceğini düşünüyorum.
Çünkü, “okul türünü 75’ten 15’e indiren” bu genelge, aynı zamanda “Anadolu İmam Hatip Liseleri”ni de ortadan kaldırmaktadır!..
Bu genelge, İHL’lerin önüne “yeni bir engel” getirmektedir!.. Bu genelgeden sonra “İHL’leri tercih” eden öğrenci sayısı daha da düşecek, meslek liselerinde yetişen “ara eleman” sıkıntısına yol açacak, kısacası “Milli Eğitim’in kalitesi”ni düşürecektir!..
İşte bu sebeplerle, sayın Hüseyin Çelik’e seslenmek ve bu “yanlış”tan dönmesini söylemek istiyorum.
Haa, hemen şunu da ekleyeyim:
Sayın Çelik’in, bu konularda ne kadar “duyarlı” olduğunu bilmesem, bunları hiç yazmazdım.
Yine de kendileri bilir!..
Ama ısrar ederlerse, “sonuçlarına” da katlanırlar!..
7 NİSAN 2005 TARİHLİ GENELGE
Gelelim, “ikinci genelge”ye... Bu genelgeye geçmeden önce, bizzat Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in imzasını taşıyan ve 7 Nisan 2005 tarihinde Özel Öğretim Kurumları Genel Müdürlüğü’ne gönderilen “2005-22” sayılı genelgeden söz etmek istiyorum.
Sayın Hüseyin Çelik; gönderdiği “Sınavlara Hazırlama ve Destek Programları” konulu genelgede özetle diyordu ki;
“Bakanlığımız Çıraklık ve Yaygın Eğitim Genel Müdürlüğü’ne bağlı taşra birimleri olarak halk eğitim merkezleri; her yaş, eğitim, kültür ve gelir düzeyindeki vatandaşlarımıza yönelik olarak okul dışı eğitim programlarının da yer aldığı çeşitli kurs faaliyetleri düzenlemektedir.
Söz konusu kurslar, büyük oranda Bakanlığımızın gözetim ve denetimindeki Özel Eğitim Kurumları tarafından düzenlenmektedir. Ancak çeşitli sebeplerden dolayı birçok yerleşim biriminde özel öğretim kurumu bulunmamaktadır.
Özel Öğretim Kurumları’nın bulunduğu yerleşim birimlerinde de her vatandaşın bir ücret karşılığında bu kurumlardan yararlanması ekonomik olarak mümkün olmamaktadır. Bu durum, eğitimde imkan ve fırsat eşitsizliğine sebep olmaktadır.
Özel öğretim kurumlarının bulunmadığı yerleşim birimlerinde öncelikli olmak üzere, ekonomik durumu elverişli olmayan vatandaşlarımızın, devletin sunduğu eğitim ve öğretime destek programlarından azami ölçüde yararlanması anayasal bir haktır.
Halk eğitim merkezlerinin kuruluş amacı, bu tür hakların kullanılmasına imkân ve fırsat eşitliği sağlamaktır.
Bu nedenle;
1- Halk eğitim merkezleri, özel eğitim kurumlarının bulunmadığı yerler öncelikli olarak tüm ülke düzeyinde, ekonomik durumları... Ücret karşılığında sınavlara hazırlama, Fen Bilgisi, Türkçe, Matematik, Yabancı Dil ve benzeri eğitim ve öğretim destek programlarına devam etmeye elverişli olmayan vatandaşlarımıza yönelik kurs faaliyetleri yoğunlaştırılacaktır.
2- Bu kursların açılmasında çevredeki resmi ve özel kurum ve kuruluşlar ile sivil toplum kuruluşlarıyla işbirliği yapılacaktır.”
Ne kadar güzel, değil mi?..
Tam da, “eğitimde fırsat eşitliği”ni sağlamaya yönelik, yerinde bir genelge!..
3 yıldır da yürürlükte!..
Daha doğrusu, yürürlükte idi!..
BAKAN MI YETKİLİ, BÜROKRAT MI?
Ancaakkk... Geçenlerde yayınlanan bir genelge daha var ki, üzerinde düşünülmeye ve “asıl yetkili kim?” diye sormaya değer!..
Öyle bir “genelge” ki;
Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’in “anayasal bir hak” olarak nitelediği “önceki genelgedeki ifadeleri” yok sayıyor!..
Öyle bir “genelge” ki;
“Karar mercii kim?.. Bakan mı, bakana bağlı bürokrat mı?” sorusunun sorulmasına yol açıyor!..
Ne yalan söyleyeyim;
Konya Edebali Gönüllü Eğitimciler Derneği’nden (EDEBDER) ilgili arkadaşlar arayıp da, son genelge konusunda bilgi vermeselerdi, bu gelişmeden hiç haberim olmayacaktı...
Meğer, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik imzasıyla 7 Nisan 2005’te yayınlanan genelgeyi “yok” sayan yeni genelgenin altında MEB Çıraklık Yaygın Eğitim Genel Müdürü Mehmet Can’ın imzası varmış.
Kısaca ifade etmek gerekirse;
Mehmet Can imzalı 18 Aralık 2008 tarihli yazı, Hüseyin Çelik imzalı 17 Nisan 2008 tarihli genelgeyi ortadan kaldırıyor!..
Mehmet Can imzasıyla, bütün valiliklere gönderilen yazıda özetle deniliyor ki;
“Alınan duyumlara göre, bazı illerimizde sınavlara hazırlık kursları açıldığı, çok sayıda öğretmen görevlendirildiği ve bu öğretmenlere halk eğitim merkezlerince ek ders ücreti ödendiği bilgileri alınmıştır. Halk eğitim merkezleri, bundan böyle seviye belirleme sınavlarına hazırlık, örgün eğitimi destek, Türkçe, Matematik gibi kurslar açmayacak, açılmış olanlar ise 31 Aralık 2008 tarihine kadar kapatılacaktır.”
GARİBAN ÇOCUKLARI NE YAPSIN?
Peki, nedir bu genelgenin Türkçesi?..
EDEBDER tarafından Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik’e gönderilen bir mektupta; “Bakanlığın önceki genelgesi doğrultusunda Selçuklu Halk Eğitim Merkezi tarafından bölgedeki 22 okulda açılan ve yaklaşık 6 bin ihtiyaç sahibi öğrencinin istifade ettiği kursların, talimatname gereği bu ayın sonunda kapatılacağı” hatırlatılarak, deniliyor ki;
“Bu yönerge, 2005 yılında yayınlamış olduğunuz genelge ile tamamen tezat teşkil etmektedir. Şu anda Konya’da ve Türkiye’nin birçok yerinde bu kurslara başlayıp devam eden binlerce öğrenci bulunmaktadır.
Bu öğrencilerin birçoğu zaten herhangi bir dershaneye gidemediği için bu kurslara devam etmektedir. Şimdi bu çocuklara ‘Kursunuz iptal edildi’ demek ve kurslarını yarıda bırakmak ne kadar insaflıdır? Bu çocukların psikolojisinin ne kadar bozulacağını hiç düşünmediniz mi?
Bu eğitim hakkı, bu çocukların anayasal hakkı değil mi? Çocuklarımızın bu mağduriyetinin giderilmesini sizlerden rica ediyoruz.”
“Rica”lar ve “itiraz”lar, elbette bu kadarla sınırlı değil!.. Bir de; “fakir-fukara”dan, “garip-gureba”dan, “yok-yoksul”dan yükselen sesler var ki; sayın bakanın “Anadolu’nun sesi”ne kulak vereceğine inanıyorum.
“O ses” diyor ki;
“Herkes, oldukça pahalı olan dershanelere nasıl gitsin?.. Hem sonra; dershanelere gitme imkânı bulunmayan uzak köy ve beldelerdeki gariban çocukları ne yapsın?..
Bu mu sosyal adalet, bu mu eğitimde fırsat eşitliği, nerede kaldı garip-gureba sözleri?..
Dershanelere gidebilecek durumda olanlar zaten gidiyorlar!.. Peki, dağda-bayırda oturan, çocuğunu dershaneye gönderme imkânı bulunmayan gariban vatandaş ve onun çocuğu ne olacak?..
Bu karar; ek ders ücreti istismarını önlemek için mi alındı, yoksa dershanelerin baskısıyla mı?..
Ortada bir istismar varsa, bazı uyanıklar, bu işi de rant aracı yapmak istemişse; çözüm, kursları kapatmak olmamalıdır!.. Çözüm, tek tek tesbit edilerek, istismarcıların cezalandırılmasıdır!
Yazılan yazıda; OKS’nin kaldırıldığı, dolayısıyla bu kursların SBS mantığına ters düştüğü ileri sürülüyor!.. Madem öyledir, o halde dershanelerdeki SBS kursları niye devam ediyor?..
Bu kursların maddi külfet getirdiğinden söz ediliyor... O halde bütün okulları kaldıralım, bütün öğrencileri tatile çıkaralım, hiç külfet olmasın!..
Yapmayın Allah aşkına... Bu kurslarda öğretmenlere ödenen ek ders ücretinin tutarı; bir işadamının affedilen vergi borcu kadar bile tutmaz!..
Vazgeçin Allah aşkına... Bu genelgeden vazgeçin de, bu kurslara giden 250 bin civarındaki öğrencinin vebalini üstlenmeyin!..
Hem; madem uygulamaya son verecektiniz, 3 yıl önce niye başladınız?”
Durumu, aidiyeti cihetiyle sayın Hüseyin Çelik’e havale ediyorum.
İnanıyorum ki; hem “Anadolu İHL” ve hem de “parasız kurslar” konusunda gereğini yapacaktır!..
Yapacaktır, çünkü; “dua”ların “beddua”ya dönüşmesini istemez!..
Ne mutlu yargıcım diyene!
Geçenlerde “futbol yorumcuları” konuşuyordu... İçlerinden biri; “Fenerli bir futbolcu”nun, attığı “gol”de “elini kullandığı”nı ileri sürerek, bu durumla “dalga”sını geçiyordu... “Boru mu, Fenerli bu!” diyerek, devam ediyordu: “Fenerli futbolcu; ayağıyla da gol atar, eliyle de!.. Kafasıyla da gol atar, kulağıyla da!.. Fenerli dokunulmazdır!.. Fenerliyse hiç karışılamaz!.. Ne mutlu Fenerliyim diyene!”
Lütfen dikkat... Bu, bir “futbol” yazısı değildir... Dolayısıyla, kimsenin alınmasına gerek yok... Bu “ironi”yi, sadece bir örnek olarak aktardım... Amacım, bu örnekten hareketle, “yargıya gönderme”de bulunmak!..
Ben de demek istiyorum ki; bu ülkede bir şey olacaksan, “yargı mensubu” olacaksın!.. “Yargı mensubu” oldun mu; “Meclis’in üstüne” de çıkabilir, “Hükümet’in uygulamaları”nı da “yok” sayabilirsin!.. “Yargı mensubu” oldun mu “Cumhurbaşkanı’nın rektör ataması”nı durdurabilir, “seçim takvimi”ni allak-bullak edebilirsin!..
Öyle ya, yargı; “her şeyin ve herkesin üstünde”dir!.. Yargı “bağımsız”dır, ona hiç kimse karışamaz!.. Yargı ne derse, o olur!..
O halde, hep birlikte haykıralım: “Ne mutlu yargıcım diyene!”
Artık, kesin karar verdim: Biraz daha büyüyünce ne “Başbakan” olacağım, ne “Cumhurbaşkanı”... Olursam, “yargıç” olacağım!..