Olmadı sayın Cumhurbaşkanım

Olmadı sayın Cumhurbaşkanım

Çok önemli bir başkanın yardımcısı anlatmıştı ve demişti: “Bir gün başkanın odasında otururken, başkanın görevden aldığı bir müdür, izinsiz içeri girdi ve başkana küfürler yağdırdı, ağza alınamayacak iftiralar attı ve çekip gitti. (Attığı iftiraları bana söyledi)

Başkan, derhal hukuk müşavirini çağırdı ve mahkemeye verilmesini istedi.

Hukuk müşaviri, “Efendim, bu şahıs suç işledi, şahitler var. Ağır bir hapis cezası alır. Ancak o da iftiralarının doğruluğunu söyleyecek ve senin adli tıbba gitmeni sağlayacak. Onun yapmak istediği de senin adli tıbda rezil olman ve basının diline düşmendir.” der ve ikna eder.

O çok önemli olayda “ne deve kalkar ne de çan öter”

Sayın Cumhurbaşkanım, makama oturuşunuzun ikinci gününde 30/08/2007/tarihli Millî Gazete’deki yazımda şöyle demiştim:

“Herkesi Allah’ın kulu olarak görmelisiniz.

Efendimiz buyurmuş: “Bütün kullar Allah’ın, bütün iller Allah’ındır” (Ahmet, Müsned 1/166)

Herkese kanun önünde eşit muamele edilmeli peygamberimiz: “İnsanlar bir tarağın dişleri gibi eşittirler. Hiç birinin diğeri üzerinde üstünlüğü yoktur; ancak Allah’tan sakınan hariç.” (Müsned-i Şihab 1/145, hadis 195,Ilel-ü İbni Ebi Hatem 2/111, hadis 1829) buyurur.

“Velisi olmayanın velisisiniz” Her renk, her ırk, her dinden insanın velisisiniz. Hiçbir kimseyi azarlamak, kovmak, eziyet etmek durumunda değilsiniz.

Sevgili peygamberimiz buyurur: “Her kim de halka meşakkat ve zahmet verirse, Allah da kıyamet gününde o kimseyi azâb ile cezalandırır” (Buhari, Sahih, Ahkam bab 9)

Kapınızı herkese açınız. Veya halkın sizi ziyaret edeceği bir gününüz olsun.

Çankaya’da mutluluk bayrağı dalgalansın, çöp bidonları etrafında aç köpekler bile dolaşmasın.

Adaletin kanatları, ülkenin her tarafına yayılsın, zulmün zevaline sebep olsun.

Uda benzeyen ülke coğrafyasında zengin-fakir, amir-memur herkes udun teli gibiyse siz ahenkle saadet, refah, adalet, hürriyet, istiklal marşlarını söyleten olunuz.

Halk kızacak, siz kızmayacaksınız. Halk uyurken sizin adaletiniz gece bekçisi olacak.

Hakaret ve tazminat davası açacak avukatlarınızı yedi yıllık izine gönderiniz.

Sevgili peygamberimiz, Mekke’nin fethi günü yaptığı konuşmada mağlup devlet başkanlarına, katiller sürüsüne, kırsızlar çetesine, fuhuş tacirlerine… Hepsine birden “Bu günden başlayarak geçmişinizi hiç konuşmayacağız, ayıplamayacağız, hesaba çekmeyeceğiz anlamında Yusuf suresinin 92’inci ayetini okumuştur. (Bak Kurtubi tefsiri Yusuf 92)

Düşmanlara karşı kalkan, dostlara kanat olacaksınız.

Dini ve dünyayı bilen, geçmişi bilip geleceği tahmin eden arif, alim, aydın, sanatkar ve komutanlarla en geç ayda bir defa buluşup görüşme yap.

Heybetini suçlulara, adaletini halka göster.

Ayın birinde 200 devletin önemli siyasilerini davet ediniz ve dünya sorunlarını görüşünüz.

İkinci ay 200 devletin en önemli ilim adamlarını çağırınız ve görüşünüz.

Şairleri, sanatçıları, komutanları, mimarları vs.. her daldan öne geçmiş insanlarıyla görüş, tanış ve ülkeyi tanıt, istifade et ve ettir.

Komşu ülkelere akşam oturmalarına git.

Çankaya’daki sakinler, sizin evinize akşam çayına gelebilsinler.

Aklınız adalet için çalışsın. Hakkın ve halkın rızasını gözetiniz.

Her anlama gelen sözlerden uzak durunuz, halka ve basına tuzak kurmayınız.

Özünüzü sözlerinizden görebilelim.

Sövenin sövmesinden, övenin övmesinden etkilenmeyin.

Her sövgü ve övgüden de dersler alınabilir.

Öfkeli iken karar vermeyiniz. Sevgili peygamberimiz buyurur: “İki kimse arasında hükmedecek hiçbir hâkim, sakın öfkeli bir hâlde iken hükmetmesin!” (Buhari, sahih, Ahkam bab 13)

Eski yakınlarının dışında bu makama geldikten sonra tanıştığın yeni ve yerli tanışlardan hediye almayınız.

Değerinin altında satılan malları da satın almayınız.

Yetimin malına bakmakla görevli vesayet sahibi kişinin hassasiyeti içinde olmalısınız.

İhtiyaç sahibi olan vasi, yetimin malından ne kadar alma hakkına sahipse siz de bu milletin malından o kadar almakla salahiyetlisiniz.

Çankaya’da koltuğa oturunuz ama tahtı gönüllerde kurmaya bakınız.”

Ben böyle demiştim ama siz, basının dediğini değil, baskının dediğini tuttunuz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi