“Türkiye’nin Ruhu”
Elimde bir fotoğraf. Profilden çekilmiş, bir sanık fotoğrafı. Gayet şık giyimli, yirmili yaşlarına yeni girmiş, belki de henüz girmemiş, genç bir adamın fotoğrafı. Koluna iliştirilmiş beyaz kâğıtta ismi yazılı: Cemil. Ve altında şu satırlar: “Mahkemede Marksist olduğumu haykırdığım zaman tek işçinin elini sıkmış değildim.” Onunkisi durağanlığa karşı içten gelen bir karşı duruş. Prensipte itiraz ediş. Pragmatist değil, idealist bir tavır koyuş. Haksızlığa, adalet yoksunluğuna bir tür direniş. Daha da önemlisi idrak ediş... Sancılı bir farkına varış ve dur deyiş. Kendince. Elinden geldiğince. İnsanca.
Cumhuriyet tarihimizin ilk yıllarında yetişen, kıymeti ülkesinin yönetici tabakası tarafından o hayatta iken layıkıyle bilinemeyen önemli düşünürlerimizden biridir hiç şüphesiz merhum Cemil Meriç. Aykırı hissetmiştir hep kendini. Aykırı bir çocuk, yabancı bir genç, idealist bir akademisyen ve objektif bir eleştirmen olmayı kendi seçmiştir. Bu hafta İstanbul’da Cemal Reşit Rey’de Meriç’i bize tekrar kazandıran çok değerli bir programa iştirak etme imkânı buldum. Meriç’in kendisi gibi akademisyen kızı Prof.Dr. Ümit Meriç hanımefendinin himayesinde iki yıl gibi uzun bir süre süren titiz bir çalışmanın sonucunda uzman bir ekip tarafından ortaya çıkarılan Cemil Meriç belgeselinin galasına katılma şansını yakaladım. Aslında bu bir Türkiye Cumhuriyeti belgeseliydi daha çok. Meriç’in hayatı kadar “Türkiye’nin ruhu”nu anlatıyordu zira bize. “İnsan” diyordu, “En değersiz şeyini kaybedince her şeyi kaybettiğini anlar.” Evet. En değerli değil, en değersiz şeyini kaybedince... Zira başka kaybedecek bir şeyi kalmamıştır artık. İşte o zaman gerçeği tam anlamıyla idrak eder, o inkâr edilemeyecek gerçekliği. Meriç, altı yüz küsür sene Avrupa’dan Asya’ya, doğudan batıya, Ortadoğu’dan Afrika’ya kadar geniş topraklara hakim olmuş atalarımızın zamanla kaybettiklerini, Anadolu sınırları içinde hapsoluşlarını: “En değersiz şeyimizdi belki de toprak. En değersiz şeyini kaybedince insan her şeyi kaybettiğini anlar” diyerek ifade ediyor ve ekliyor: “Asıl Türkiye ruhunu kaybetti.” Ruhunu kaybetmiş bir Türkiye... Toprağını kaybetmiş bir millet... Ruhunu kaybettikçe toprağının da anlamsızlaştığı bir ülke... Toprağı toprak yapan ruhudur zira... Uğruna dökülen kan kadar da... Zira o, ruhunu korumak için dökülmüş, feda edilmişti. “Batının sömürgesi olmamak için batılılaşma”nın ne olduğunu sorguluyor kendi ifadesiyle Meriç. Batıya karşı savaşın, Batı için savaşa dönüşünün hikâyesinde hemhal oluyor bu aydın. Ve elbette bununla, yani sorgulama cesaretini göstermişlikle beraber gelen sanıklığı reddediyor.
“Ağaç köküyle yaşar, insan da öyle”... O zaman kökten koparılış niye, bunu sorgulama, kimilerince cür’etini gösteriyor o. Kökünden, geçmişinden utanan, onu yok sayan bir anlayış hayat hakkı verir mi gerçekten yeniden ve yeniden inşa ettiği insanına, bunu irdeliyor. Sırtını bir kaleye dayamanın olmazsa olmazlığından bahsediyor. Şahsiyet kalesine ve tarihin kalesine... Ve tabii ki “ağaç” diye ekliyor: “yaşken ezilir...” Diskalifiye edilen, oyunun kurallarına ne derece itina ederse etsinler oyun dışı bırakılan, bir o kadar da ezilen kitlelerin hikâyesini bizzat yaşıyor. “Her aydınlığı yangın sanıp söndürmeye koşan” memleketinden içi yanarak bahsediyor. Öğrencilerini uyarırken “Evladım, bu ülkede sağcı solcu yoktur, namuslularla namussuzlar vardır” diyor ve onlara birinci gruba dahil olmalarını tavsiye ediyor. Kavganın değil, uzlaşının bir parçası, problemin değil çözümün paydası olmaya teşvik ediyor: “Kavgayı sona erdirmiş gözükenler, onu asıl başlatanlar olmuştur” diye yakınıyor.
Cemil Meriç’i dinlerken, seyrederken geçmişi, geleceği, dünü, bugünü, yarınları düşünüyorum. İşgal altında bir Osmanlı’dan bürokratik oligarşiye uzanan yolda çatışma, iç savaş, askeri müdahaleler ve derin devlet hesaplaşmalarıyla bezenen yakın tarihimizi onun prizmasından süzüyorum. O gün söyledikleriyle bugünün kodları çözülüveriyor. Gece, Meriç ailesinin toplu fotoğrafıyla son buluyor... Umarım bu belgeseli bu akşam TRT 2’de seyredersiniz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.