Böyle giderse siyasi dalkavukluk bitmez
Seçimler yaklaştıkça sun'i gerilimler de teker teker sırıtmaya başladı. Seçmen listelerinden sonra şimdi de yüksek yargının açıklamaları asıl gündemi gölgelemeyi başardı.
Tartışmaların fitilini ateşleyen muhalefet dikkat ederseniz hükümetle doğrudan alakası olmayan konularda bile hükümeti işin içine çekerek iktidar partisini yıpratmaya çalışıyor. Şark kurnazlığıyla ve politika cambazlığıyla icray-ı siyaset edilen ülkede bundan fazlasını beklemek de her halde safdillik olurdu.
Seçmen kütükleri de belde belediyeleri de tamamen teknik konulardır. Siyasetçiler bu konuları bağımsız olarak çalışan kurumlara bırakıp asıl gündemlerine dönmeleri gerekir. Ama bu tartışmalar bütün siyasetçilerin işine geliyor. Nedeni basit. Çünkü seçim sistemimizden kaynaklanan antidemokratik uygulamaları bu bulanık havada daha rahat yapabiliyorlar.
Bu antidemokratik uygulamaların başında aday belirleme yöntemi vardır. Dikkat ederseniz diğer konularda kelle koparma peşinde olan siyasetçiler parti tabanlarını yok sayan aday belirleme yöntemi konusunda hemfikir görünüyorlar.
Yereli güçlendirme retorikleri arasında memleketin en ücra köşesindeki ufacık belde ya da ilçe belediye başkan adayını bile Ankara'dan belirlemeye çalışıyorlar.
En son evvelki gün sosyal demokrat olduğunu iddia eden ama aslında şark kurnazlığının şah babası olan CHP de adayları merkezden belirleyeceğini açıkladı.
Bunun anlamı şu. Genel merkeze şirin görünmeyen aday adayı bölgesinde seçimi kazanacağı muhakkak bile olsa aday olma ihtimali zayıftır.
Dar çerçeveli teşkilat temayülleri değilse de yaptırılan anketler belki zaman zaman gerçekleri yansıtıyor olabilir ama bu aday belirleme yöntemi içinde gerçeklerin ne kadar hayata geçtiği şaibeden hali değildir.
Demokratik olan, kapalı kapılar ardında enva-i çeşit pazarlıkların dönmesine ve her türlü politika cambazlığının yaşanmasına imkan sağlayan bu sistem değildir. Asıl demokratik olan ama maalesef seçim kanununda bulunmasına rağmen zorunlu olmayan önseçim sistemidir.
Önseçimin anlamı her seçim bölgesinde partinin kayıtlı üyelerinin seçim kurulu huzurunda yapacağı resmi aday belirleme yöntemidir. Mesela İstanbul'u ele alalım. Büyük şehir ve ilçe adaylarını belirlemek isteyen siyasi parti aday adaylarını belirleyerek YSK'ya verir ve önseçim yapılmasını ister. YSK da İstanbul'da o parti üyelerinin katılacağı önseçim yer ve tarihini belirler ve icra edeceği resmi seçim partinin adayını ortaya çıkarır. Önseçim, partinin birkaç yüz kişilik teşkilat mensuplarıyla değil onları da içine alan on binlerce üyesiyle yapılır. En küçük partinin bile on binlerce üyesi vardır. Büyük partilerin İstanbul'daki üyeleri yüz binlerin üstündedir!
Partinin bu yöntem ile partisine yakışmadığını düşündüğü aday adaylarını eleme hakkı zaten vardır. İstemediği şahısları aday adayı listesine koymaz. Partisine layık gördüğü isimleri seçim kuruluna verir. Binlerce üyenin katılacağı önseçim resmi olacağı için hiçbir adayın itiraz etme hakkı olmaz. Genel merkezler de büyük bir yükten kurtulmuş olurlar.
Bu yetkiyi devretmek istemeyen parti yönetimleri önseçimin parti içinde fitneye sebep olacağı gerekçesini tekrarlayıp dururlar. Halbuki çok iyi bilmektedirler ki aday adayları önseçimde yapacakları çalışmayı temayül öncesinde zaten yapıyorlar. Ha önseçim yapmışsınız ha temayül yoklaması her ikisinde de aday adayları kıyasıya yarışmaktadırlar. Sadece değerlendirmeler kapalı kapılar ardında yapıldığı için aday adayları çalışmalarının büyük ağırlığını Ankara'ya vermektedirler. Aday adayları kendi seçim bölgesindeki seçmeninin gönlünü kazanıp partisini güçlendirme çalışması yerine genel merkezdeki çaycıya bile şirin görünme ve ondan medet umma noktasına gelirler.
Merkez yoklamasıyla aday tespitinde parti tabanında ve halk nezdinde tanınmayan bilinmeyen ama genel merkezle kurduğu kuvvetli bağlantı sayesinde aday olup partinin gücüyle seçilen belediye başkanı ve vekillerin sayısı az değildir. Çoğu da halkı memnun etmek yerine Ankara'yı memnun etme peşinde oldukları için parti tabanları onları tutmaz.
Temayül yoklaması, iknası fevkalade kolay birkaç yüz kişiyle, anket te taş çatlasa en büyük şehirde bile birkaç bin kişiyle yapılır. Oysa ön seçim o seçim bölgesindeki on binlerce üye ile yapılır ve önseçimin yapıldığı seçim bölgesinde tabanı olmayan hiç kimse de aday adayı olmaz.
Önseçim hem temayül yoklamalarının hem de anketlerin daha geniş tabanlı olarak yapıldığı ve aday adaylarının parti tabanındaki gücünü gerçek manada gösteren bir yöntemdir. Eleştirilecek yönleri olabilir ama merkez yoklaması gibi siyaseti Ankara'ya kilitleyen ve listeye giremeyen hemen herkesi partisinden kopma noktasına getiren bu sistem hem partilere hem de Türk siyasetine zarar vermektedir. Çünkü siyaset tabanı yayılmak yerine Ankara'ya sıkıştırılmaktadır!
Hem milletvekilleri hem de belediye başkanları adaylarının tespitinde genel merkezler aday adaylarına 'git seçil de gel' diyebildiği gün siyaset tabana yayılmış olur. İşte o zaman hem parti genel merkezleri şu anda yaşadığı zorlukları ve sıkıntıları yaşamaz hem teşkilatlar seçmene yönelik çalışma yaparlar hem de aday olamayan aday adayları kendilerinden başka suçlu aramazlar. Adaylar belli olduktan sonra aday adaylarını bir dinleyin ne demek istediğimi çok iyi anlayacaksınız.
Aday belirleme sürecinde partilerde yaşanan curcunayı görünce bunları yazma ihtiyacı hissettim.
Çözüm, önseçimi zorunlu kılacak hatta tercihli sistemi getirecek yasa değişikliğinin yapılmasıdır. Aksi halde siyasi dalkavukluk bitmeyecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.