Kemakân Beye Açık Tebrik ve Teşekkür
Muhterem Kemakân bey, Millî Gazete aracılığıyla size açık teşekkürlerimi, tebriklerimi, minnet ve hayranlık duygularımı ulaştırmaktan kesb-i şeref eylerim.
Siz, aşağıda madde madde sayacağım haslet ve faziletlerinizle bu teşekkür ve tebriklere ziyadesiyle hak kazanmış bulunuyorsunuz. Ne mutlu size... El-gıbta size...
1. Siz bu milletin büyüklerine saygı gösteriyor, küçüklerine şefkat ve merhametle muamele buyuruyorsunuz. Böylece Peygamberimizin buyruğunu yerine getirmiş oluyorsunuz. Aksini yapmış olsaydınız "...bizden değildir" zümresine dahil olacaktınız. Maazallah!..
2. Siz konuşursanız hayırlı şeyler söylüyor, mâlâyâniden kaçıyor, daire-i hikmetin ortasında sâbitkadem oluyorsunuz.
3. Siz, komşunuz aç yatarken, kesinlikle kendiniz tok sabahlamıyorsunuz. Sizde maşaallah paylaşma, infak ahlâkı var.
4. Siz hâdisata firaset gözüyle bakıyorsunuz.
5. Siz, bir delikten çıkan tarafından ikinci defa sokulmuyorsunuz.
6. Siz Kur'ân'ın emri üzerine "Kötülükleri iyilikle savıyor ve def ediyorsunuz." Böylece size azılı düşman olan kimseyi bile kendinize dost yapıyorsunuz.
7. Siz nefs-i emmarenizin istediği şeyleri yapmıyor, istemediği hayırlı ve faydalı şeyleri yapıyorsunuz.
8. Servetiniz müsaid ama siz tevazu ve kanaat sergileyerek on yaşında eski bir otomobille geziyorsunuz. (Dünyanın 100 zengini listesinde ismi yazılı olan IKEA firması sahibi İsveçli gibi...)
9. İki oğlunuz var, maşaallah ikisi de birer küçük beyefendi. Onlarda zerre kadar şımarıklık, hamlık yok. Genç yaşlarına rağmen edeb, ahlâk, fazilet, hikmet, vakar, nezahat, nezaket, kibarlık, mürüvvet, fütüvvet heykeli bu çocuklarınızdan dolayısıyla ne kadar tebrik ve tahsin edilseniz yeridir.
10. Ya kızınız... Henüz liseye gidiyor ama onda tam bir hanımefendilik var. İffetli, terbiyeli, iyi yetişmiş, haddini bilen bir hanım kız.
11. Kemakân beyefendi, zatı âlinizi evinizin dekorasyonu konusunda bin kere tebrik ediyorum. Bir kere evinizde zengin bir kütüphaneniz var, kitap odanız var. Salonunuzdaki hüsn-i hat levhaları göz kamaştırıyor. El dokuması kök boyalı halılar... Sedefli mobilyalar... Duvarlarda orijinal fermanlar, nadir gravürler, vitrinlerde Beykozlar, Meissen'ler, eski Çin porselenleri... Daha neler neler. Lükse ve şatafata yatırım yapmıyorsunuz ama millî kültür mevzuubahis olunca kesenin ağzını açıyorsunuz. Tebrikler tebrikler... Hezar ahsente yâ Kemakân bey!..
12. Beş vakit namazınızı kılıyorsunuz. Elden geldiği kadar cemaate katılıyorsunuz... Namazı dosdoğru eda ediyorsunuz...
13. Akşam yemeklerinde misafirsiz sofraya oturmuyorsunuz. Bir misafiriniz yoksa, vekilharcınızı sokağa gönderiyor ve temiz pâk bir fakiri bulup getiriyor, ona ikramda bulunuyorsunuz.
14. Ne mutlu size ki, günde en az bir saat faydalı, kıymetli, kalıcı kitap okuyorsunuz.
15. Pazar günleri her hafta bir hastahaneye gidiyor, müracaattan kimsesiz, çaresiz, parasız, gönlü kırık hastaları öğreniyor ve onların birkaçını ziyaret ediyorsunuz. Hediyeler veriyorsunuz, kimse görmeden bir zarf içinde harçlık bırakıyorsunuz. Var olun, sağ olun Kemakân bey...
16. Sizin, benim gözümde en büyük hasletiniz servetinizden dolayı azmamış olmanızdır. Aileden kalma yüklü bir servetiniz var ama siz yine mütevazı yaşıyorsunuz.
17. Şöhretten, alkıştan, riyasetten kaçıyorsunuz. Ne mutlu size. Şöhretten kaçmakla âfetten kaçmış oluyorsunuz...
18. Sizin intisabınızı kimse bilmiyor. Bütün gerçek âlimlere, bütün gerçek şeyhlere aynı derin hürmeti gösteriyorsunuz.
19. Sizdeki vefa ve sadakat kimsede görülmemiştir. Size bir harf öğretenin kölesi oluyorsunuz, size bir kahve içirenin hatırını kırk yıl unutmuyorsunuz.
20. Size selâm vermeyene siz selâm veriyorsunuz, sizi ziyaret etmeyenin ziyaretine gidiyorsunuz, size eza edene siz lütufla muamele ediyorsunuz.
21. Sizin çok alkışlanacak bir tarafınız da hizipçilik ve fırkacılık yapmamanız, Ümmet şuur ve asabiyetine sahip bulunmanızdır.
Kemakân beyefendi, size en derin selâm ve hürmetlerimi sunarak satırlarıma son veriyorum.
Bin Filistinli Yaralıyı Getirtip Tedavi Ettirmek
BUNDAN otuz kırk yıl önce okumuştum... Hafızam beni yanıltmıyorsa yazarın ismi Maurice Pernot idi. Kitap da "En Asie Musulmane" başlığını taşıyordu. Yazar 1920'lerin ortasında İran'da bulunuyormuş. O tarihte Arabistan'da Vehhabîler/Suudîler Mekke'yi Medine'yi ya almışlar yahut almak üzereymişler. Vehhabîliğe son derece karşı olan Şiîler Tahran civarında büyük bir miting yapmışlar. Yüksekçe bir kürsü, sarıklı cübbeli, sivil kıyafetli hatipler sırayla çıkmışlar, ateşli ve feryatlı konuşmalar yapmışlar. Toplantı birkaç saat sürmüş. Büyük bir kalabalık dinlemiş. Vakit ikindi olmuş, gölgeler uzamış. Nihayet mitinge son verilmiş.
Pernot yanındaki İranlı dostlarına sormuş: Bundan sonra ne olacak?.. Hiç demişler, "Miting yapıldı, nutuklar atıldı, söylenecekler söylendi... Şimdi herkes dağılacak ve mesele bitecek... Bundan sonrası yok..."
Yakın tarihe bakıyorum da bizde de nice mitingler, feryatlar, nümayişler böyle olmuş.
20'nci asrın başlarında Girit bizim canımız, feda olsun kanımız diye mitingler yapmışız, feryat edip ağlamışız ama bunlar hep sözde kalmış, canım Girit elimizden gitmiş...
Bir ara Çeçenler, Çeçenistan için bağırıp çağırdık, sonra unuttuk gitti.
Yunanistan'da polis 16 yaşındaki bir genci öldürünce ülkede yer yerinden oynadı, dev toplantılar, yürüyüşler yapıldı, neredeyse hükümet düşeyazdı.
ABD'nin Irak'a saldırmasından önce birkaç Avrupa başkentinde yüzbinlerce, hattâ bazısında bir milyon insan yürüdü.
Şu 20 milyonluk İstanbul'da biz bir milyon kişilik bir protesto, tel'in mitingi veya yürüyüşü yapabiliyor muyuz? Heyhat!..
1918'e kadar Kudüs'te Türk bayrağı dalgalanıyordu. Orası bir Osmanlı mutasarrıflığı idi. Filistin'de, Kudüs'te haklarımız ve vazifelerimiz vardır. Ne çabuk unuttuk.
Ah, bizi ucuz hamasetler mahv etti.
Bizi, saman alevi gibi parlayan ve kısa zamanda sönen heyecanlar mahv etti.
Bizi şifahî kültür mahv etti.
72 milyonluk Türkiye'nin 20 milyonluk İstanbul'unda Filistin faciası için miting yapılacaksa bir şartla kabul ederim, en az bir milyon Müslüman toplanacak... Öyle üç beş bin kişilik topluluklar yeterli olmaz, hattâ aksi tesir yapar.
Türkiye'de bin Müslüman zengin bin yaralı Filistinli'yi ülkemize getirtse ve tedavi ettirse ne iyi olur. Bunun için teşkilât gerekir, epeyce masraf gerekir. Teşkilâtımız yok, paramız var ama...
Bendeniz yazılarımı önceden kaleme alıyorum. Aktüaliteyi takip edemiyorum. Filistin faciasını ertesi gün yazmadığım için bazıları hakaretamiz sitemlerde bulundu. Nezaket ve terbiyelerine teşekkür ederim.
İsrail bu son saldırıyı yapmadan önce Ortadoğu'da müttefik bir ülkeye önemli bir şahsiyet göndermiş, kapalı kapılar ardında müzakereler yapılmış...
Beni ümitlendiren bir husus var: İslâmî kesime mensup olmayan birtakım gazeteciler, yazarlar, aydınlar da İsrail'i ve Siyonizmi protesto etmeye başladılar.
Maurice Pernot'nun 1925'lerde sorduğu gibi bendeniz de soruyorum: Peki, bundan sonra ne olacak?..
İnşaallah Müslümanlar ucuz heyecanları ve feryatları bırakırlar da işe yarar şeyler yaparlar.
İstanbul'da, Filistin'i desteklemek ve İsrail'i protesto etmek üzere beş milyon kişilik (evet beş milyon...) muazzam, şanlı, dostların ve düşmanların dikkatini çekecek bir mitinge ne dersiniz?
On milyonluk Yunanistan'da, hükümet kimlik kartlarından din hanesini kaldırmak isteyince Selanik'te bir milyon kişilik bir protesto yürüyüşü yapılmıştı. Yetmiş iki milyonluk Türkiye'de beş milyonluk değil, istenilse ve becerilse yedi milyonluk miting veya yürüyüş bile yapılır.
Bu işlerin sonu nereye gidiyor biliyor musunuz?
Önce korkunç ve dehşetli bir Ortadoğu savaşına...Ardından üçüncü dünya savaşına...
Birtakım önemli ve zengin Müslümanlar acaba buradaki ateşlerden kaçıp da Miami'deki, Florida'daki villalarına selâmetle ulaşabilecekler mi?Pek sanmıyorum...