Kur'âniyyûn Sapık Mezhebi
Bunlar, Ehl-i Sünnet'in "Edille-i Erbaa" (dört delil) dedikleri Kur'ân, Sünnet, icmâ ve kıyastan birincisini kabul ederler, diğerlerini dinî delil olarak kabul etmezler. Bu ise büyük bir çelişkidir. Çünkü bizzat Kur'ân'da şöyle buyurulmaktadır:
"Peygamber size neyi verirse alınız; o sizi neden men' ederse ondan uzaklaşınız." (Haşr, 7)
"Ona (Rasulullaha) itaat ederseniz, hidayete ulaşırsınız." (Nur, 54)
"Allah'ın Resulünde sizin için güzel bir örnek vardır." (Ahzab, 21)
"Ey Peygamber) de ki: Allah'ı seviyorsanız, bana tâbi olun (uyun) ki, Allah da sizi sevsin." (Âl-i İmran, 31)
"Allah'a ve Resûlüne itaat edin." (Nur, 54)
"Allah'ın Resûlüne itaat eden, Allah'a itaat etmiş olur." (Nisa, 80)
Ehl-i Sünnet müctehidleri, fukahası, alimleri şu konularda ittifak etmişlerdir.
Peygambere iman ve itaat etmek farzdır.
İslâm'ın açıklanmasında, doğru anlaşılmasında Sünnet ve sahih hâdislere baş vurmak şarttır.
Dinin ikinci ana kaynağı olarak Sünneti ve sahih hadîsleri inkar edenler sapıktır, doğru yoldan çıkmıştır, vahim bir bid'at ve dalalete düşmüştür
Ülkemizde İslâm medreseleri kapatıldıktan sonra uzun bir zulüm ve karanlık devri yaşandı. Daha sonra kurulan İlahiyat fakültelerine sızan bazı bid'atçiler, reformcular, bozuk fırkaların taraftarları, oryantalist zihniyetliler Ehl-i Sünneti sarsmak için açık veya sinsi tahribat yaptılar ve yapmaktadır.
Önceleri icmâ ve kıyası inkâr etmişler, sonra Sünnet'i de devre dışı bırakmaya çalışmışlardır.
Bazı ilahiyatçılar yalancı, aldatıcı, taqiyyeci Efganî'yi imam olarak kabul etmiş ve onun herkes ictihad yapsın tezini savunmuştur. Böylece Ümmet arasında dinî konularda kaos ve anarşi çıkmış, mezhepsizlik yayılmış, eskiden usûlde bir olan dört hak fıkıh mezhep varken, şimdi yüz binlerce özel mezhep çıkmıştır.
Kendilerine Kur'âncı diyerek Sünnet'i inkâr edenler acaba gerçekten Kur'âncı mıdır?
Onların olmadıklarını anlamak zor değildir. Çünkü onlar:
1. Bu inanç ve iddiaları ile Kur'ân'a ters düşüyorlar.
2. Onlar 1400 yıllık bu icmaya karşı geliyorlar.
3. Onlar ehl-i sünnetin cadde-i kübrasından ayrılmışlardır.
Onların hilelerine, yalanlarına, bid'atlerine kanmamak gerekir. Onlar "Bizim anlattığımız din Kur'ân dinidir, ehl-i sünnetin dini ilmihal dinidir" derken mügalata yapıyor, yalan söylüyorlar, aldatıyorlar.
Muteber, güvenilir hadîs kitabı Ebû Davud'ta şöyle bir hadîs yer almaktadır:
Peygamberimiz şöyle buyurdular: "Bana Kur'ân ve bir de onun kadar (sünnet) verildi. Yakında karnı tok, koltuğuna yaslanmış birisi, "Size Kur'ân yeter; onda neyi helal bulursanız onu helâl kabul ediniz, onda neyi haram bulursanız onu da haram biliniz' diyecek. Şunu iyi bilin ki, Allah Resulünün haram kıldığı da Allah'ın haram kıldığı gibidir."
Sünneti ve sahih hadîsleri inkar eden sadece ehl-i sünnet dairesinden çıkmakla kalmaz, dinden de çıkar.
Mutlak müctehid derecesinde ilmi, ehliyeti, salahiyeti, liyakati olmayanların ictihada yeltenmeleri büyük vebaldir. Böyleleri hem dall, hem de mudildir.
Bugün Türkiye'de kimler Kur'âniyyûn bozuk fırkasına hizmet ediyor? Bu konuda isim vermeyeceğim. Çünkü böyle bir şey fitneye sebebiyet verir. Mü'minler bu gibi konulara firasetle baksınlar. Doğru ile yanlışı ayırt edeceklerdir.
Kur'âniyyûn taifesi Ehl-i Sünnet mezhebi bağlılarına bin türlü hakaretler yağdırmakta, onları "Mezheplerini din haline getirmekle... Mezheleri putlaştırmakla..." suçlamaktadır.
Mü'minler uyanık olsunlar, böyle tuzaklara düşmesinler.
Edille-i Erbaa (dört delil) Kur'ân, Sünnet, icmâ ve kıyas-ı fukahadır. Bunların üçünü inkar edenin ayağı kayar.
Hoparlörler Ayarlansın
Ezanlar Güzel Okunsun
BU güne kadar Ezan konusunda kaleme aldığım yazılar, şikayetler, temenniler, uyarılar, ricaller, dilekler bir araya getirilse bir kitap olur. Maalesef bunlar içinde en haklı olan isteklerim bile ilgi görmedi. Ezan hususunda durum, eski hamam eski tas olarak devam ediyor.
Konuyu başlıklar halinde ilgililere ve sorumlulara bir kez daha arz ediyorum:
* EZAN OKUMASINI BİLMEYENLERE EZAN OKUTULMAMALIDIR: Müezzin ne demektir? Ezan okuyan kimse demektir. Öyleyse Diyanet'in müezzinlerinin mutlaka Ezan okumasını bilen kimseler olması gerekir. Bazıları Ezan okumuyor, "Ezan bağırıyor". Böyle bir şeyi maaşlı resmî müezzin olmayan biri yapsa affedilir ama resmî müezzin affedilemez.
* EZANLAR, HOPARLÖR SONUNA KADAR AÇILARAK OKUNMAMALIDIR: Çünkü, sesin aşırı yüksekliği ses kirliliğine yol açar; aşırı yüksek ses iyi okunan bir ezanı bozar, dinleyenlerin kulaklarını tırmalar. Camilerin minarelerindeki ve içlerindeki ses tesisatı, akustik uzmanları tarafından kurulmalı ve devamlı kontrol edilmelidir. İstanbul'da bir minarede sekiz hoparlörü olan camiler vardır. İki hoparlör yeter, diğerleri sökülmelidir.
* İSTANBUL'DA İSTANBUL EZANI OKUNMALIDIR: İstanbul Ezanı bizim dinî kültürümüzün bir parçasıdır, ihmal edilmemelidir.
* MERKEZİ EZAN YANLIŞTIR, BİD'ATTİR: Merkezî Ezan yaygın hale gelirse müezzinliğin kökü kuruyacaktır. O müezzinlik ki, hakkında Hazret-i Ömer "Müslümanların emîri olmasaydım, müezzinlik yapmak isterdim" buyurmuştur.
* BENİM DİNİM YÜKSEKTİR, O HALDE HOPARLÖR EN SONUNA KADAR AÇILARAK EN YÜKSEK SESLE AVAZ AVAZ EZAN OKUNMALIDIR diyen zihniyet geri zekalıdır.
* MÜSLÜMANLARIN BÜYÜK KISMI NAMAZI TERK ETMİŞ, ŞEHVETLERİNE UYMUŞTUR: Böyle bir devirde, bilhassa sabah ezanlarının çok yüksek sesle okunmaması gerekir. Adam Müslüman ama namaz kılmıyor. Fecir vakti uykudayken çok yüksek, en yüksek sesle Ezan okunmaya başlıyor, üstelik de güzel okunmuyor. Târik-i salât yatağından fırlıyor, küçük çocuk ağlayarak, hasta inleyerek uyanıyor... Bu şekilde Ezan okumak doğru mudur? Sabah Ezanları o kadar güzel, o kadar ruhanî, o kadar mâneviyatlı, o kadar ruhları harekete getiren, o kadar ürpertici, o kadar gönülleri uyarıcı ve yıkayıcı bir şekilde okunmalıdır ki, namaz kılmayanlar, hattâ gayr-i Müslimler bile yataklarından doğrulmalı, huşû' içinde dinlemelidir. Böyle Ezan okuyamayanlar, okutamayanlar lütfen hoparlörleri sonuna kadar açmasınlar, açtırmasınlar, civardaki evlerin camlarını zangır zangır titretmesinler. Adam gece yatağına fâsık Müslüman olarak yatıyor, sabah ezanının hem kötü, hem de avaz avaz okunması yüzünden uyku sersemliği ile kelime-i küfür sarf ediyor ve kâfir oluyor. Bunun vebali, vazifesini yapmayan Diyanet'e ve diğer sorumlulara aittir.
*LATİFE: A benim muhterem kardeşim, Ezan okurken hoparlörü niçin en sonuna kadar açıyorsun?.. Cevap: Ben de bunun ıstırabı içindeyim, lakin hoparlör daha fazla açılmıyor ki...
* İKİNCİ LATİFE (Şeyh Sâdi'den): Bir gün bir seyahatimde bir şehirdeki caminin yanından geçerken Ezan okunmaya başladı. Okuyan o kadar bed bir ses ile okuyordu ki, İstahr kalesinin dibinde bağırsa kale yıkılırdı. Bitirdikten sonra ona "Ey birader sen bu Ezanı kaça okuyorsun?.." diye sordum. Kaşlarını çattı ve "O ne biçim söz... Ben Allah için okuyorum..." dedi. Ben de ona "Öyleyse Allah için okuma yahu..." dedim. (İstahr kalesi, Ortaçağ'ın en sağlam ve metin kalesiymiş...)
* NİMET-İ İSLÂM kitabından: "Ömer bin Abdülaziz hazretleri bir müezzine: Ya güzel Ezan oku, yahut bu meslekten ayrıl... demiştir." (Namaz Kitabı, Ezan bölümü dip not.)
Kaç ay oldu, şimdi tarihini hatırlamıyorum, altı ay kadar önce Ezanla ilgili bir yazı kaleme almıştım. Birkaç gün sonra Mehmet Barlas da aynı konuda yazmıştı. Diyanet ilgilenir gibi olmuştu. Sonra konu gündemden düştü, yazımın başında dediğim gibi eski haham eski tas...
Artık canıma tak etti. Ezanların güzel okunması, hoparlörlerin sonuna kadar açılmaması ve diğer konularda bir teşebbüsüm olacaktır. Mahiyetini şu anda yazmıyorum.
Yahu şu İslâm memleketinde okunması serbest olan Ezanları bile doğru dürüst okutamıyoruz. Bu kadar âcizlik olur mu?