Katliamın manevi boyutu
Mısır makamları sadece Refah sınır kapısını kapalı tutmakla kalmıyorlar aynı zamanda onun ötesinde Mısır halkının felaketzede Gazze halkı ile dayanışma gösterisinde bulunmasına bile müsaade etmiyorlar. Mısır yanlışında temadi ediyor. Muhammed Abdulhakem Deyyab gibi yazarlar Mısır’ın bu tutumunu ‘inat’ olarak değerlendiriyorlar. Henüz Gazze bombardımanının birinci haftasında Cuma günü el Ezher’in girişleri göstericilere kapatıldı. Göstericiler genelde burada Cuma günleri ya İsrail’i ya da işgalci Amerikan güçlerini telin ederler. Şimdi o kadar haktan bile mahrum oldular. Mübarek, Refah sınır kapısını sınırlı olarak ilaçlar ve kısmen yaralılar için açıyor. Onun dışında insan ve yardım geçişlerine kapalı tutuyor. Halbuki, Ezher, tarihte sadece ilmin kulesi değil aynı zamanda direnişin de kalesi olmuştur. Napolyon Mısır’ı işgal ettikten sonra atlarını Ezher’e bağlamasından sonra direnişin ilk kıvılcımı Ezher’de patlak vermiş ve Süleyman Halebi adlı genç Napolyon’un generallerinden birisini haklamıştır. İngiliz Dışişleri Bakanı Miliband, Hamas’ın Gazze’yi kaçırdığını ileri sürürken (Muhammed Dahlan’dan mı acaba?) Rice da aynı doğrultuda Hamas’ın Özerk Yönetim’i kovarak Gazze’yi rehin aldığını ileri sürmüştür. İşte bir benzerini Mübarek söylemiş ve Hamas’ın Refah sınır kapısını tek taraflı olarak ele geçirmek ve el koymak istediğini ileri sürmüştür. Dolayısıyla Tzipi Livni, Bush ve Abbas ve Mübarek aynı dili kullanıyorlar. Mısır rejimi birçok Mısırlı göstericiyi tutuklamıştır. Suudi Arabistan da Mısır’la aynı söylemi ve politikayı paylaşmıştır. Sözgelimi dünyanın en tanınmış davetçilerinden olan Aiz el Karni, ‘İsrail’in dünyadaki bütün hedeflerine vurmak meşrudur’ dediği için derhal gözetim altına alınmıştır. Halbuki, Yahudilerden kimileri ‘biz de Filistinlilerin sivillerini vuralım’ dediğinde kimsenin kılı kıpırdamıyor. Zaten vuruyorlar da. Dolayısıyla İsrail hem fiili hem de sözel terör uygulamakta ve buna karşı ise Müslümanların sözlü tepkilerine bile müsaade edilmemektedir.
-
Katliamın bir boyutu da manevidir. İsrail ilk günden itibaren camileri bombalamaya başlamıştır. Saldırıların ilk haftasında Dr. İbrahim Makadime Camii ile birlikte vurulan cami sayısı 12’ye yükselmiştir. Bunu yaparken de camilerin silah deposu olarak kullanıldığını ileri sürmüş ve Hamas mensuplarının ya camilere ya da hastanelere sığındıklarını ve bu şekilde ‘sıvıştıklarını’ iddia ederek bu mahallere saldırısını meşrulaştırmaya çalışmıştır. Zaten işgalcilerin ilk yaptığı şey Müslüman toplumların hafızalarına ve tarihi mekanlarına saldırmak olmuştur. Bosna savaşında Sırpların yaptığını ve yüzlerce camiye yönelik vahşi ve vandalist saldırılarını ABD de Irak’ta tekrarlamıştır. ABD de İsrail gibi camilerin silah deposu olarak kullanıldığını ileri sürmüştür. İşgalcilerin ve saldırganların bir amacı da, kültürel ve tarihi dokuyu tahrip üzerinden Müslüman nesillerin hafızasını sıfırlama ve köksüz hale getirmektir. Dolayısıyla katliamın manevi boyutunda manevi mekanlar olan camilere saldırı vardır. Sadece camiye değil İslâmi eğitim kurumlarına saldırı da vardır. Gazze’de İslâm Üniversitesine kasıtlı ve sistematik saldırı, ilgili çevrelerden gerekli tepkiyi görmemiştir. Amerikalılar da Irak’ı işgal ettiklerinde Moğollar gibi ilk yaptıkları iş Bağdat Kütüphanesi ve Müzesini talan ve tahrip etmek olmuştur. Yine yaptıkları vandallık örneklerinden birisi de tarihi ve arkaik yapılardan Ezher’in kardeşi Mustansiriyye Üniversitesine saldırı olmuştur. Maalesef Gazze’de de tarih tekerrür etmiş ve merhum Nizar Rayyan’ın hocaları arasında bulunduğu Gazze İslâm Üniversitesi açıkça ve alçakça bir saldırıya maruz kalmıştır. Bush gibi ‘Gazze saldırısı için İsrail’i Hamas kışkırttı’ diyen Amos Oz ve benzeri yanlı İsrailli aydınları bir kenara koyacak olursak genel olarak tarafsız aydınlar da bu manevi savaşta sınıfta kalmıştır.
-
11 Eylül ve Irak’ın işgalinden sonra ikinci süper güç olan kamuoyu gücü ve baskısı ise bir kez daha Gazze saldırısında tecelli etmiş ve kıyama durmuştur. Batı’dan sonra İslâm aleminde de çiçek açmıştır. Çağlayan’da çağlayan işte bu maşeri vicdan, halkın özüne dönüşü ve kendi davasına sahip çıkmasıdır. Müslümanlar Hazreti Ömer’le birlikte Selahaddin Eyyübi döneminde iki kez gayrimüslimlerden Kudüs’ü aldılar ama ikisinde de kimsenin kılına halel gelmedi. Aksine Hazreti Ömer götürüldüğü kilisede ibadet etmesi teklif edildiği halde: “Hayır! Müslümanlar benden sonra burasını cami yapmaya kalkarlar bunun için dışarıda bana bir yer gösterin” diyerekten Hıristiyanların mabedine ilişmediği gibi kendisinden sonra ilişilmemesi için de özen göstermiştir. Şimdi Siyonistler onun mirasını hedef almışlardır. Selahaddin Eyyübi, Kudüs’e girdiken sonra da Haçlıların (Hıristiyanlar) ibadet için şehre gelmelerine izin vermiştir.
Yahudiler ise 1969 yılından itibaren, bugün Gazze’deki camilere yaptıkları gibi Mescid-i Aksa’yı yıkma ve yerine mabetlerini yapmayı planlamakta ve bunun için İslâm aleminin bir gaflet anını kollamaktadırlar. Aydın despotizmi ve sapmasına bir örnek İngiliz akademik kurumlarının İsrail akademik kurumlarını boykot etmelerine karşı isyan eden 450 Amerikalı akademisyenin Gazze’deki İslâm Üniversitesinin bombalanmasına gık çıkarmayışları ve sessizlikleriyle akademik cürüme ortak oluşlarıdır. Bu ikiyüzlülükten başka bir şey değildir.
Neve Gordon ve Jeff Halper, İngiliz kurumlarını eleştiren dilekçecilerin başında gelen Lee C. Bollinger’in Gazze karşısında sessiz kaldığını hatırlıyor ve nedenini sorguluyor. İsrail’e karşı akademik öfke aranıyor. Daha birkaç hafta önce İngiltere’de Oxford öğrencileri Şimon Peres’i yuhalamışlardı. İstanbul Üniversitesi Rektörü Mesut Parlak da küstah İsrailli temsilciyi makamından kovmuştu. Ama İngiltere’nin boykotu karşısına İsrail’le dayanışma imzası veren bütün dünyadan 11 bin profesör, üzerlerine ölü toprağı serpilmiş gibi Gazze için ses vermiyor. Elhasıl Napolyon’dan Bush’a ve Olmert ve bütün diğer namertlere kadar birçok lider camilerimiz ve ilim yuvalarımızı hedef almış durumda, İşin asıl üzücü yanı aydınların bu saldırgan güçlerle işbirliği ve muvazaa içinde olmalarıdır. Ezher’den Mustansiriyye’ye ve oradan da Gazze İslâm Üniversitesine kadar.
Sözü Yunusca bağlarsak;
İlim ilim bilmektir ilim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen ya nice okumaktır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.