Ezberci bir pozitivizmle din olgusunu anlamak
Benzeri Fransa'da bile kalmamış anakronik ve tuhaf bir pozitivizmle din olgusunu anlamaya çalışanlar, sonuçta bir şey anlamış olmak yerine kendi ön kabullerinin sığ sularında kulaç atmaya devam ediyorlar. “Din” denilince akıllarına gelen, “geri kalmışlık, ilkellik, dünya gerçeklerinden kopuk olmak, bilimden ve bilimsellikten nasipsizlik vb” şeylerden ibaret. Haliyle de, dini olan her tezahürü, kerameti kendinden menkul bu ön yargılar altında anlamaya, yorumlamaya ve analize çalışıyorlar. Bu arada ezberlerini bozacak herhangi bir olay veya durumla karşılaştıklarında ise, gerekirse her türlü rasyonellikten uzak hatta gülünç iddiaları gündeme getirerek, bilinçaltlarındaki ön kabullerle, gerçekler arasındaki uzlaşmazlığı ve çelişkiyi bertaraf ettiklerini sanmanın aldatıcı hazzını duymak istiyorlar. Örneğin, başörtüsü eksenli tartışmalarda, bu pozitivist mantığın ne tür atraksiyonlarla “mızrağı çuvala sığdırma” çabalarına giriştiğini daha yakından görüyoruz. Önce bu çevrelerin ön kabulüne bakalım: “İçinde bulunduğumuz bu modern çağda, normal şartlar altında hiçbir kadın başını örtmek gibi bir dini ritüeli yerine getirmek arzusu taşımaz.” Peki örterse ne olur? Nitekim birçok insan başını örtüyor. İşte tam da bu noktada, “ eğer örtüyorsa bu işte bir iş var” diye düşünmeye başlarlar. Sonra da birtakım iddiaları gündeme getirmek pozitivistler açısından bir gereklilik haline gelir: -Kadınlar mahalle baskısıyla örtünüyor. -Evde koca-baba-abi baskısı olunca, kadınlar da örtünüyorlar mecburen. -Kızlara başlarını örtmeleri için para teklif ediliyor. Birçok yoksul genç kız, eğitim masraflarını karşılamak için paralı örtünmeyi tercih ediyor vs. Bu bakış açısı, dine veya dini bir tezahüre karşı başlı başına bir hor görmenin ve küçümsemenin işaretleriyle doludur. Gerçekten de kendileri nezdinde dini herhangi bir tezahürün sergilenmesi o kadar olumsuz, itici ve gerici bir şey ki, bir insan onu ancak birtakım çıkarların veya baskıların gölgesi altında yapabilir. Aksi takdirde, niye dindar olsun ki! Yine aynı mantıktan hareketle, dindarlığı daha çok eğitimsizlere ve yoksullara yakışan bir yafta gibi anlamak ve sunmak eğilimindedirler. Zaman zaman bu tezlerini birtakım anketlerle de takviye etmeye çalışırlar. Nitekim Tarhan Erdem'in bugünlerde hayli tartışılan türban eksenli son anketinde de şu sonuca varılmış: “İnsanlarda eğitim ve gelir düzeyi arttıkça dindarlık (başını örtme vs) azalıyor. Eğitimsiz ve yoksul çevrelerde daha çok dindarlık gözleniyor.” İnsanların zenginleştikçe dindarlıklarının azalması ya da dindarlığın göreceli olarak zenginler arasında daha az görülmesi, ne dine dair yeni bir tez, ne dinle ilgili öne sürülecek bir kusur, ne de bizzat dini metinlerin ıskaladığı yeni bir buluştur. Yine de bu demek değildir ki, belli bir refah düzeyine erişenler, dindar olamazlar. Sonuçta din, hayatı bir sınanma alanı olarak görür ve insanların çoğunun bu sınavdan başarılı çıkamadığını da bir tespit olarak bildirir. Elbette, eğer siz dini, “kendi kaynakları hariç” her türlü kaynaktan hareketle yorumlamaya kalkarsanız, işin ruhunu kavrayamadığınızdan, din konusunda azıcık kitap karıştırmış herkesin bile bildiği bazı son derece basit hususları bile, adeta çok çarpıcı bir gerçeği keşfetmişçesine havalı bir şekilde gündeme getirebilirsiniz. Eğitim düzeyiyle din ilişkisi arasında ters orantı bulunduğu varsayımına gelince, “eğitim” kendi içerisinde birçok tartışmalı unsurlar barındıran başlı başına ve apayrı bir konu tabii. Ayrıca, herkesin gözlemlediği bir gerçek var ki, yoksulluk gibi eğitim de ne dindarlığın ne de dinle her türlü ilişkiyi kesmenin tek başına belirleyici bir faktörü olarak görülemez. Hayat bunun örnekleriyle doludur. Ancak dini “eğitimsiz ve cahil çevrelere has bir figür” gibi görmek ve göstermek eğiliminde olanların, çok ciddi bir çelişkisine de işaret etmeden geçemeyiz. Madem eğitim düzeyi arttıkça baş örtme vb dini tezahürler azalıyor, o zaman başını örten insanların eğitime katılmasından niye rahatsız oluyorsunuz? Bir yandan başörtüsüyle eğitim almak isteyenleri üniversite kapılarından geri çevireceksiniz, bir yandan bilimsel alanda dindar kimliğiyle öne çıkmış öğretim görevlilerinin önünü kesmek için her türlü çabanın içinde olacaksınız, öte yandan da eğitimle dindarlık arasında ters ilişki olduğunu söyleyeceksiniz; burada apaçık bir çelişki yok mu? Belli ki, dindarlığı eğitimsizlikle özdeşleştirme ezberinizin bozulmasını istemiyorsunuz. Pozitivist ezbercilikle ne din olgusu anlaşılabilir, ne de dindarlık. Günde beş yüz kere anket yapılsa bile!.. münaşaka Eski sömürgesi Cezayir'e resmi ziyarette bulunan Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy, “Fransız sömürgecilik sistemi son derece adaletsizdi ama özür dileyemeyiz” demiş. Belli ki, adaletsizlikten dolayı özür dilememeyi adil buluyor! sözünözü Güneşin altında yeni bir şey yok ama bilmediğimiz çok eski şey var. (Ambroso Bierce)