Çekin elinizi yargıdan artık!
Hürriyet’in eski genel yayın yönetmeni Çetin Emeç, bir konuyu karıştıranlar için ‘Mıncık mıncık makarna’ diye yazardı. Türkiye’de yargının son durumunu anlatabilmek için bu çok yerinde bir deyim. Siyasî parti genel başkanları, TSK’nın üst düzey komutanları, hattâ bizzat yüksek yargı kuruluşları ve hukukçular, ellerini Ergenekon Soruşturması’na sokmuş mıncıklamakla meşguller. Tabiî bu arada medya bülbülleri de dâvayı mıncıklamaktan geri durmuyorlar.
Sorarım sizlere, böyle bir ortamda savcılar ve hâkimler, tesir altında kalmadan görevlerini yerine getirebilirler mi? Savcı, hoşa gitmeyen gözaltı kararı aldı diye her gün kellesi istenirse, hâkimler olmadık şekilde yerden yere vurulursa, siz bu dâvadan nasıl âdil bir netice bekleyebilirsiniz?
Zaten ortalık karmakarışık. At izi it izine karışmış. İttihatçılar’dan bugüne yüz senelik komitacılık tek bir Ergenekon Dâvası’nın sırtına yüklenmiş. En azından yarım asırlık kontrgerillanın hesabı görülüyor. Ortada milyonlarca sayfalık dinleme notu ve delillerle, 2 bin 500 sayfalık iddianame var. Bu arada, adlî yargılama hakkını zedeleyen gecikmeler ve uygulamalar da görülmüyor değil...
***
CHP lideri Baykal, kendisini ‘Ergenekon’un avukatı’ ilân etti ve elhak, bütün kaideleri birbirine katarak bunu ifa ediyor. 1996’da, on iki yıl önce, Susurluk Dâvası’nın sesi en gür çıkan savcısıyken, bugün -hem de bazı sanıklar Susurluk’taknin aynı iken- benzer mahiyetteki Ergenekon Dâvası’nın yılmaz savunucusu hâline geldi.
Baykal ve hempaları, bir yandan Başbakan’ı ve Hükûmeti, Atatürkçüleri ve Cumhuriyetçileri gözaltına aldırmakla suçlarken, diğer yandan da ‘Niye susuyorsunuz?’ diyerek her zamanki gibi askeri müdahaleye teşvik ediyor ve darbe tahrikçiliği yapıyorlar.
Anayasa’nın 138. maddesinde düzenlenmiş olan hâkimlerin ve mahkemelerin bağımsızlığı açıkça ihlâl ediliyor. TCK’nın 277. maddesinde düzenlenen ‘Yargı görevi yapanı etkileme’ ve 288. maddesinde düzenlenen ‘Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüs’ fiilleri her gün defalarca işleniyor ve ‘bağımsız yargı’, korkusundan sesini çıkaramıyor.
Baykal, hem askeri müdahaleye tahrik ediyor, hem de büyük bir pişkinlikle, ‘Genelkurmay Başkanı, Erdoğan ve Gül’le görüştü. Üç gün sonra üç general serbest kaldı. Üç günde ne değişti?’ diye soruyor. Ne yazık ki, TSK’yı müdahaleye tahrik eden Baykal’ın, müdahale -yumuşak bir şekilde de olsa- gerçekleşince sorduğu soru üzerinde düşünmek lâzımdır.
***
Türkiye’de adalet önünde şeklen de olsa imtiyazsız ve eşit bir toplum vardır. Halbuki, fiiliyatta sadece 550 milletvekilinin değil, TSK’da üst düzey komutanlarının, yüksek yargı organlarının ve birçok oligarşik bürokratın da dokunulmazlığı bulunmaktadır.
Yargıtay’ın toplantı düzenlemesi, -sonunda açıklama yapılmamış da olsa, -bizzat yüksek yargının soruşturma ve yargılama süresini etkilemesi demektir. Bu defa, Genelkurmay Başkanlığı’nın açıklama yapmamasını sevinçle karşıladık. Zira, fırça yemeye ziyadesiyle alışık bulunuyorduk. Lâkin, Genelkurmay Başkanı’nın Başbakan ve Cumhurbaşkanı ile görüşmeleri; daha sonra da Adalet ve İçişleri bakanlarıyla yapılan görüşmeler, nihayet üç generalin tahliye edilmesi, bağımsız olması gereken yargının açıkça tesir altında bırakıldığını göstermektedir.
***
Yıllardır yazıp çiziyoruz; Türkiye’nin en âcil reform alanı yargıdır. Yargının bağımsızlığını ve tarafsızlığını sağlayamazsanız, devleti meşru temeline oturtamaz, hukukun üstünlüğünü gerçekleştiremez ve demokratik sistemi bütün kuralları ve kurumlarıyla uygulayamazsınız.
Ergenekon Dâvası’na müdahale edenler, toplumda yeni bir kamplaşmanın mimarı olduklarını da unutmamalıdırlar.
Son olarak, Ergenekon Dâvası’ndaki hukukçuların da daha dikkatli ve süratli olmalarının gereğine işaret etmeliyiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.