İsrail ve Ergenekon derken, seçimleri unuttuk!
Dün de ifade ettiğim gibi, 3 haftayı aşkın süredir “Terör Devleti İsrail”in Gazze’de gerçekleştirdiği “soykırım amaçlı katliamlar” ve “Ergenekon Terör Örgütü”nün Türkiye’de gerçekleştirmek istediği “darbe amaçlı provokasyonlar” dışında bir konuya el atamadık... Ve yine, dün de ifade ettiğimiz gibi; “Terör Devleti İsrail”in aldığı “tek taraflı ateşkes” kararının hiçbir hükmü ve geçerliliği yoktur...
Çünkü İsrail’in Gazze etrafındaki “kuşatma”sı ve Filistin halkını açlığa mahkum eden “ambargo”su devam etmektedir... Kuşatma ve ambargo devam ettiği sürece, bölgeye “barış” da gelmez, “huzur” da... Kaldı ki; Gazze’den gelen “son fotoğraflar” İsrail’in bölgede sadece “katliam” değil, aynı zamanda bir “yıkım” yaptığının belgesi niteliğindeydi... “Hiroşima gibi” bir yıkım!.. “Domuz sürüsü geçmiş gibi” bir tahribat!.. Filistinliler, “sağlam” bırakıp gittikleri yerlerden döndüklerinde, bir “enkaz”la karşılaştılar!.. Sonuç; “1300 ölü” ve “hayalet kent” haline dönmüş bir Gazze!..
Bundan böyle, “soykırım”dan, “katliam”dan ve “yıkım”dan her söz edildiğinde, o listeye İsrail’i de eklemek gerekir!.. İçinde İsrail’in bulunmadığı hiçbir “soykırımcı ülke” listesini hiç kimse kabul etmeyecektir!..
Çünkü İsrail, “terör devleti”dir!..
Çünkü İsrail, “katil”dir!..
Çünkü İsrail, “soykırımcı”dır!..
Bu, böyle biline!..
ANKARA’DA ESRARENGİZ İNTİHAR
Dedim ya, son üç haftadır İsrail ve Ergenekon dışında bir konuya giremedik... Zaten giremezdik de...
Çünkü dünyanın gündeminde İsrail, Türkiye’nin gündeminde ise Ergenekon var...
Ama, şu da var ki;
Türkiye, büyük bir hızla “mahalli seçim”lere ilerliyor... Şunun şurasında “iki-ikibuçuk aylık bir süre” kaldı... Doğru dürüst ne “aday”lardan söz edebildik, ne de “aday adayları”ndan!.. Malûm, bazı il ve ilçelerin adayları henüz açıklanmadı.
Bugün, tam bunlardan söz etmek istiyordum ki, Ankara’dan gelen bir “intihar” haberi, ister istemez yine Ergenekon’a çevirdi gözlerimizi!.
En iyisi mi, bu “esrarengiz intihar”dan söz edip, yeniden diğer “gündem konuları”na dönelim!..
Efendim, son bir haftadır gazetelerde yer alan bir “iddia” vardı... İddialara göre; “ikinci Cem Ersever” olarak bilinen “eski JİTEM’ci”lerden Binbaşı Abdülkerim Kırca, Diyarbakır’da görev yaptığı 1992-1994 yıllarında birçok “cinayet”e imza atmış!.. Ki, bu cinayetlerin çoğu, “faili meçhul” nitelikte!..
Kutlu Savaş’ın hazırladığı Susurluk Raporu’nda, adı “Binbaşı Kerim” olarak geçen Abdülkerim Kırca, “Olayların planlayıcısı ve cinayetlerin azmettiricisi” olmakla suçlanıyor!..
Binbaşı, işte bu suçlamalar dolayısıyla yargılanıyormuş ki, dün “eski bir JİTEM’cinin dudak uçaklatan itirafları” yer aldı gazetelerde!..
Eski JİTEM’ci ve PKK itirafçısı Abdülkadir Aygan, Binbaşı Kırca için diyordu ki;
“3 kişiyi bizzat infaz ettiğini gözlerimle gördüm!.. Onu tekerlekli sandalyeye mahkum eden kurşunu PKK ile girdiği çatışmada yediği zannediliyor!.. Oysa o kurşunu PKK’lılar değil, yasak aşk yaşadığı ve astlarına kötü örnek olduğu için JİTEM’ciler sıkmıştır!”
İşte bu “itiraf”lar ve “deşifre”ler sonrasındadır ki; Emekli Binbaşı Abdülkerim Kırca’nın; Ankara Güvercinlik’teki askeri lojmanlarda bulunan evinde dün sabah “beylik tabanca”sını kafasına dayayarak “intihar” ettiği haberi geldi!..
Binbaşı Kırca, gerçekten “intihar” mı etti, yoksa birileri tarafından “susturuldu” mu, orasını bilmiyoruz!..
Bildiğimiz şu ki; Binbaşı Kırca; 22 Aralık 2004’te, dönemin Cumhurbaşkanı A.N.Sezer tarafından “Devlet Övünç Madalyası” ile ödüllendirilmişti!..
O madalya, “PKK ile çatışmada sakat kaldığı için” takılmıştı!.. Ama Abdülkadir Aygan; “Hayır” diyor, “O kurşunu PKK değil, JİTEM sıktı!.. Hem de, kadın yüzünden!”
Herhangi bir yorum yapmak istemiyorum...
Sadece şunu söylemek istiyorum:
“Hiçbir şey, göründüğü gibi değildir!”
HAKARET ETME ÖZGÜRLÜĞÜ!
Meselâ şu Tuncay Güney olayı... O da göründüğü gibi değil!.. Biliyorsunuz, Aydın Doğan’ın gazeteleri ve televizyonları, “Tuncay Güney’i ekrana çıkardı” diye TRT’ye öyle bir yüklendiler, öyle bir “linç kampanyası” başlattılar ki, ellerinden gelse, TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’i bir kaşık suda boğacaklar!..
Suçlamaların odağında 2 konu vardı:
“1- Tuncay Güney ekrana çıkarılarak, herkese hakaret etmesine ve iftira atmasına fırsat verildi!..
2- Bu hakaret ve iftiralar karşılığında Tuncay Güney’e 15 Bin Dolar ödendi!”
TRT’den yapılan açıklamada, “Tuncay Güney’e bir tek kuruş ödenmediği” bildirildiğine göre, söylenecek bir söz yok... Ama, “Tuncay Güney’in hakaretleri”(!) konusunda birkaç çift sözüm olacak!..
¥ BİR... Aydın Doğan medyası; Tuncay Güney’in sürekli “saygın(!) kişilere hakaret ettiğinden” dem vuruyor...
Peki, Aydın Bey’in “kalemşör”leri ve “çemkirmen”lerinin, bu ülkenin “Başbakan”ına ve “bakan”larına yaptığı “hakaret”ler ile attığı “iftira”lara ne diyeceğiz?..
Ne yani; bu insanlar “saygın” değil midir?..
Ya da; Tuncay Güney’in “hakaret” etme hakkı yoktur da, “hakaret etme özgürlüğü” sadece Aydın Doğan’ın adamlarına mı tanınmıştır!?!..
Öyle ya; kendileri hemen her gün ve her haberde/yazıda “hakaret ve iftira” savuruyorlar!..
Herhalde şöyle demek istiyorlar:
“Bu memlekette hakaret etme hakkı ve yetkisi Aydın Doğan medyasına aittir!.. Birisine hakaret edilecekse, sadece ve sadece biz hakaret ederiz!”
Eee, ne de olsa “CHP’li Ankara Valisi Nevzat Tandoğan” abileri olur!.. Malûm, o da “ben yaparım”cıydı!
TUNCAY GÜNEY VE TUNCAY ÖZKAN!
¥ İKİ... Tuncay Güney’i ekrana çıkardığı için TRT’ye ateş püskürüyorlar ama, onu “ekrana ilk çıkaran”ın Uğur Dündar olduğunu herkes biliyor...
Tuncay Güney’i; sadece Uğur Dündar değil, daha sonra da, defalarca M. Ali Birand çıkardı ekrana!.. Dahası; Güney, o programlarda da pek farklı konuşmamıştı!
Şu işe bakın ki;
Star ve Kanal D’de konuşunca “itiraf” oluyor ama TRT’de konuşunca “iftira” oluyor!..
Merak ediyorum, Tuncay Güney, son konuşmalarında, kimin veya kimlerin nasırına bastı acaba?!?..
¥ ÜÇ... Tuncay Güney, farzedelim ki çeşitli kişi ve kuruluşlara “hakaret” etmiştir!..
Hem de, tam “4 saat” süreyle!..
Peki, sormak gerekmez mi;
Tuncay Güney’in “4 saatlik hakaret”(!)lerine tahammül edemeyen kartelciler, hiç düşündüler mi acep;
“Bu millet; Biz Kaç Kişiyiz’ci Tuncay Özkan’ın 4 yıldır, hem de hemen her gün ve her saat savurduğu hakaretlere nasıl tahammül etti?”
Tuncay Özkan’ın hakaretlerine sesini çıkarmayan “kartelci”lerin, bugün kalkıp da Tuncay Güney’in hakaretlerini gündeme getirmesi ne derece inandırıcıdır, ve ne derece objektiftir acaba?..
Öyle ya; Tuncay’sa, o da Tuncay!..
İSTANBUL’DA AÇIKLANMAYAN 4 ADAY
Yazının en başlarında dediğim gibi; uzun süredir söz edemediğimiz gündemde, “mahalli seçimler” de var...
Malûm, 16 Ocak günü, “35 ilçe”deki “AK Parti’nin Belediye Başkan Adayları” açıklandı... Bunlardan 18’inde, “mevcut başkanlarla yola devam” edilecek!..
Hepsine başarılar diliyorum.
Ne var ki, “4 ilçe”nin, yani Beykoz, Üsküdar, Avcılar ve Beylikdüzü’nün adayları henüz açıklanmadı... Ortalıkta “birçok isim” dolaşıyor ama hiçbiri kesin değil.
“Adayı açıklanmayan” ilçelerden birisi, evet Beylikdüzü, benim dikkatimi çekti.
Çünkü bu ilçede, “19 aday adayı”ndan söz ediliyor... Bu kadar ilgi, hayli ilginç... Kim, ne kadar şanslıdır, bilemiyorum. Ama, şunu biliyorum: “Yanlış bir tercih” yapılırsa, Beylikdüzü CHP’ye kaptırılabilir!..
Merak ediyorum, mevcut başkan Vehbi Orakçı’nın adaylığı niye açıklanmadı?.. Çünkü, benim “gözlem”lerim ve yapılan “3 ayrı anket”te, “Vehbi Orakçı’nın yeniden kazanabileceği” görülüyor!..
Kaldı ki; son 5 yılda ilçeye yapılan “hizmet”lerin hepsi, yani; “okul, sağlık ocağı, park, eğitim merkezi ve spor salonu” gibi tesislerin haddi hesabı yok.
Bana öyle geliyor ki;
Büyükçekmece’de İlker Gürbüz gibi bir adayla CHP’li Hasan Akgün’ü zorlayacak olan AK Parti, Beylikdüzü’nde de “Vehbi Orakçı ile yola devam” derse, artık “sahillerde de var olduğunu” göstermiş olur!..
HASAN AKGÜN’DEN RÜŞVET!
Büyükçekmece’den söz etmişken, şunu da söyleyeyim: Geçtiğimiz dönemlerde ANAP’tan seçilen, bu seçimde ise CHP’den aday olan Hasan Akgün, AK Parti adayı İlker Gürbüz karşısında zorlanacağını anlamış olmalı ki, “basına rüşvet dağıtmaya” başlamış!.. Üstelik, bunu da “kendi ağzıyla itiraf etmiş” iyi mi?..
Efendim, olay şu: Başkan Hasan Akgün, 10 Ocak Gazeteciler Günü dolayısıyla, basın mensuplarına “yemek” vermiş ve yemekte yaptığı konuşmada demiş ki;
“Yeri geldi, basın mensuplarının fotoğraf makinalarını ben aldım... Yeri geldi çoğu gazeteyi kapanmaktan kurtardım, ofislerini açık tuttum!..”
Ne demektir bu?..
Bay Başkan; gazetecilere “hediye” verdiğini mi, yoksa “destek karşılığı rüşvet” verdiğini mi söylüyor?..
Bunun Türkçesi şudur:
“Beni desteklemeye devam edin ki, sizi kapanmaktan kurtarayım!”
Bu “diyet talebi” üzerine, bazı gazeteciler yemeği terketmiş!.. Umarım, bundan sonraki yayınlarında “objektif” olurlar da, diğer meslektaşlarının “diyet ödüyorlar” suçlamasına maruz kalmazlar!..
FİLİSTİN İÇİN YARDIM VE DUA
Bahsedecek daha başka “seçim notları” vardı ama, bugünlük burada keselim!..
Tüm partilerin başkan adaylarına başarılar dilerken, hemen herkesi Filistin için “yardım”da bulunmaya ve “dua” etmeye davet ediyorum..
Unutmayalım ki; ne kadar çabuk ve ne kadar fazla “yardım” edersek, Filistinli kardeşlerimiz de, yaralarını o kadar çabuk sarar!..
Ergenekon’a gelince... Bu “dâvâ” iyi ki açıldı...
Eğer açılmasaydı; ne bu “infaz”ları öğrenebilirdik, ne de bu “itiraf”ları duyabilirdik?..
“Yaygara”lara kulak asmayın siz!..
==============
Başka avukat mı yok?
Sanıyorum, “Ergenekon Terör Örgütü”ne yönelik operasyonlar kapsamında evi aranan “367 Sabih’in teklifi”ydi.. Evinde bulunan “tabanca”nın kendisinin olmadığını, “karısının asker olan eski kocasına ait olduğunu” ve fakat, “karısının hangi kocasına” ait, yani 1969’da ölen Ahmet Hamdi Bey’e mi, yoksa “Musevi kadınla evlenip, tekrar boşanan Servet Bey”e mi ait olduğu öğrenilmeyen Sabih Kanadoğlu demiş ki; “Ergenekon’u soruşturan savcı sayısı arttırılıp, 40’a çıkarılsın!..”
“367 Sabih” bunu der de, YARSAP Başkanı Ö.F.Eminağaoğlu ve Türkiye Barolar Birliği Başkanı Özdemir Özok geri kalır mı?.. Onlar da “arttırılsın” demiş!..
Özdemir Özok, daha da ileri gidip demiş ki;
“Türkiye’de Zekeriya Öz’den başka savcı yok mu ki, bütün yetki ona verildi?..”
Olaya bu mantıkla yaklaşılırsa, Bay Özok’a da sorarlar;
“Türkiye’de başka avukat yok muydu ki, Baro’ların başına senin gibi birini oturttular?!?”
Hem sonra, Bay Deniz Baykal gibi bir “Ergenekon avukatı” varken, Özdemir Özok’a ne oluyor ki??