Türkiye’de “Demokrasi” varsa, Erdoğan nasıl “Diktatör” oluyor?
“Geçen haftanın en önemli olayları nedir?” diye sorulacak olsa, herhalde, hemen herkes; “Soma Holding’in sahibi Alp Gürkan’ın hâlâ gözaltına alınmamasını, tutuklanmamasını” gösterecek ve “Bu adamı kim koruyor?” diye soracaktır... Gerçekten de; “bu adamı kim koruyor” ki; hâlâ “ifadesi” bile alınmadı?!?..
Bu vesileyle, tekrar ifade edelim ki;
20 Mayıs Salı günü manşetten verdiğimiz “O patronun damadı Yahudi” başlıklı haberimizin; kesinlikle “Türkiye’deki Yahudiler”le hiçbir ilgisi yoktur... O haberin tek hedefi, Alp Gürkan’dır... Alp Gürkan’ın; “damadı Yahudi” olduğu için mi, yoksa “Mason” olduğu için mi “dokunulmaz” olduğunu gündeme getirdik, o kadar!..
Bu “başlık”tan dolayı; hiç kimse bizi “Türkiye’deki Yahudilere düşman” olarak göstermesin, “Yahudileri kışkırtmaya” da yeltenmesin!..
O başlık;
“Adrese teslim” bir başlıktır, o adreste de Alp Gürkan bulunmaktadır!..
İŞÇİLER... DİRENİŞÇİLER!
Geçen hafta, “Soma faciası” ile ilgili ilginç bir gelişme daha yaşandı... “Somalı işçileri” temsilen 8-9 kişilik bir heyet Ankara’ya gitti, orada hem “Başbakan ve iktidar yetkilileri” ile, hem “muhalefet yetkilileri” ile görüştü, “talep”lerini iletti...
Talepleri şuydu:
“Ocaklarda iş güvenliği sağlansın... Tazminatlarımız verilsin...
Ölüm aylığı bağlansın... Geride kalanlara yardım yapılsın.”
Bu işçi temsilcileri 23 Mayıs Cuma günü Soma’ya döndü ve kendilerini karşılayanlara dediler ki;
“Biz bir istedik ama Hükümet üç verdi.”
Bu sözleri duyunca, birçok insan gibi, biz de; “Bunlar nasıl işçi, nasıl vatandaş?!?” dedik ve “Gezi Heyeti’nin talepleri”ni hatırladık...
Malûm, “Gezi Heyeti” de Hükümet’e gitmiş ve şu “talep”lerde bulunmuşlardı:
“Üçüncü köprüden vazgeçilsin!.. Üçüncü havaalanı yapılmasın!.. Kanal İstanbul projesi unutulsun!.. HES’ler rafa kaldırılsın!”
Şimdi sormak gerekmez mi;
“Vatansever” kimdir, “vatan haini” kimdir?..
Somalı işçiler “İsteriz” diye taleplerini sıralıyor, Taksim’in “Gezi zekâlı”ları ise “İstemezük” diye taleplerde bulunuyor!..
Millet, herhalde farkı fark etmiştir...
BU NASIL DİKTATÖR?
Geçen haftanın bir diğer önemli olayı da, 22 Mayıs günü yapılan “TOBB’un 70. Genel Kurulu” dolayısıyla, Başbakan Tayyip Erdoğan ve CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun konuşmalarıydı.
Malûm, TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu’nun “açış konuşması”nın ardından kürsüye çıkan Başbakan Tayyip Erdoğan; Kılıçdaroğlu’nun kendisine “Diktatör” demesini eleştirmiş ve şöyle demişti:
“Bu ülkenin Başbakanı’na defaatle diktatör yakıştırmasını yapan bir muhalefet var, diktatör ifadesini kullanan kişiler var, karşımda şu anda bulunuyor... Tayyip Erdoğan diktatör olacak, sen meydanlarda dolaşacaksın öyle mi? Diktatörün olduğu bir ülkede bunu yapamazsınız. Bu tür yakıştırmalarla ülkenin, milletin huzurunu bozuyorsunuz... Önce ağzınızdan çıkanı kulaklarınızın duyması lazım.”
Daha sonra kürsüye çıkan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ise; “Başbakan’ın, kendisini dinlemeden toplantıyı terk etmesini” de eleştirip, demişti ki;
“Geçen yıl gelememiştim davet edilmediğim için... Bu yıl davet edildim, geldim. Geldiğim için mutluyum. Saygın her devletin protokol kuralları vardır. Konuşmalar hangi sırada yapılır?.. Anayasa Mahkemesi’nde, Danıştay’da, Kutlu Doğum Haftası’nda, Mevlânâ anma programında protokol kuralları uygulanır. Neden TOBB’a gelince uygulanmaz? Eğer TOBB’un yöneticileri korkuyorsa korkmasınlar... Bu ülkede demokrasi var, cumhuriyet var. Konuştu ve ayrıldı. Neden beni dinlemiyor? Çünkü cesaret edemiyor.”
Kılıçdaroğlu, bu sözleriyle, “kendisiyle çeliştiğinin” farkında mıdır acaba?.. Her ağzını açtığında; “Başçalan” ve “Diktatör” diyen bir Kılıçdaroğlu’nu, Başbakan niye dinlesin ki?.. Nasıl olsa, “yine aynı plağı” döndürecek, yine “ezber”lerini tekrarlayacak!..
Kaldı ki, yine “Diktatör” dedi...
Tamam da;
Türkiye’de “demokrasi” varsa, “cumhuriyet” varsa; Başbakan, nasıl “diktatör” ve nasıl “despot” olur?.. Bir ülkede “seçim” varsa, “sandık” varsa ve “başbakan”ları da sandık belirliyor ve “demokrasinin bütün kuralları işliyor” ise, orada “diktatör” veya “despot”tan söz edilebilir mi?..
Bunu, Kılıçdaroğlu izah etmeli...
Bir soru daha soralım:
Sadece “önceki günkü gazeteler”de, evet Hürriyet’te, Cumhuriyet’te, Radikal’de, Sözcü’de, Taraf’ta, Yeniçağ’da, Aydınlık’ta Yurt ve Sol’da; “Polise vur emri!.. Erdoğan durmuyor!.. Öldür geç!.. Recep Tahrik Erdoğan!.. Başbakan ülkeyi ateşe atıyor!.. İşte AKP Türkiye’si!.. Okmeydanı’nda ikinci acı!.. Tayyip Savaş’ı kışkırtıyor!” manşetleri yer almışsa, bu tür başlıklar her gün atılabiliyorsa; Erdoğan nasıl “diktatör” oluyor, nasıl “despot” oluyor?.. Unutmayalım, bu gazeteler; “Basın özgürlüğü yok” denilen Türkiye’de yayınlanıyor!..
ANNELERİN İSYANI
Geçen haftanın en önemli olaylarından biri de; “İstanbul Okmeydanı’ndaki kalkışma”ydı... Çoğunluğunu “DHKP-C’li teröristler”in oluşturduğu gruplar, güya “Berkin Elvan’ı anmak” için eylem yaptılar... Eylem alanına; ellerinde “el yapımı bombalar” ve “Molotof kokteylleri” ile gelip, bunlardan birini veya birkaçını, “güvenlik” için orada bekleyen “polislerin aracı”na attılar... Bir anda “alevler” yükseldi!.. Polisler, “cayır cayır yanmamak” için araçtan dışarı fırladılar ve canlarını zor kurtardılar...
Bu esnada, açılan ateşte, Uğur Kurt adlı “Alevi bir vatandaş” öldü... “DHKP-C’li teröristlerin attığı bomba” ile de, Ayhan Yılmaz adlı bir vatandaş öldü, birçok polis yaralandı!..
Herkes şu soruyu sordu:
“Okmeydanı’nda bir türlü durulmayan olayları kimler körüklüyor?.. Hedefleri nedir?.. Alevi vatandaşları kışkırtmak ve bir Alevi-Sünni çatışması çıkarmak, dolayısıyla ülkede yeni bir kaos ortamı oluşturmak isteyen odak ve mahfiller kimdir, kimlerdir?”
Bundan yıllar önce, “Gazi olayları” sırasında; kendisi de bir “Alevi” olan Cem Vakfı Başkanı Prof.Dr. İzzettin Doğan, şu soruyu sormuştu:
“Alevi vatandaşlar niçin bu kadar provoke oluyor?.. Ve neden, olayların içinde bu kadar yer alıyor?”
Aynı soru;
Bugün için de geçerlidir...
Ama, bir farkla...
“Serseri bir kurşun”un hedefi olup vurulan Uğur Kurt’un cenazesi geçtiğimiz Cuma günü toprağa verildi... Cenaze töreninde, Uğur Kurt’un annesi ve kızkardeşi, “DHKP-C’li teröristlere isyan” etti...
Kızkardeşi dedi ki;
“Hep sizin yüzünüzden oldu zaten.
Eğer eylem yapmasaydınız benim kardeşime de bir şey olmazdı!”
Bunu; “Alevi kadınların uyanışı” olarak görmek gerekir... Anlaşılan o ki; “Kürt kadınlar” gibi, “Alevi kadınlar” da uyandılar ve gerçeği görmeye başladılar.
“Kürt kadınlar” dedik de...
Malûm; “Çocukları PKK tarafından kandırılıp, dağa götürülen” Kürt kadınlar, “Diyarbakır Belediyesi”nin önünde “çadır” kurup, “çocuklarını geri istemeye” başladılar... Bu ailelerin sayısı, dün itibariyle “9’a” yükselmişti...
BDP’li bir milletvekili, bu “aile”lere telefon açıp; “Çocuklarınız dağa gitmiş, bundan gurur duymalısınız!” demiş... İşte bu “bayan milletvekili”ne cevap veren AK Parti Diyarbakır Milletvekili Oya Eronat da demiş ki;
“Dağa gitmek madem gurur verici bir olaydır, o halde sen de kızını al, dağa çık!”
“Kürt anneler”in bu eylemleri ve “Alevi anneler”in bu isyanları, öyle ümit ediyoruz ki; “Türkiye üzerinde ameliyat yapmak isteyen mahfil ve odaklar”ın oyunlarını boşa çıkaracaktır.
********************************************************************************
TEPKİ YERİNE SEVGİ SELİ!
“Geçen haftanın önemli olayları”nı sayarken, “Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Almanya ziyareti”ne değinmeden geçmek olmaz... Malûm; “Paralel medya” ile aynı paralelde yayınlar yapan gazete ve televizyonlar ile “Aydın Doğan gazeteleri ve CNN” tarafından Türkiye’de açılan kampanyada, Erdoğan’a, “Almanya’ya gitme” çağrıları yapılıyordu... Aydın Doğan’ın Alman ortağı Axel Springer Grubu’na ait Der Spiegel dergisi ve Bild gazetesi de aynı kampanyaya katıldı ve Erdoğan’a, “Almanya’ya gelme” kampanyası açtı... Hatta, son ana kadar; “Erdoğan’a on binlerin tepki göstermesi bekleniyor” diye yayınlar yaptılar... Türkiye’deki CNN de, bunu büyük bir mutlulukla haber yaptı...
Ancak görüldü ki;
“Erdoğan’a tepki gösterenler bir avuçtur ama sevinçle bağrına basanların sayısı on binlerdir... Erdoğan, gurbetçiler tarafından sevgi seli ile karşılanmış, Köln Arena Stadı’ndaki konuşması da sık sık tezahüratlarla kesilmiştir.”
Erdoğan’ı, bağırlarına basan on binler; Almanya’da Der Spiegel ve Bild’i, Türkiye’de ise “Paralelciler ile Aydın Doğan medyası”nı morartmışlardır!..
Hem de, “mosmor” etmişlerdir!..
Bu haftalık da bu kadar... Bu vesileyle Miraç Kandili’nizi tebrik ediyor, bu Kandil’in milletimiz, memleketimiz ve dünya için hayırlara vesile olmasını diliyoruz...
Selâm ve saygılarımızla...