“Erdoğan düşmanlığı”nın başını çekenleri bir tanıyalım!
Öncelikle şunu söyleyeyim; “başka emeller” taşımadıkça, daha doğrusu “Siyonizmin hizmetinde” olmadıkça, “Türkiye’de yaşayan her bir Yahudi, bu devletin ve bu milletin koruması altında”dır!.. Dolayısıyla, Akit’in de “Türkiye’deki Musevi toplumunu hedef alması” asla söz konusu değildir!
Açık ve net söyleyelim:
Bu gazete, herhangi bir “Yahudi”yi, sırf “Yahudi” olduğu için hedef almaz!..
İçleri rahat olsun...
Biliyorum, 20 Mayıs günü manşetten verdiğimiz “O patronun damadı Yahudi” başlığından “irkilmişler” ve fena halde “rahatsız” olmuşlar!..
O “manşet”in kastı;
“Soma Kömür A.Ş.’de halen yüzde 39 pay sahibi olan, aynı zamanda Soma Kömür’ün yüzde 53’lük kontrol hissesinin sahibi Tilaga Madencilik’in Yönetim Kurulu Başkanlığı’nda bulunan Alp Gürkan’dır ve ona dokunulamaması”dır!..
NİYE DOKUNULAMIYOR?
Sadece Akit’in değil, bütün kamuoyunun merak ettiği şudur:
“Alp Gürkan’a niye dokunulamıyor?.. Akhisar Başsavcılığı yakalanmasını istediği halde nöbetçi mahkeme, delil yokluğunu gerekçe göstererek, savcılığın talebini diye reddediyor?”
“Bu sorunun tek cevabı olmalı” diye düşündük ve sorduk;
“Damadının Yahudi olmasından mı, yoksa Mason olmasından mı?”
Biliyorsunuz;
Adama hâlâ dokunulamıyor...
“Tutuklanması” bir yana, “gözaltına” bile alınmadı!.. Bırakın “gözaltı”na alınmayı, “ifade vermeye” bile çağırılmadı!..
Neden?.. Neden?.. Neden?..
Hem, “301 işçimize mezar olan maden ocağı”nda “yüzde 39 pay sahibi” olacak, hem de hesap sorulmayacak?..
Niye?... Neden?.. Niçin?..
Biz, bunu; “Damadının Yahudi” veyakendisinin de “Mason” olmasında kaynaklandığını düşündük ve o başlığı attık.
Tekrar edelim;
Hiçbir Yahudi’nin rahatsız olmasına gerek yok... “O başlığın tek hedefi vardır: Alp Gürkan!”
Hiç kimse, bunu “Antisemitizm!.. Irkçılık!.. Nefret söylemi!.. Yahudi düşmanlığı” gibi alanlara çekmeye yeltenmesin!..
“Hedef, sadece Alp Gürkan’dır!”
Kaldı ki;
Alp Gürkan’ın “dokunulmaz” olduğunu, ona “hesap sorulamadığını” yazan tek gazete de Akit değildir!..
Dünkü Hürriyet’in manşetine bakın... Manşette Alp Gürkan var ve başlık aynen şöyle:
“Dokunulmaz.”
Dünkü Yeni Şafak’ta da Alp Gürkan var ve başlık şöyle:
“Büyük patrona dokunamadılar!”
Ya Akit’in dünkü manşeti;
“Bu adamı kim koruyor?”
Akıl için yol birdir...
Görülüyor ki;
“Alp Gürkan’a dokunulamıyor” olması; sadece bizi değil, herkesi “rahatsız” etmiştir!..
Ne yani;
Hürriyet ve Yeni Şafak da mı, “Yahudi düşmanlığı” yapıyor, onlar da mı “nefret söylemi”nde bulunuyor?..
Hemen hatırlatalım:
Hürriyet ve Yeni Şafak’taki haberler, Akit’teki “O patronun damadı Yahudi” başlıklı haberden sonra yayınlanmıştır!..
Yani, onlar da;
“Alp Gürkan’ın damadının Yahudi, kendisinin de Mason olduğunu” bile bile vermişlerdir o başlıkları!..
Uzun lâfın kısası;
Alp Gürkan’a yönelik haberlerin, “Türkiye’deki Yahudiler”le hiçbir ilgisi yoktur!..
“Yahudi vatandaşlar” da dahil, “herkes” bunu böyle bilsin ve hiç kimse olayı çarpıtıp da, bizi “nefret söylemi”yle suçlamasın!..
Nokta...
ALMAN MEDYASI VE ERDOĞAN
Akit’i nefret söylemiyle suçlayanlar, ilk önce “kendi gazetelerine”, kendi “nefret kusan yazarlarına” ve “patronlarının ortakları”na baksınlar!..
Malûm olduğu üzre;
Başbakan Tayyip Erdoğan, yarın Köln’de Avrupalı Türk Demokratlar Birliği’nin (UETD) 10. kuruluş yıldönümü vesilesiyle düzenlenen bir toplantıya katılacak.
UETD’nin toplantısı 18 bin kişi kapasiteli Köln Lanxess Arena Salonu’nda yapılacak.
İşte bu ziyaret, 19 Mayıs tarihli Hürriyet’te; “Erdoğan’ın ziyaretine tepkiler artıyor” başlığı ile verildi...
Aynı günü Taraf da, “Erdoğan’a, Almanya’dan üst düzey veto geldi” başlığı ile verdiği haberinde dedi ki;
“Başbakan’ın Köln’de yapacağı mitinge Alman siyasetçilerden tepki geldi... KRV Eyaleti Çalışma Bakanı, ‘Erdoğan, buradaki Türklerin Başbakanı değil’ dedi.”
İlginç olan; Hürriyet ve Taraf’ın, bu haberleri aynı “Paralel Havuz”dan almış olmaları!..
Peki, “Paralel’in dış uzantıları” nasıl bakıyor bu ziyarete?..
Haberlerden bir özet:
“Soma faciasını çarpıtarak aktaran yabancı medyanın Başbakan Erdoğan’a yönelik dezenformasyon ve karalama furyası sürüyor.
Daha önce, ‘istifa ederek yerini liberal bir halefe bırak’ ve ‘cehenneme git’ gibi edepsiz ifadeler kullanan Alman medyası, Türkiye’ye yönelik küstahlıkta sınır tanımıyor.
Der Spiegel ve Bild, Erdoğan’a ve Türk halkına karşı nefret suçu işleyen haber ve yorumlara internet sayfalarında Türkçe yer vermeye başladı. Hızını alamayan Frankfurter Allgemeine gazetesi ise Hitler ile özdeşleşen ifadeyi kullanma edepsizliğinde bulunarak Erdoğan için ‘Türkiye’nin Führeri’ dedi.
Gezi kalkışması ile 17 Aralık darbelerinde amaçlarına ulaşamayan ve üstelik 30 Mart’taki yerel seçimlerde hezimete uğrayan yabancı medya organlarının Soma faciası üzerinden yürüttükleri Türkiye karşıtı çirkin saldırılar had safhaya ulaştı.
Özellikle Başbakan Tayyip Erdoğan’a yönelik kirli bir dezenformasyon ve karalama furyasına girişen Alman medyası, küstahlıkta sınır tanımıyor.
Almanya’nın en çoksatan ve Hürriyet ile ortaklığı bulunan Bild gazetesi de, 18 Mayıs günü ‘Erdoğan’ı bu tekme götürecek’ başlığıyla Türkçe başlık attı.
Saldırılarda bazen öyle ileri gidildi ki, bazı densiz politikacılar ‘Erdoğan’ın Almanya’ya sokulmaması’ çağrısında bile bulundu.”
Evet, “haber”ler böyle...
“Demeç”ler böyle!..
Peki, adama sormazlar mı;
“Bunlar nasıl bir dildir? Barış dili mi, yoksa nefret dili mi?..
Bu düşmanlığın hedefinde sadece Erdoğan mı vardır yoksa Türkiye ve Müslümanlar mı?”
Şu hâle bakın;
Akit olarak biz, “O patronun damadı Yahudi” dedik diye adeta “linç kampanyası” açılıyor ve “nefret dili” kullanmak, “Yahudi düşmanlığı” yapmakla itham ediliyoruz ama; ne “kin ve nefret”e dönüşen “Erdoğan düşmanlığı”nı gören var, ne de “Türkiye ve İslâm düşmanlığı”nı gören!..
Neden acaba?..
AYDIN DOĞAN’IN ALMAN ORTAĞI!
Şimdi sizlere bir “ilişki”den, bir “bağlantı”dan ve bir “ortaklık”tan söz edeceğim... Ama biliyorum ki, yine “Yahudi düşmanlığı” yaptığımı söyleyecekler... Hayır, amacım “Yahudi düşmanlığı” değil... Sadece bir “fotoğraf” koyacağım ortaya ve soracağım;
“Bunlar tesadüf(!) mü?”
Efendim, “Erdoğan’ın Almanya ziyareti”ne en büyük tepkiyi gösterenlerden ve hatta “kampanyanın başını çekenler”den biri, “Bild gazetesi”dir!..
Peki, Bild gazetesi “kime ait”tir, Bild’in “Erdoğan, Türkiye ve İslâm düşmanlığı” nereden gelmektedir ve “kime hizmet” etmektedir?..
Bu soruların cevabını alabilmek için, buyrun 2007 yılına gidelim...
10 Ağustos 2007 tarihli Ayna’da, “Türkiye’yi medya yönlendiriyor, peki medyayı kim yönetiyor?” başlıklı bir yazı kaleme almış ve demişim ki;
“Malûm, 16 Kasım 2006’da, Doğan Yayın Holding bünyesindeki Doğan TV’nin yüzde 25’i, Almanya’nın en büyük medya kuruluşlarından biri olan Axel Springer’e satılmıştı...
Bu ‘satış’ işlemi, Aydın Doğan grubu gazetelerinde 17 Kasım 2006’da şöyle duyurulmuştu:
‘Satış anlaşması dün Berlin’de imzalandı. DYH’nin Kanal D, Star TV ve CNN Türk’ü de bünyesinde bulunduran Doğan TV’deki her biri 1 YTL nominal değerdeki toplam 90 milyon 854 bin adet hissesi, toplam 375 milyon (480 milyon dolar) Euro’ya satılacak.
Doğan Yayın Holding (DYH) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Ali Yalçındağ, bundan sonraki hedeflerini ‘bölgesel oyunculuk’ olarak duyurdu. Yalçındağ, bu stratejik ortaklığın, Türkiye’nin sınırlarını aşacak etkiler yaratacağına inandığını, bölgesel oyuncu olma yönündeki stratejilerini destekleyen önemli bir dönüm noktası olacağını gördüklerini bildirdi.
Buraya kadar her şey normal!.. Öyle ya, ‘alan razı, satan razı’ olduktan sonra; kim, ne diyebilir ki?..
Ancak, Axel Springer şirketini biraz araştırınca; M.Ali Yalçındağ’ın ‘stratejik ortaklık’ dediği işbirliğinin perde arkasında ‘ideolojik amaçlar’ yattığı gibi bir düşünceye kapıldım...
Nasıl mı?..
Bunu görebilmek için, taa 1912’lere gidip, şirkete adını veren Axel Springer’i tanımak gerekiyor!..
Efendim, şirketin kurucusu Axel Springer, 2 Mayıs 1912’de ‘Altona’da doğmuş...
Kısa ‘hayat hikâyesi’ şöyle:
l 1928-1932- Ortaokuldan sonra babasının yayınevi Hammerich & Lesser-Verlag’ta çırak olarak işe başladı. Bunu basın sektöründeki stajyerlik yılları takip etti ve Bergedorfer Zeitung gazetesinde muhabir oldu.
l 1933-1941- Altonaer Nachrichten ile birlikte gazetecilik yaptı.
l 1941-1945- Hammerich & Lesser Verlag’ta edebi eserleri yayınlanmaya başladı.
l 1946- Axel Springer Verlag yayınlandı.
l Ocak 1958- Moskova’ya yolculuk yaptı ve Nikita Krushchev’le tanıştı. Almanya’nın yeniden birleşmesi için Kremlin’in desteğini kazanmaya çalıştı.
Ve Temmuz 1966... Axel Springer veya varisleri için ‘çok önemli’ olmalı ki, ‘biyografi’sinde, ‘İsrail’e ilk ziyareti’nden bahsediliyor!.
Evet, aynen şöyle deniliyor:
‘Temmuz 1966... Axel Springer, İsrail’e ilk ziyaretini gerçekleştirdi!’
Demek oluyor ki, ‘İsrail’e ilk ziyaret’ Axel Springer için, ‘hayati önemde bir olay’dır ve yaşantısında ‘önemli bir iz’ bırakmıştır!..
“İSRAİL’İN HAKLARI SAVUNULACAK!”
Diyeceksiniz ki, Axel Springer şirketinin ‘Aydın Doğan’la ortak’ olmasının, bu ‘ziyaret’le ne ilgisi olabilir ki?..
Çok doğru... Adam, zaten 22 Eylül 1985’te Berlin’de ölmüş!..
Evet, 1985’te ölmüş ve dolayısıyla ‘2006’daki ortaklığı’ etkilemez amaaa, Axel Springer denilen bu adam, henüz ‘sağ’ iken, yani Ekim 1967’de, ilk defa ‘yayıncılık prensipleri’ni, yani ‘temel strateji’sini açıklamış!..
İşte, 1967’de konulan o prensipler:
l 1. Almanya’da özgürlük ve hukukun oluşturulması ve Avrupa insanlarının birleştirilmesi için,
l 2. Yahudi ve Almanlar arasında bir uzlaşma ortamının sağlanması ve İsrail Devleti’nin haklarının savunulması için,
l 3. Transatlantik Birleşmesi’nin (şimdiki AB) savunulması ve Amerika Birleşik Devletleri ile özgür devletlerin temel haklarının korunmasına yönelik uzlaşma sağlanması için,
l 4. Tüm politik aşırılığın reddedilmesi için,
l 5. Özgür ve sosyal pazar ekonomisinin prensiplerinin oturtulması için.
İSRAİL İÇİN YEMİN!
Biliyorum, benim ‘leb’ dememe gerek kalmadan, siz ‘leblebi’yi anladınız!..
Zaten, anlamakta zorlanmanıza da gerek yok... Çünkü, ‘Temmuz 1966’da İsrail’e yapılan ilk ziyaret’in ardından, 1967 Ekim’inde ‘yayıncılık prensipleri’nin açıklanması ve o prensipler içinde; ‘Yahudi ve Almanlar arasında bir uzlaşma ortamının sağlanması!.. İsrail Devleti’nin haklarının savunulması!.. AB’nin savunulması ve ABD ile özgür devletlerin temel haklarının korunmasına yönelik uzlaşma sağlanması’ gibi hedeflerin bulunması, her şeyi ‘ayan-beyan’ ortaya koyuyor!..
Dahası da var...
Axel Springer şirketindeki ‘editör’ ve ‘yönetici’ler, 2003 yılında bir ‘bildiri’ yayınlamışlar ve demişler ki;
‘Yayın editörleri, bu maddelerin yürütülüyor olmasından sorumludurlar!!!’
O maddelerin, ‘hangi maddeler’ olduğunu sormaya herhalde gerek yok... En cahil insan bile, ‘İsrail Devleti’nin haklarının savunulmasından sorumlu olduklarını’ hemen kavrar!..
Özetleyecek olursak;
‘Temmuz 1966’da İsrail’e ilk ziyaret’ini gerçekleştiren, Ekim 1967’de ‘İsrail Devleti’nin haklarının savunulması’ da dahil, ‘5 maddelik yayın prensibi’ açıklayan Axel Springer’in şirketi, şu anda ‘Aydın Doğan’la ortak’tır!..
Evet, Doğan TV’nin yüzde 25’i, Axel Springer Grubu’na aittir!..
Pardon, 28 Temmuz 2007 tarihli son bir haberi daha aktarayım:
‘Aydın Doğan’ın yönetimindeki Doğan Holding, medya alanındaki uluslararası ortaklık kurma çalışmalarını sürdürüyor. Bu kapsamda, son olarak Milliyet, Posta gibi gazeteleri bünyesinde bulunduran Doğan Gazetecilik’in yüzde 22’si Alman finans devi Deutsche Bank’a satıldı.’
Peki, bütün bu ‘satış’lardan sonra, ‘alış’ yapan bu adamlar, bunca parayı ‘Aydın Doğan’ın kara kaşının, kara gözünün hatırına’ mı veriyor, yoksa ‘5 maddelik yayın prensipleri’ni Türkiye’de de ‘uygulatmak’ için mi?!?
Aydın Doğan’ın ‘gazete’ ve ‘televizyon’ları; Türkiye’deki ‘hükümet’lere veya ‘üst düzey bürokrat’lara ‘psikolojik baskı’ uygulayıp, onları ‘istediği şekilde yönlendirmeye’ çalışırken, acaba ‘kendi başına’ mı hareket ediyor, yoksa ‘Axel Springer’in yayın prensipleri’ne göre mi?!?
Biliyorum, biraz ‘dereden-tepeden’ gibi oldu... Ama, bu işlerin ‘gelişigüzel’ olmadığını ve hepsinin de ‘bir amaca matuf’ olduğunu düşünürseniz, ‘şifre’yi çözmeniz kolay olur!..
Özellikle de, ‘Axel Springer’in 2. ve 3. yayın prensipleri’ne odaklanırsanız, ‘Türkiye’de olan-bitenleri’ ve ‘millî irade’ üzerinde kimlerin ‘baskı’ kurmaya ve ‘kimin adına’ yapmaya çalıştığını çok iyi kavrarsınız!..
Madem ‘perde arkası’ diyorlar, işte bu da ‘onların perde arkası!’”
************************************************************************************
AYNI PARALELDE YAYINLAR!
Son bir not:
“Erdoğan’ın Almanya ziyaretini on binlerce kişi protesto edecek” şeklindeki haberlerde “Bild’in başı çekmesi” ve “Erdoğan’a tepki” haberlerini de Hürriyet’in öne çıkarması, bir “tesadüf”(!) müdür, yoksa “iki ortak” arasındaki “stratejik işbirliği”nin gereği ve icabı mı?..
Erdoğan’a, bu “nefret”in sebebi ne?..
Yazacağım yazmasına da;
Yine “Yahudi düşmanı” diyecekler!..
Yok öyle yağma...
“Yahudi düşmanlığı” diyerek, yaptığınız “İslâm düşmanlığı”nı örtemezsiniz!..
Aynaya bakın, aynaya!..
Elalem “pavyon” kapatır, biz “mahkeme” kapattık!..
Dün, bir “duruşma” dolayısıyla, “Bakırköy Adliyesi”nde idim... Gittim, “ifademi” verdim ve çıktım...
Tabiî bu kadar “kısa” değil... Çünkü, benim hakkımda açılan dâvânın duruşmasına sıra gelinceye kadar, saatlerce dışarıda bekledim...
Benden önce; Ömer Faruk Eminağaoğlu’nun, Rahmi Koç’un, Mehmet Haberal’ın, “Atatürkçü”lerin ve “ünlü-ünsüz” birçok kişinin “Akit aleyhinde” açtığı dâvâların duruşmaları vardı... Avukatımız Ali Pacci ve eski Yazı İşleri Müdürümüz Zekeriya Say, dosyadan dosyaya geçiyor, “savunma” yapıyor, “ifade” veriyor!..
Sıra bana geldiğinde, galiba “11. dâvâ”nın duruşması tamamlanmıştı... Benden sonra da “2-3 duruşma”ya girip-çıktılar!..
Anlayacağınız; Bakırköy Adliyesi’ndeki “Basın dâvâları”na bakan “mahkeme”deki, “toplam 14-15 duruşma”nın “tamamı Akit’le ilgili”ydi... Baktım; “sabah saat 10.00’da” başlayıp, öğleden sonra “saat 13.30’da” biten dâvâların tek muhatabı, “Akit’in yazar ve muhabirleri”ydi... Hakim ve Savcı beyler, “sadece Akit”i yargıladılar!..
O an dedim ki; elalem “pavyon” kapatır, “gazino” kapatır, “restoran” veya “otel” kapatır, “eğlenir”!..
Biz de “mahkeme kapattık”.
Ama “eğlenmek” için değil, “yargılanmak” için!..