Hiçbir zaman Batı hayranı olmadım
Obama’yı dinlerken...
Hiçbir zaman Batı hayranı olmadım. Fransız, İngiliz, Alman, Rus ve Amerikan kültürlerini kendi kültürümüzden üstün tutmadım. Lâkin, geçen gün Obama’nın ABD Başkanlığı için yemin merasimini seyrederken Amerikan demokrasisine ve Amerikan milletine gıpta ile baktığımı itiraf etmeliyim.
Yetmişiki milletten gelen, her dinden ve ırktan 1 milyondan fazla kişinin tek bir ses oluşturduğunu, hürriyeti ve demokrasiyi terennüm ettiğini düşünebiliyor musunuz?... Aralarındaki bu farklılıklar, onları tek bir ‘Amerikan Milleti’ olarak birleştirmekten alıkoyamamış... Obama’nın konuşmasında da hep Amerikan milliyetçiliği ve vatanseverliği ön plânda tutulmuş. Ancak bu milliyetçilik, farklılıklar üzerine kurulmamış; bilâkis farklılıkları tek çatı altında toplamak için başarıyla kullanılıyor.
İster istemez gözlerimin önüne, ‘Türk Milleti’ dememek için ‘Türkiyelilik’ diye gülünç terimler icat eden, Türk toplumunu ‘mozaik’ olarak gösterebilmek için kendini paralayan yabancılaşmış aydınlar ve yediği ekmeğe ihanet eden ırkçı ayrılıkçılar geldi.
***
Yemin töreninde, önce bir din adamı uzun uzadıya vaaz verdi ve Tanrı’dan yardım diledi. Daha sonra Obama, İncil’e el basarak yemin etti. Aklıma, TBMM’nin ilk açılışında Mustafa Kemal Paşa’nın duası geldi. Daha sonra, bırakınız camide hutbe okuyup dua etmeyi, ‘Allah’ demeyi bile lâikliğe aykırı bulan nesillerimizi düşündüm.
Obama şöyle söylüyor: ‘Biz, Hristiyan ve Müslümanlardan, Yahudi ve Hindulardan ve inancı olmayanlardan oluşan bir ulusuz. Dünyadaki her dil ve kültürle şekilleniyoruz.’ İşte, lâikçilik yapıp dindarları ezmek yerine, bu kadar geniş bir inanç yelpazesinde bu hürriyet önemlidir.
Obama’nın, ismindeki ‘Hüseyin’ vurgusu da, doğrusu bir Müslüman olarak hoşuma gitti. Obama’nın, Hristiyan olmasına rağmen bu vurguyu yapması, ayrıca yeni bir yol arayışına bulunarak İslâm âlemine seslenişi, Evangelist Bush’un, bazen ağzından kaçırdığı İslâm aleyhtarı ifadelerden çok farklı olduğunu gösteriyor.
***
Obama Dönemi, bütün dünya bakımından büyük beklentilere yol açmıştır. Başarısızlığı herkes tarafından kabul edilen Bush’tan kurtulmanın sevinci ve Obama’nın lirik konuşmaları, bir müddet sonra bu beklentilere cevap veremez duruma gelecektir. Bu itibarla, ABD’nin, bir dereceye kadar devam ettirilecek olan klâsik devlet politikası yanında, Obama ve ekibinin süratle icraatta bulunması gerekecektir.
ABD, Obama’nın seçimiyle bütün dünyaya demokrasi ve değişim mesajı vermiştir. Bu cümleden olarak ilk önce, Bush’un başta BM olmak üzere, uluslararası kuruluşları ve kamuoyunu hiçe sayan ve uluslararası hukuku çiğneyen tavrından vazgeçilmeli; BM, Clinton döneminde olduğu gibi sözü geçen bir kuruluş haline getirilmelidir.
Diğer taraftan, Obama’nın müttefikleriyle daha iyi ilişkiler geliştirmesi ve dünya barışı konusunda etkili olmaya çalışması beklentiler arasındadır.
***
Obama üzerindeki bu müspet intibalarımıza rağmen, önümüzdeki dönemde Türkiye-ABD münasebetleri bakımından bazı endişeler taşıyoruz. Özellikle, Başkan Yardımcısı Biden’in Türkiye aleyhtarlığı ve Ermeni, Yunan lobilerine yakınlığı, Dışişleri Bakanı Hillary’nin Türkiye dostluğunu gölgeleyebilecek durumdadır. Ermeni Lobisi’nin etkisindeki Demokratlar’ın Kongre hâkimiyeti de, Nisan’daki soykırım iftirası kararı için uygun ortam oluşturmaktadır.
Obama Yönetimi’nin Türkiye ile ilişkilerde çok dikkatli olması gerekir. Aksi halde, ABD, Türkiye’den daha zararlı çıkabilecektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.