Ahmet Can

Ahmet Can

Felsefe satanların ensesine yedi kere kızılcık sopasıyla vurma denemesi&

Felsefe satanların ensesine yedi kere kızılcık sopasıyla vurma denemesi&

Felsefe satanların ensesine yedi kere kızılcık sopasıyla vurma denemesi…

Günümüzde farklı şekillerde satılan bilginin hiper teknoloji tarafından yenilgiye uğrayacağı tezini düşündüm bir süre… Mantarlamıştı bu tez… Hızla gelişen internet insanlara kolay ve ucuz bilgiyi sunuyordu. Çalakalem makaleler günü kurtarmanın ötesinde yoğun bir araştırma için yetersizdi. İnternet bunun da bir yolunu buldu ve parayı bastırana en geniş bilgileri sundu. Kredi kartı diye bir icad vardı ve karşımızdaki bir insan değildi. Onunla kolayca irtibata geçip gerekli olan bilgiyi satın almaya başladık. Neticede teknoloji geliştikçe bilgiye ulaşmak her ne kadar kolaylaştıysa da ayrıntılı bir çalışma için belli bir ücret ödemek gerekiyordu. Bilgi yine ‘mal’ a dönüşmüştü. Ve mülkiyeti elinde tutan gücün elinde erimeye devam ediyordu. Çünkü iktidarlar tebalarını bilgili olduklarını hatırlatarak da ezerler.
Bilgi bir değerdir ve birileri elbette bundan ekmek yiyecektir. Fakat ‘ödemeyi’ siz yapıyorsanız para karşılığında bilgi almak gibi bir sorun ortaya çıkıyor ki, bu ‘bilgi’nin etiğine ters… Aristoları, Sokratları, Eflatunları, dünyaya vermek istediği bir mesajı olan bilginleri düşünün… Hangi grup parayla satıyordu ilmi… Parayla bilgi satmaya kalkışan sofistleri nasıl aşağılıyordu Sokrat… Ve onları zamanın düzenbazları olarak tanıtıyordu çevresine… Bu günde durum çok farklı değil yalnızca oyunun karakterleri değişti…
Özel dershaneler, özel üniversiteler, kolejler zenginlere bilgi satar. Devlet okullarında ödemeyi siz yapmadığınız için öğretim görevlileriyle muhatap olan direk devlettir. Devlet okulu size burada gizli bir mesaj da verir; ödemeyi yapan benim, akıllı ol!... Bu yüzden devlet okullarında aldığınız eğitimde bilgi sizi seçer, siz bilgiyi satın alamazsınız. Niteliksiz, nemelazımcı denyoların sevmediği (bir türlü sevemediği) yerdir devlet okulları.
Garip gurabanın çocuklarının daha başarılı olması da bilgiyi para karşılığında almamalarındandır. Aristokrasi bilgiyi satın alırken (aslında gücünün görkemini görmek isterken diye başlamalıydı bu cümle) en iyi öğretmenleri seçse de para ile kirletilmiş bir ‘güç’ tür elde ettiği; kesinlikle bilgi değil...
Kirli ‘güç’ onun kariyerine katkı sağladığı müddetçe sorun yoktur.
Bu kadar yararsız bilgiyle konuya girme gayretimin sebebi tevafuken karşıma çıkan bir felsefe etkinliği. Parayla felsefe satıyordu adamlar. Beni şaşırtan seminerin haberi şöyleydi:
“F. K.’in seminerleri Descartes’tan başlayarak 20. yy’a kadar devam eden süreçte modern ‘kendilik’ olgusunun ortaya çıkışı ve gelişimini konu alıyor. Toplumsal sözleşme teorisi, idealizm, tarihselcilik, maddecilik gibi felsefe doktrinlerinin çerçevesinde yürütülen seminerde Descartes, Hobbes, Locke, Rousseau, Kant, Hegel, Nietzsche, Marx, Frankfurt Okulu ve Foucault’dan metin okumaları yapılıyor.”
Evet buraya kadar bir sorun yok. Fakat ‘Felsefe konuşmaları’ ismini taşıyan bu etkinliğe katılmak için 220 TL gibi çok cüz’i(!) bir değer belirlenmişti. Gülmekten kendimi alamadım tabi… Bugüne kadar tanıdığım felsefecilerin hiçbiri bu parayı verebilecek durumda değildi ve çok iyi felsefeci olan dostlarımdan (Burada isimlerini vererek reklam yapma atraksiyonunu da unutmuş değilim. O dostlarımın bu tür şeyleri sevmediklerini bildiğim için isimlerini yazamıyorum.) hangisi olsa para bile almadan kimseye dinletememişlerdi kendilerini. Öyle tırışkadan felsefeci de değiller hani… Bu dostlarımdan biri İstanbul felsefe mezunu … Dedim ya, bir hafta boyunca 220 lira için onca soğukta hayatla ölüm arasında mekik dokuyan, plastik doğrama takan felsefeci dostum geldi aklıma. O tehlike içinde hayatın felsefesini yaparken birileri teorik felsefe satıyordu. Hem de epi topu bir iki saatlik seminer için her katılımcıdan 220 lira alarak yapıyorlardı bu işi… Düşündüm bir an… Ploreteryanın babası Marx, kraliçe Elizabeth’in bitlerini temizleyen ve sefalet içinde ölen ünlü filozof Descartes, ‘Şüphe değil, kesinliktir insanı deli eden’ diyen şüphelerin efendisi gariban Nietzche kendilerini para karşılığında anlatan bu hali vakti yerinde ‘felsefe geyikçileri’ni görse ne yapardı?... Kolay bir tahminde bulunayım; bir şizofreni hastası bulurlar ve ona:
-Bu semineri veren elemana (dikkat edin, muhakkak eleman kelimesini kullanırlardı) iyi bir küfür et bizim yerimize. Sonra adımızı andığı anda kızılcık sopasıyla ensesine yedi kere vur. Çünkü felsefe yedi harften oluşur.

O balıkta şeytan yazsa satanist mi olacaksınız?

“Balıkçılar pazarına getirilen üzerinde 'Muhammed' isminin yazılığı olduğu iddia edilen balığı görmek için vatandaşlar, balıkçı pazarına akın etti. Görenleri hayrete düşüren balık, 8 kilo 170 gram ağırlığında.”
Yukardaki haberin altında meslektaşlarımız öyle şeyler yazmış ki; değme din adamları bu kadar iyi irtibat kuramaz.

Bundan on sene kadar önce dergilerinde bir arı peteği resmi yayınlamıştı bizim camianın bilimci ağabeyleri… Resimdeki peteğin üzerinde Allah yazıyordu. Ve altında bir not; işte mucize…. Arılar Allah yazmışlar. O sırada bir arkadaşım sağlam espri yapmıştı bu dergiyi görünce;
-Abi, bal olayının tadı kaçtı. Bu arılar düşünüp taşındıktan sonra ‘Balı bütün arılar yapıyor. Biz ne yapalım?’ diye istişare ediyorlar. Akıllarına orijinal bir fikir geliyor. ‘Peteğe Allah lafzını yazalım, insanoğluna islâmî mesaj vermiş oluruz.’ Epey gülmüştüm.

Aradan iki hafta geçmedi, sosyalistlerin anlı şanlı bir dergisinde bizim ağabeylerin dergisindeki haber veriliyor ve altındaki resimde Allah yazan yerde Marx yazıyordu. İfade olarak üç aşağı beş yukarı şöyle bir şey idi:
İslâmcı arılar şimdi de Marksist oldu. (Yok aklınıza öyle kötü şeyler getirmeyin. A.Hakan’na çakma değil niyetim.)
Haberin devamı şöyleydi:
Peteğin olduğu yere şekerle hangi yazıyı yazarsan oraya arı bal yapamaz ve böylece istediğin ismin nişanı petekte görünür. Bizim camianın ağabeyleri sahtekârlık yaparak Allah’ı ispatlamaya çalışıyorlardı ki Marksistlere anında enselendiler. Fena da olmadı hani… Allah’a inanan adamın delile ihtiyacı kalmaz. Gerçi bu başka bir mevzu bizi Gazzali’ye kadar götürür. Allah’ın kitabında inanmak isteyenler için bütün işaretler var.
Netice-i kelâm; bu tip ağaç kavuğunda, karpuz kabuğunda, balık sırtında Allah veya Hz. Muhammed (sav)’in ismini görenlere bir sualim var. Orada şeytan yazsa hepiniz satanist mi olacaksınız?

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Can Arşivi