Ahmet Can

Ahmet Can

Amatör yaşayanlar çok konuşur

Amatör yaşayanlar çok konuşur

Susmak, insanı ele vermeyen en sadık arkadaştır. Konuşmak yaradılıştan gelir, susmak akıldan... Düşünmeden konuşmak, nişan almadan ateş etmek gibidir. Kişinin haysiyeti dilinin altında gizlidir; kelâmda aslolan mana-yı hakikî... İnsan ayağını bastığı yerden çok, söylemek istediği söze dikkat ediyor mu? Ya da sözün ilâç gibi azının faydalı çoğunun ise tehlikeli olduğunun farkında mı? Peki biz kim oluyoruz da hemen fırsattan istifade hattında -toplum mühendisleri gibi- uyarı mevkiinde görüyoruz kendimizi? Her söz gibi yazı da, açıklama handikapını içinde barındırıyor. Oysa her şey açıklandıktan sonra en büyük şey kayboluyor; suskunluk...
Allah’ın sesini sessizlikte keşfettiğini söyleyen Kierkegaard, “Giderek söyleyecek daha az şeye sahip olduğumu gördüm ve sonunda sessizleştim” diyerek dinlemeye başladığını anlatıyor. Sözlü ifade her zaman eksiktir ve fakat bunu kavramak için yalnızca basiret değil feraset de gereklidir. Sessizlik üzerine bir kaç özlü söz okuyorum bir derlemeden: Akılda duran söz, kasada duran para gibi... Gırtlak dediğin kırk boğum, her boğumdan teker teker teker geçmeli... Her bildiğini söylememeli, her söylediğini bilmeli... Dil, düşünceden önce hareket etmemeli... İnsan, konuşacağı şeyden kırk kat fazlasını bilmeli... Selamet on parça, dokuzu susmakta, biri uzlette gizli... Susmanın da konuşmanın da zamanını iyi bilmeli...
İstediğini söyleyip istemediğini işitenler... Kalbindekileri dudaklarından dökülenler... Söylemediği sözün hakimleri, söylediği sözün mahkûmları... Konuşulacak yerde susanlar, susulacak yerde konuşanlar, soruluncaya kadar susanlar, susturuluncaya kadar konuşanlar... Diliyle susup yaptığı işle konuşanlar... Az konuşup asla mahcup olmayanlar... Asla soru sormayıp her şeyi bildiğini sananlar... Özü ve sözü olmayanlar... ‘Niçin söyledim?’ diye pişman olanlar... Dilinin telaffuz edemediklerini gözleriyle konuşanlar... Sessizliğiyle konuşanlar, gürültülü bir sessizlik içinde olanlar... Kargalar ötmeye başlayınca bülbüller susarlar. İnsanlar yalnızca anladıkları konularda konuşsalardı, dünyaya anlamlı bir sessizlik hakim olurdu. ‘Sessiz yaşadım, kim beni nereden bilecektir?’ diyen Mehmed Akif’in sessizliğinden doğanlar bizlere en büyük miras... Susma sanatını tam anlamıyla idrak edenler Asım’ın nesli olacaklar...
“Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,/ Günler şu heyulayı da er geç silecektir./ Rahmetle anılmak ebediyet budur amma,/ Sessiz yaşadım kim beni nereden bilecektir? (M. Akif)”
Amatör yaşayanlar çok konuşur, yapmak istediklerini dillendirmelerinin sebebi dillendirdiklerini yapmaya cesaretlerinin olmamasıyla ilgili. Harekete geçmek risk almaktır. Hareket ritmin itici kuvvetidir. Suskunluk “harikulâde ritmi” kavrayışta ve deruni anlamları keşfetmede en önemli eylem. Kafkaesk bir eylem gibi anlaşılmamalı bu, nihilizm kokusu sinmiş bir düşünce gibi de... Peki ne? Bu her şeyi kendi içindeki ‘döngü teorisi’nden ilhamla keşfetme serüveninde bir yolculuk. Adına tasavvuf mu dersiniz, zen mi, yoksa her ne ise işte o... Yapmacıklıktan uzak gizem ve karmaşıklıktan uzak sahici müşahade anını arayış... Hem doğrudur susmak hem de yanlış, doğrudur çünkü susku silahı düşmana karşı en iyi tekniktir, yanlıştır çünkü; yanlış anlaşılmıştır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Can Arşivi