Bindikleri dalı kesenler
Sevgili okuyucular, ben genellemeleri hiç sevmem ama bazen de hani derler ya, ‘cuk’ diye yerine oturuyor. Milliyetçi kesimin dertlenerek söylediği bir lâf vardır: ‘Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur’ derler. Eğer millî menfaatlerimizi sahiplenmek anlamında kullanılıyorsa, belki bir dereceye kadar mantıklı sayılabilir ama doğrusu ben, uzlet ve tecrit edilmişlik hissi veren bu sözden pek hoşlanmıyorum.
Türkiye’nin ve Türk Milleti’nin elbette düşmanları vardır. Hele yüzyıllar boyunca bize karşı aşağılık duygusu ve husumetle bilenmiş Batı’nın, sûreta dostluk göstermesine karşılık, Türklerin zalim ve soykırımcı olduğuna dair peşin hükümlü bulundukları ve âdeta açığımızı bulmak için gözlerini üstümüzden ayırmadıkları bir gerçektir.
‘Türk’ün Türk’ten Başka Düşmanı Yoktur!’
Efendim, bu söze bir nazire yapmanın tam zamanıdır. Ben de, ‘Türk’ün Türk’ten başka düşmanı yoktur’ diyorum. Son dönemde milletçe başımıza gelenleri bir düşünürseniz ne demek istediğimi anlarsınız.
Evvelâ şunu kaydedeyim ki, biz, Türkiye topraklarında, yani aziz vatanımızda yaşayan halkımızdan, sokaktaki adamdan zarar görmüyoruz. Ne yazık ki, bu milletin başının belâsı, yabancılaşmış, başkalarından iltifat bekleyen, ciğersiz bazı sözde aydınlardır. Bu aydın makulesi, Türkiye’deki bütün ortak değerleri, benzerlik ve beraberliği bir yana bırakır -hattâ dinamitlemeye çalışır-; buna mukabil farklılıkları derinleştirerek ayrılıkçılığa dönüştürmeye gayret eder. Üstelik bunu yaparken gözünü de tamamen yurt dışına çevirmiş, yabancılardan aferin beklemektedir. Zaten bunlardan bazıları o derce yabancılaşmışlardır ki, kendilerini Türkiye dışında daha rahat hissederler; kendi ülkelerine ve halklarına küçümseyerek bakarlar.
Büyük Atatürk’ün ‘Gençliğe Hitabesi’ndeki şu üçlü tasnif bu taife için ne kadar uygundur: ‘Gaflet’, ‘Dalâlet’ ve hattâ ‘Hıyanet’ içinde bulunanlar... Tabiî bunların büyük kısmı gaflet ve dalâlet içindedir ama hıyanet içinde bulunanlar da vardır. Milletimiz, eşsiz sağduyusuyla bu kişileri yakından tanımakta ve ayırt edebilmektedir.
Delinin Zoruna Bak!...
Gelin de kızmayın. Attilâ Olgaç isimli densiz bir oyuncu, Kurtlar Vâdisi’ndeki ‘Kılıç’ rolünün tesiriyle midir, nedir bilinmez, kalkmış esir Rum askerlerini öldürdüğünü söylüyor. İyi halt etmiş!... Gerçekten böyle bir alçaklık yapmışsa, bu kendisinin vahşetini gösterir; aslâ Türk Milleti’ne mal edilemez. Bizim dinî ve millî terbiyemiz, ananelerimiz, Cenevre Sözleşmesi ’nden asırlar önce Malazgirt’te, Alparslan’ın esir Bizans İmparatoru’na muamelesiyle şekillenmiştir.
Adam, sonra da kalkmış, ‘Senaryo yazdım; söylediklerim doğru değildir’ diyor. Şimdi bu lâfa kimi inandırabilirsiniz? Batı Anadolu’yu işgallerinde olmadık vahşeti gösteren, İzmir’in işgalinde çok sayıda esir Mehmetçik’i insafsızca katleden, daha dün Kıbrıs’ta Türkler üzerinde etnik temizlik uygulayan Yunanlılar, bizi hemen zalim olarak ilân ediverdiler.
Attilâ Olgaç, bu söylediklerinin hesabını vermelidir.
Vuran Kazanıyor!
Efendim, romancı Orhan Pamuk, bir yabancı gazeteye, Türkler, 1,5 milyon Ermeni’yi, 30 bin Kürt ’ü öldürdü diye beyanat verdi. Daha önce de bazı aydınlarımız bu şekilde konuşmuşlar ve dünya kamuoyunda alkışlanmışlardı. Yaşar Kemal, bu gurubun öncülüğünü yapmıştır.
Orhan Pamuk, önemli bir romancı olabilir. Nobel ödülü kazanmasına memnun olduk. Lâkin ne yazık ki, ödülün Pamuk’a o menfur beyanatından sonra verilmiş olması, ‘Bu mazlum millete vuran kazanıyor’ kanaatinin yer etmesine sebep olmuş ve Nobel ödülünü de şaibeli hâle getirmiştir.
‘Kürt Sorunu’nu İstismar Etmek
Efendim, bendeniz özellikle sorumlu mevkilerde bulunan devletlûlarımızın ‘Kürt Sorunu’ tekerlemesini kullanmasını Türkiye’nin birliği, bütünlüğü ve millî menfaatleri bakımından fevkalâde mahzurlu buluyorum.
Türkiye’de, etnik kimliği ‘Kürt’ olan, tek millet olarak bin yıldır beraberce yaşadığımız Kürt kardeşlerimiz, elbette bizim bölünmez bir parçamızdır. Hiç şüphesiz, herkesin istediği dili konuşması, kendi kültürünü yaşaması ve üniter devlet bütünlüğü içerisinde bütün vatandaşların kanun önünde eşitliği esastır. Kürtlerin de, Türkiye’de yaşayan herkes gibi sorunları vardır. Yoğun olarak bulundukları Güneydoğu bölgemizin geri kalmışlığı yüzünden, bu sorunlar diğer bölgelerden daha fazla da olabilir.
Lâkin, ‘Kürt Sorunu’ deyince, hele bu söz ülkenin en yetkili ağızları tarafından söylenince, Türkiye’nin, uluslararası alana taşınması her an muhtemel olan bir etnik sorun itirafı hâline gelir. Dünyanın çeşitli ülkelerinde ve bizzat kendi tarihimizde olan bitenleri düşünecek olursak, bunun bölünmeye giden yolun başlangıcı olduğu görülecektir.
Aleviler Müslüman Değiller mi?!...
Efendim, dışarıdan yönlendirilen bu ciğersiz aydınların bir kısmı da, yüzde 95’i özbeöz Türkmen olan Alevi canlarımızı, ayrı bir dindenmiş gibi göstermeye ve yeni bir ayrılıkçılık kurgulamaya çalışıyor.
Aleviler, elbette Müslüman’dır. Allah’ı, Muhammed’i (a.s.), Ali’yi (k.v.) dilinden düşürmeyen bu zikir ehlini İslâm dışı olarak nitelendirmek, onlara ve hepimize yapılacak en büyük iftiradır. Batılılar, Lozan müzakereleri esnasında da Alevileri ayrı dinden ve ‘azınlık’ olarak göstermeye çalışmışlarsa da muvaffak olamamışlardır. Şimdi de AB münasebetiyle, uşaklıklarını yapan bir takım görevliler eliyle bu yalanı yeni bir ayrılık unsuru olarak gündeme getirmektedirler.
Alevi canlarımızın talepleri konusunda gereği yapılmalıdır ama bu bir istismar konusu hâline getirilmemelidir.
Özürlü(cü) Aydınlar
Efendim, bendeniz kendi milletine ihanetle diyasporanın âmâline hizmet eden ciğersiz aydınlara ‘özürlü(cü) aydınlar’ diyorum. Topladıkları imzalar birkaçbini geçmeyen, bunların da büyük kısmının soykırımı kabul metnini imzaladıklarını bilmedikleri bu utanç verici kampanya başarılı olamamış; özürlülerin karşısında 1 milyonun üzerinde imza toplanmıştır.
Lâkin ne yazık ki bu ihanet kampanyası, bir bakıma amacına ulaşmıştır. Türkiye aleyhindeki çevreler ve basın-yayın organları, bu özürnameyi bol bol istismar etmiştir. Nisan’da diyasporanın azgınlık döneminde, bu ihanet belgesinin, ABD Kongresi başta olmak üzere bütün dünyada Türkiye aleyhinde nasıl kullanacağını hep beraber göreceğiz.
Yeni Oyuna Dikkat!
Efendim, Ergenekon Çetesi’nin ortaya çıkarılmasından ve Türkiye’de demokrasi düşmanı çevrelerin deşifre edilmeye başlanmasından memnunuz. Lâkin, bir gazi albayın intiharına sebep olan ve ‘PKK İtirafçısı’ diye takdim edilen kişinin iddiaları, Türkiye’yi karalamak isteyenlerin yeni oyunlarını günyüzüne çıkarmaktadır.
Türkiye’yi ve Türkleri soykırımcı olarak göstermenin bundan daha etkili yolu yoktur. İki elinde on parmağı karalı bekleyenler ve terör örgütü çevresi ile yabancı servisler bu oyunun farkındadırlar.
***
Bindiğimiz dalı kesmemeliyiz. Bu vatan, bu millet hepimizindir.
Ciğersiz aydınlara gelince, onlar bindikleri dalı kesmiyorlar. Bindikleri dal bizim dalımız değil ki...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.