Düşenin dostu olmaz be paşam!
Söz verdim ben paşam, celladımın bile hakkını savunacağım.
Kime söz verdiğimi sorarsanız, Allah’a paşam, Allah’a!(cc)
O gören, bilen, işiten, hüküm sahibi, kadere, rızga ve ecele hükmeden, kadir-i mutlak olan, mazlumların intikamını alacak olan Allah’a! O bize; “Adil şahidler olun” buyurdu. “Bir kişi ya da topluluğa olan düşmanlığınız sizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin” demedi mi?. Biz de “Amenna ve saddakna” demedik mi?
“İti ite kırdırmak” değil bizim işimiz.. İnsanlar suçlu ve günahkar da olsalar, her olayda tek tek zalimler ve mazlumlar vardır. Bize düşen görev ise haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı durmaktır. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa.. Vatan, millet, Sakarya diye elinize silah tutuşturup salanlara karşı sizi, sizin kurşun sıktıklarınız ya da sıktırdıklarınıza karşı da kurbanlarınızı savunacağım..
Siyasette vefa yoktur be paşam. Bunu şimdiye kadar öğrenmediyseniz ne zaman öğreneceksiniz?.
Kimler kimleri infaz etmedi, hatırlasanıza.. “Düşenin dostu olmaz” derler be paşam.. Onların âli menfaatleri vardı.. Sözkonusu o âli menfaatler olduğunda gerisi teferruattır.. İlkelerin yerini çıkarlar alır.. Paşam be, insanlar bu dünyada yaptıklarının ve yapmaları gerekirken yapmadıklarının, söyledikleri her sözün ve söylemeleri gerekirken söylemedikleri her sözün hesabını verecekler bir gün.. “Ahiret günü”, “din günü” dedikleri böyle bir şey.. Ve herkese yaptıklarının hesabı tek tek sorulacak. Elleri, dudakları ve gözleri onların aleyhine şahid tutulacak.. Biliyor musun paşam! Biz zalimlerden olduk, haksızlıklar karşısında susanlardan olduk. Başımıza gelenler, kendi ellerimizle yaptıklarımızın karşılığı olan şeyler..
Allah (cc) cahil ve zalim bir kavme hidayet nasib etmez.. Bizim gözlerimiz var görmüyorduk, kulaklarımız var duymuyorduk, kalplerimiz var hissetmiyorduk.. Hâlâ da öyle değil mi?
Telekulaklardan, dinlemeye takılmaktan korkuyor insanlar.. Allah (cc) görmüyor mu, duymuyor mu, bilmiyor mu? Allah’tan (cc) korkmaz mı bu insanlar?. Kiramen katibin her olanı kayda geçmiyor mu? O zabıtlar bir gün önümüze konduğunda halimiz nice olacak?.
İnsanlar hayatlarına Allah’ı (cc) dahil etmiyorlar, işlerinde Allah’ı (cc) hesaba katmıyorlar.. Birileri Allah’tan (cc) korktuğundan daha çok korkuyor amirlerinden, başkalarından..
Paşam! Allah, karanlık bir gecede, kara taş üzerinde yürüyen kara karıncanın ayak seslerini duyar ve onu görür. Ona hayat veren ve rızgını veren de O’dur.. Siz birilerinin ipini çekerken, aslında eceli gelen biri için günahı size aid olmak üzere Azrail’in vesilesi oluyordunuz.. Bu imtihan dünyasında kendi rolünüzü belirliyordunuz.. Yoksa eceli gelmeden insanlar bir yere gitmezler..
Siz Allah’ın (cc) indinde yerinizin neresi olduğunu görmek istiyorsanız, nefsinizi neyle meşgul ettiniz, hangi işlerle uğraştınız ona bakın.. İnsanlar, bu dünyada yaptıkları ya da söyledikleri ile ya kendi sırtlarında kendi cennetlerine tuğla taşırlar, ya da kendi cehennemlerine odun taşırlar..
Cennet dediğiniz, ürettiğiniz mutlulukların kat be kat fazlasını bulmak demektir. Cehennem dediğiniz ise sebeb olduğunuz acıların mislini tatmanız değil mi? Affetmeyenler affedilmeyecek, merhamet etmeyene merhamet edilmeyecek! Herkes yaptıklarının karşılığını görecek.. Allah (cc) bazılarının eliyle bazılarını engelleyecek.. Servet, silah ve iktidar insanlar arasında dönüp dolaşacak.. Sonuçta her şey olacağına varır.. Hayat devam ediyor ve insanoğlunun imtihanı sürüyor..
Bu dünyada yakanızı kurtarsanız bile, “ilahi adalet” haksızlık yapanın yakasını bırakmayacak..
Vicdanını kaybetmemiş insanların vicdanları, ahir ömürlerinde başlarına bela olacak..
Hapishane inanan, mazlum insanlar için bir Medrese-i Yusufiyedir. Günahkarlar için tevbe, zahidler için ise inziva mekanıdır.. Zalimlerin kuyuya attıklarını Allah dilerse bir gün Mısır’a sultan yapar.. Küçük paşa konuşur mu? O konuşmasa da birileri konuşmaya başladı bile. Encümen-i Daniş’in 1 numarası ve 40’lar meclisinin üyeleri belli oldu artık. Yazılan mektuplar da basına sızdı.. Mektub alanlar bunları tanıyor. Savcılık, Demirel ve Sezer’den bu mektupları ve isimleri isteyebilir ve tabii bu mektuplardan sonra yapılan işlemlerin detaylarını da.. Belki o zaman ülkenin üzerindeki kara dayıların oluşturduğu kara bulutlar, kara duman’lar dağılır biraz..
Neden olmasın.. Yiğitlik şeytana kafa tutmaktır.. Konuşur belki.. Hz. Peygamber’i öldürmeye gelen Ömer’i düşünsenize, Hz. Hamza’yı şehid eden Vahşi’yi, Hind’i! Unutmamak gerekir ki, cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir.. Şeytan bizi “kutsal değerler”le, “vatan sevgisi” ile aldatıyor olmasın sakın!.. Yurt sevgisi, millet sevgisi, yiğitlik; aynı ülkenin çocuklarının kanları ve gözyaşları üzerinden kendilerine servet ve iktidar üretenlerin taşeronluğunu yapmak, insanların, inanç, tarih, kültür ve kimliklerine karşı savaş açmak değil; savaş açanlara karşı direnmektir..
Paşa “O adam” lafına içerlemiş.. “Senin komutanda yaptım bütün bunları” demeye getiriyor sözü! Muhatabının “tanımam” sözünü “yalancılık” olarak görüyor!
Bu, Ergenekon’da yeni bir sürecin başladığını gösteriyor..
“Küçük” paşa, “Büyük” paşaya karşı.. Bu yeni bir durum ve süreç yeni başlıyor.. Selam ve dua ile..
NOT: Müjde Ar, bir süre önceki yazımdan dolayı noter kanalı ile bir açıklama gönderdi. Açıklamada 2 ayrı paragraf tek cümle gibi gösterilerek, benim kendilerine Lolita dediğimden dem vuruyorlar. Pornocu dediğimi ileri sürüyorlar. Oysa “Pornocu” diye tırnak içinde kasdettiğim, bu suçtan mahkum olan bir media patronu.. Yine suçlamaya muhatap olanlar ise magazin mediasında adı geçen işadamları ve bazı media mensuplarından, sözde sanat dünyasından isimler.. Adı geçen kişilerin, durumları icabı bazı tanımlarla ilgileri olmadığı gibi, cinsiyetleri gereği yazımda ifade ettiğim bazı suçlamaların muhatabı olmaları da mümkün değil. Yazımda medianın genelini kapsayan bir anlatım var.. Sözkonusu yayını eleştirdikten sonra bu tür yayınlardan yola çıkarak, bütün olarak, yayıncısı, gazetecisi, sanatçısı, işadamı “bunlar” bu tür rezaletlere imza atmaktadırlar anlamına gelen bir suçlama.. “Bunlar”dan söz ederken, yayıncı mı, programın yapımcısı mı, konuk mu, sunucular mı? Peki kim doğrudan bu ithamın tek başına öznesi olabilir ki? Kaldı ki, RTÜK’e adı geçen programla ilgili suç duyuruları olmuş ve bu şikâyetler incelemeye alınmış. RTÜK müstehcenlik konusunda yaptırdığı, RTÜK sayfasında yayınlanan akademik bir araştırmada görüşümü destekler mahiyette, “‘Reality’ programlarının hemen her türünde, insanların özel hayatlarının ve mahrem ilişkilerinin alenen sergilenmesi, bu insanlar ve yakınları için örseleyici (travmatize edici)dir. Sergilenen özel hayat, sadece kişinin kendisini ilgilendirmemekte, yakınları da teşhir edilmiş olmaktadır” diyor.. Ar’ın müvekkili tarafından gönderilen tekzib metni, gerçekleri yansıtmamaktadır. Ancak yine de yazımı tekzip etmeleri, suçlamaları kendi üzerine alarak rahatsız olmalarını göstermesi bakımından önemli olmakla birlikte, tekzip metninin son cümlesi “...kişilerin ahlaka ve adaba aykırı olmayan cinsel tercihleri toplumu olduğu gibi, müvekkili de ilgilendirmemektedir.” Zaten ben de bunun bir TV kanalında nasıl böyle imalarla tartışılabildiğini merak ediyorum.. Paragrafın ne anlatmak istediğine bakınca, aslında tekzibi gerektiren bir durum olmadığı görülür.. Türkçe ve edebiyat derslerinde “paragraf” şöyle tanımlanır: “Paragraf, bir düşünceyi tam olarak anlatabilmek için bir araya getirilen cümleler topluluğudur. Yani paragrafın bütün cümleleri aynı konuyu işler ve aynı düşünceyi açıklar ya da destekler. Tek bir düşünce etrafında oluştuğundan kendi içinde bir bütünlük gösterir; kendinden önceki ya da sonraki paragraflara bir bağlılık göstermez.” İki ayrı paragraftan tek bir cümle oluşturarak özel kasıt ve amaca dayalı bir suçlama iddiası doğru olmadığı gibi, suçlamanın kapsamı ve niteliği de tek kişi ile ilgili değildir..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.