32 barınma evine rağmen 66 genelevin bulunduğu ülkemizde başörtüsü ile u

32 barınma evine rağmen 66 genelevin bulunduğu ülkemizde başörtüsü ile u

20 Kasım'da İzmit'te, 30 Kasım'da Kahramanmaraş'ta, 1 Aralık'ta ise Kayseri'deydim. İzmit'te İHH aktif gönüllüleri ile bir kahvaltı programında bir araya geldik. Ardından Anadolu FM'de programa katıldım. Programı Kâğıt Sandık programının yapımcısı Reyhan Balcı Hanım sundu. Kendisi Şefkat-Der'de görevli. Program boyunca Reyhan Hanım İHH'yı sordu; program sonrası ben de Şefkat Kapısı ile ilgili çalışmaları sordum. Konya'da kurulan, devlet desteği alamayan bu kurumun yurt çapında 97 barınma evleri bulunuyor. Çok çarpıcı tespitleri vardı. Türkiye genelinde Sosyal Hizmetler bünyesinde 32 barınma evi bulunuyor. Ayrıca buralara gelen sığınmacılar sadece 4 ay kalabiliyorlar. Devlet gözetiminde sadece 32 barınma evi bulunurken ve çok çok sınırlı sayıda sığınmacı alınırken yine kendilerine bu devlet tarafından verilmiş vesikayı taşıyanların olduğu toplam 66 genelev bulunuyor. 13 yaşındaki kız çocuklarının yaşları büyütülerek buralarda çalıştırılıyor ve bu batağa saplanmış hiçbir kadın 75 yaşından önce vesikasını sildiremiyor. Tüm bunlar koca koca adamların işlerini bırakıp, Müslüman milletin kadınlarının başörtüsü ile uğraştığı memleketimde oluyor. Ertesi gün K. Maraş İnsani Yardım Derneği'nden arkadaşlarla programlarımız çerçevesinde Maraş'taydık. Bektutiye Çınarlı Camii'nde meftun bulunan Sütçü İmam'ın kabrini ziyaret edip ruhuna Fatiha göndermek nasip oldu . Tam böyle bir Perşembe günüdür. Müslüman Maraş kadınının örtüsüne el uzatan sarhoş ağızlar hezeyanlarını kusmaktadır; “ Burası artık Türklerin değildir, Fransız memleketinde ise peçe ile gezilmez.” Müslüman kadının hicabına, Müslüman kadının örtüsüne uzanan ellere karşı oluşan infial, ayağa kalkış ve ilk kurşun. Sütçü İmam'ı tarihe mal olmuş şahsiyetler arasına koymuştur. Ertesi gün ise Kayseri'deydik. Kayseri İnanç Platformunun, Tevhide Kütük'ün yanında olduklarını beyan etmek, yasakçılara bu utanç verici yasaklardan vazgeçmeleri için çağrıları vardı. İlk değildi Tevhide; artık son olması isteniyordu ama skandal üstüne skandallar da patlak vermeye devam ediyordu. Bu kez de Rize İl Sağlık Müdürlüğü'nün düzenlediği kompozisyon yarışmasında birinci olan Elif Azer, Tevhide Kütük'ün akıbetine uğruyordu. Başbakan bu olaylara ilgi göstermiş, Tevhide'yle de, Elif'le de yakından ilgilenmiş, telefonla ailelerini aramış teselli etmişti. Ki, çok geçmedi bir olay daha yaşandı. Bu defa yer Cerrahpaşa Tıp Fakültesi... Kop ailesi küçük çocuklarını ameliyat ettirmişler ve narkozdan ayılan henüz 22 aylık bebeğin yanına annesinin girmesi gerekmişti. Anne başörtüsünün üstüne bone takıp, ağlayan bebeğinin yanına bir an önce girmek istiyor, idare bonenin başörtüsü üstüne olmayacağını iddia ediyordu. Baba, “hiç değilse ben gireyim” dediğinde de kabul edilmiyor bir başkasını çağırmaları isteniyordu. Bu arada ise küçük yavrucak içeride ağlamaya devam ediyordu. Şimdi burada vicdanı olan herkes kendisini o anne babanın yerine koyup, o insanların içine itildikleri çaresizliği ve yine önlerine sunulan seçeneği bir düşünsün . Bir yanda ciğerpareniz ameliyattan çıkmış ve ağlıyor. Belki içinde bulunduğu ortamı çözemiyor, belki canı yanıyor ve annesini istiyor. Öte yanda inancı gereği taktığı başörtüsünü bir oyuncak olmadığı için rasgele tak-çıkar yapamayacak bir anne laf anlatmaya çalışıyor. Bir yanda inancı, bir yanda annelik duyguları. Çetin bir imtihan doğrusu. Anneyi tebrik ederken; bir anneye ve bebeğine bunları yaşatan hastane yönetimini tekrar tekrar kınıyoruz buradan. Ama bunlar sadece basında yankı bulabilen olaylardı. Başbakan da gerek Tevhide'yi gerekse Elif'i arayıp yalnız değilsiniz diyebilmişti. Ben Başbakan'ın gerçekten üzülmüş olduğunu düşünüyorum. Ama merak etmeden de edemiyorum. Bu işin yöntemi sadece bireysel ilgi ve teselli midir? Daha kaç mağduru telefonla arayacaklar? Örneğin binlerce yasak mağduru aynı ilgiyi bekliyorlar. İsimleri Tevhide olmasa da, hikâyeleri çok başka olsa da, karşı karşıya kaldıkları bu utanç verici tutumun muhatabı on binlerce mağdur var. Ama kendilerine telefon edilmesini değil, okullarına, mesleklerine, ülkelerine dönebilmeyi istiyorlar. Köklü çözüm istiyorlar. Aynı Başbakan'dan bir an önce yasaklara son müjdesini duymak istiyorlar. Yasaklarla örülmüş utanç duvarını hep birlikte yıkacakları günü bekliyorlar. Aksi takdirde Başbakan iktidarda olduğu süre boyunca yapacağı tek iş, mağdurları telefonla aramak olsa bile yetişemeyecektir.  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi