Danıştay ve... 'Medya-tör'ler, 'Gladyo-tör'lerin neresinde?
Türkiye’de olup-bitenleri ve olanlarla ilgili yorumları herhalde izliyor olmalısınız... Olay malûm, “Ergenekon” operasyonu... Ortada, “çeteden de öte” bir “derin devlet” yapılanması var...
İtalya’daki gibi, “Gladyo” benzeri bir örgütlenme!.. Peki, içlerinde “emekli subay”ların ve “mafya bağlantılı kişiler”in bulunduğu bu örgüt mensuplarının amacı ne?.. Bir gazetemiz, sürmanşetten vermiş başlığı: “Hedef darbeydi!”...
Başlığın hemen altındaki ayrıntı şöyleydi: “Savcının terör örgütü” dediği Ergenekon, ses getirecek eylemlere hazırlanıyordu... Hedef, 2009’da darbeye zemin hazırlamaktı!”
Peki, “ses getirecek eylemler” nelerdi ve darbeye nasıl zemin hazırlayacaklardı?
İşte İsmet Berkan’ın cevabı:
“Kamuoyunda ‘milliyetçi kabarma’ diye algılanan şey gerçekte salt milliyetçilik değil, milliyetçi söylemi kullanarak iktidardaki hükümeti ‘gayri milli’ ilan etme ve bu anlayışın yerleşmesiyle birlikte onların kanlı da olabilecek bir yolla devrilmesini meşru gösterme girişimiydi.
27 Mayıs’a giden yol böyle açılmıştı, aynı film tekrar edilmek isteniyordu.
Bu yolun açılması için provokasyonlara ve provokatörlere ihtiyaç vardı.
Polisin değerlendirmesine göre Danıştay baskını ve Cumhuriyet gazetesine atılan bombalar bu amaca hizmet için yapılmıştı. Daha ilk gün teşhis konmuştu yani. Nitekim daha sonra Danıştay’a silahlı saldırı düzenleyip planlayanlarla Cumhuriyet’e bomba atanların aynı insanlar olduğu ortaya çıktı.”
Buraya bir “mim” koyalım...
Ne diyor İsmet Berkan;
“Danıştay’a silahlı saldırıyı düzenleyip planlayanlarla Cumhuriyet’e bomba atanların aynı insanlar olduğu ortaya çıktı!”
HEP “ŞEMA”DAKİ O İSİMLER!
Bu “tesbit”i hafızamızın bir kenarına not edip, devam edelim.
Ortada bir “örgütlenme” olduğuna göre; bunun bir de “örgüt şeması” olmalı değil mi?..
öyle ya; “en tepede” kim olacak, “en altta” kim olacak?.. “Beyin” kim olacak, “tetikçi”ler kim olacak?
İsmet Berkan, düne dair bir hatırlatma yapıp, diyor ki;
“Kanlı Danıştay saldırısının hemen ardından, o günlerde tesadüfen Başbakan Vekilliği yapan bugünün Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e Milli İstihbarat Teşkilatı ve Emniyet Genel Müdürlüğü birer brifing veriyorlar.
Bu brifinglerde iki kurum birbirinden habersiz olarak birbirine çok yakın bilgiler veriyor Gül’e. Hatta Emniyet, Gül’ün önüne bir çeşit şema koyuyor.
Brifingden aylar sonra Gül, bir sohbet sırasında, o sıralar yürütülmekte olan ve bugünkü soruşturmanın da başlangıcını oluşturan ümraniye baskınını örnek vererek, ‘Hep o şemadaki isimler ve örgütlenmeler. Polis giderek daha fazla delile ulaşıyor’ demişti.
Peki o şema neydi?
Şema, kendilerine ‘Ulusalcı’ veya Radikal’in taktığı isimle ‘Kızıl Elma Koalisyonu’ adını veren grupları anlatıyordu. Bu gruplar, özellikle Adalet ve Kalkınma Partisi iktidarından sonra pıtrak gibi ortaya çıkmaya başlamış, siyasi cephede Avrupa Birliği ve Amerika karşıtı bir söyleme radikal Kemalist söylemi eklemleyerek ciddi bir örgütlenme içine girmişlerdi.”
Ama diyor İsmet Berkan, “bir de şemanın en tepesi var!”
Peki, onlar kim?
“özellikle 2003 sonu-2004 başında ‘Sarı Kız’ adıyla darbe planları yapanlar, bu plan işin başındaki kimi isimlerin son dakikada cayması yüzünden işlemeyince kendi başına oturup ‘Ayışığı’ ve ‘Yakamoz’ adlı planlar hazırlayanlar şemanın en tepesinde.
Ama onları delillendirmek ve yargının önüne çıkarmak kolay değil.”
TüRKİYE’NİN “EN DERİN” SORUNU!
Bu son cümle çok önemli... “Ama onları delillendirmek ve yargının önüne çıkarmak kolay değil!”
Neden kolay değil?..
Bu sorunun cevabını da Sabah’tan Mahmut övür veriyor:
“Teşkilatı Mahsusa’dan 6-7 Eylül Olayları’na, Lockheed Uçak Skandalı’ndan dönemin başbakanı Ecevit’e çiğli’de düzenlenen suikasta kadar bir dizi karanlık olay aydınlatılamadı. Kontrgerilla dendi. özel Harp dendi ama bir sonuç alınamadı.
Neden?
Nedeni çok açık, işin bir ucu askeri kişilere uzanıyordu.
Susurluk da bu yüzden çözülemedi. çünkü Susurluk sadece bir sivil organizasyon değildi.”
(....)
“özellikle son 50 yıldaki önemli olaylardan hangisine bakarsanız bakın, eğer çözülemiyorsa bilin ki işin içinde “askeri kişiler” var.
İster 6-7 Eylül’e, ister Susurluk’a, isterse Şemdinli’ye bakın, hepsinde askeri kişilerin adı geçiyor.
Son operasyonda “derin çete” iddiasıyla gözaltına alınanlara bakın, önemli mevkilerde hep asker emeklileri var.
İşte Türkiye’nin “derin” sorunu bu.”
Evet, Türkiye’nin “derin” sorunu bu!.. İçinde “askerin bulunduğu” bir olayda, fatura hep “sivil”lere kesilir!..
Zira, “asker”e dokunmak, cısss!..
GLADYO’NUN TüRKİYE AYAĞI!
Şimdi de, “farklı bir görüş”e yer vermek istiyorum... Danıştay cinayetinin ertesi günü “Bu kez de aynı eller” manşetini atan ve hemen altında “Vakit hedef göstermişti” diyen Cumhuriyet’in yazarı Hikmet çetinkaya diyor ki;
“Sadece Hürriyet Genel Yayın Müdürü çetin Emeç ve Muammer Aksoy silahla öldürüldü, tıpkı Hrant Dink, Necip Hablemitoğlu, Danıştay üyesi Mustafa Yücel özbilgin ve Rahip Santora cinayetlerinde olduğu gibi...
Yöntem, 18 yıllık bir süreçte olsa da hiç değişmedi. Ya bombayla ya da silahla işlendi cinayetler...”
“İşin bir başka boyutu daha var... Devlet içinde örgütlü bu çeteler “vatansever”liği kullanıp...”
(......)
“Ben bu sorulara yıllardır yanıt arıyorum... Kendilerini “vatansever” ya da “milliyetçi” gören, ancak Kur’an ve silah üzerine yemin ettiren bir düşüncenin “Gladyo Okulu”nun Türkiye ayağını oluşturduklarına inananlardanım...”
HANİ, VAKİT HEDEF GöSTERMİŞTİ?
Dikkat ederseniz; yazının başından beri “başkalarının haberleri”ni ve “başkalarının görüşleri”ni aktarıyorum...
Peki, bu olaya dair benim bir görüşüm, benim bir diyeceğim yok mu?..
Elbette var!..
Bu “yazar”lara değilse bile, “yazdıkları gazetelere” şimdi sormaz mıyım ben;
“18 Mayıs 2006’da neredeydiniz?”
Evet, bugün, yukarıda aktardığım satırları kaleme alan kişilerin gazeteleri; işi “darbe”ye kadar vardıracak “eylem”ler gerçekleştiren; yani “Cumhuriyet’e bomba” atan, “Danıştay’da cinayet” işleyen “Gladio” yapılanmasını, evet “Ergenekon” yapılanmasını görmezden gelip, “Vakit hedef gösterdi” demişlerdi!..
Olayın üzerinden 10 dakika bile geçmeden, Alparslan Arslan’ın tabancasının namlusundan çıkan dumanlar henüz tüterken, bütün televizyonlar döndüre döndüre Vakit’in “işte o üyeler” başlıklı manşetini ekranlara taşıyıp, “Vakit hedef göstermişti” demeye başladılar!..
Sadece televizyonlar mı?..
Ertesi günkü gazeteler de; “hıyarım var” diyen birinin peşinden “tuzluğu kapıp da koşanlar” gibi, hep bir ağızdan höykürmeye başlamıştı:
“Vakit hedef göstermişti!”
Biz, o zaman da söyledik... “çiğ yemedik ki, karnımız ağrısın” dedik... “Yaramız yok ki, gocunalım” dedik...
çünkü biz, gayet iyi biliyorduk ki;
“Vakit’in o taraklarda bezi yoktur!”
Vakit’in, hiçbir “örgüt”le, hele hele hiçbir “illegal yapılanma” ile ilgisi ve bağlantısı olamaz!..
Ama, ne hikmettir bilinmez; “medyatör”ler, “Vakit’in hedef gösterdiği” iddialarında ısrarlıydı...
Kimbilir, belki de kulaklarına öyle üflenmişti... Şemdin Sakık’ın ifadelerinin arasına, “dipçik ve postal zoru” ile “Vakit’in ismi”ni sokuşturanlar, herhalde bu defa da “Gladyo’nun baskısı” ile öyle başlık atmıştı!..
Böylece; hem “Vakit’e yargısız infaz” girişiminde bulunmuşlar, hem de “kanlı komplonun gerçek failleri”ni gizlemeye çalışmışlardı!..
İşte bu noktada, biz şöyle düşünmüştük:
Acaba, “medyatör”ler ile “Gladyotör”ler arasında bir “bağlantı” veya “gizli bir işbirliği” mi var?..
Ya da; “medyatör”ler, bu “Gladyo” yapılanmasının neresinde?..
KANLI KOMPLO İHANET çETESİ
Zira, Başbakan Tayyip Erdoğan bile, “Danıştay Cinayeti”nden 8 gün sonra, yani 24 Mayıs 2006’da şöyle diyordu:
“Bu saldırı, açık bir provokasyondur... Kanlı komplonun altından bir ihanet çetesi çıkmıştır... Bu ülkenin kaderini, karanlıktan medet uman kriz tacirlerine teslim etmeyeceğiz... Bu çetenin hedefi, Türkiye’deki istikrar, huzur ve kalkınmadır... Hiçbir karanlık nokta kalmayıncaya kadar olayı takip edeceğimizden herkes emin olmalıdır!”
Başbakan Erdoğan; “saldırı” ile ilgili olarak, “Açık bir provokasyon!.. Kanlı komplo!.. İhanet çetesi” teşhisi koymasına rağmen; her ne hikmettir bilinmez, “medyatör”ler, dikkatleri başka yönlere çekmeye devam ettiler!.
Tabiî, “gönüllü” veya “zorunlu” görevleri gereği; Vakit’i de araya sokuşturmayı ihmal etmediler!..
Ta ki; “ümraniye’de ele geçirilen el bombaları”nın, “Cumhuriyet’e atılan bombalarla aynı seriden” olduğu ortaya çıkıncaya kadar!..
Ancak bu gelişmeler üzerinedir ki, bazı kafalara “dank” etmeye başladı...
İstanbul polisinin yaptığı ve adına “Ergenekon” dediği “operasyon” ise, “büyük komplo”yu ortaya çıkardı.. Başbakan Erdoğan’ın “ihanet çetesinin provokasyonu” olarak nitelendirdiği ve “Olayı, hiçbir karanlık nokta kalmayıncaya kadar takip edeceğiz” diyerek koyduğu kararlı tavır, işte sonunda meyvesini verdi!..
BARİ, BİR öZüR DİLEYİN!
Hedefleri “İkinci 27 Mayıs” benzeri bir “darbe” olan “çete” mensupları, 40 ayrı yere yapılan “baskın”larla ortaya çıkarıldı.
“Yargıyı etkilememek” için daha ayrıntılı yazamıyorum... Ama; “iftira”ya uğramış bir gazetenin, evet “Vakit’in mensubu” olarak şu kadarını sormak, herhalde hakkımdır:
“Danıştay cinayetini Vakit’in üzerine yıkmak isteyen gazete ve televizyonlar; İtalya’daki Gladyo tipi bir yapılanma içinde olan Ergenekon örgütünün neresindedir?”
“İçinde” mi, “dışında” mı?..
“Yanında” mı, “arkasında” mı?.
“Ortasında” mı, “kenarında” mı?..
Eğer, “Hayır, hiçbir tarafında değiliz!.. Tam karşısındayız!..” diyorlarsa derhal ve hemen “özür” dilemelidirler!.. Evet, “Vakit’ten özür” dilemelidirler!.. Vakit”e “iftira” attıklarını “itiraf” etmelidirler!..
Yoksa, ben “Medyatör-Gladyotör el ele mi?” diye sormaya devam edeceğim!..
---------------
Nöbetçi demeççi!
Evvelden "nöbetçi eylemciler" vardı... "Menfaatleri aleyhine" bir gelişme olduğunda ya da "saltanat"ları tehlikeye girdiğinde, hemen "sokak"lara fırlarlar, "protesto gösterileri" yaparlar ve "yüreklere korku salmaya" çalışırlardı!..
Şimdi de, "nöbetçi konuşmacılar" veya "nöbetçi demeççiler" denilen insanlar çıktı ortaya... Nerede "ihtiyaç" hâsıl olursa, hemen patlatıyorlar demeci!.. Hem de, "fetvacı" rollerine soyunarak!..
İşte onlardan biri; "Kadınların saçlarının görünmesi günah olsaydı, Allah onları saçsız yaratırdı" demiş... Bu mantığa göre; bu vatandaşın "kıçının görünmesi" de günah değil!.. Ama o, "kıçını kapatıyor!"
Bir başka "nöbetçi demeççi" de, "kutsal kitabımızda belirtilmeyen(!) örtünme biçimi"nden söz etmiş!..
Merak ediyorum; bu adamlar "hukukçu" mu, yoksa "ilahiyatçı" mı?..
Ama, bunun ne önemi var?!?.. önemli olan, "yangına benzin sıkmak!"... Maksat; "var olan bir problem"in çözülmesini engellemek!.. Bunun için de, "her kılığa" giriyorlar!..
Bugün "fetvacı" olanlar, yarın bir de bakmışsınız "cuntacı" veya "hukukçu" oluvermişler!..
Dedim ya, "nöbetçi demeççi" bunlar!..
Nerede "görev" verilirse, oraya koşuyorlar!..