Davos'un anlattığı aslında nedir?
Hayat tam da böyle bir şeydir. İnsan, her şeyi kendisinin ayarladığını, planladığını, kusursuz projeler yaptığını zanneder, sonra hiç olmayacak bir şey olur. Komplo teorileri devreye girse de, kader tebessüm eder ve mührünü basar.
Davos'ta, Başbakan Erdoğan'ın birkaç dakikalık konuşmasının ardından, ayağa kalkıp o çalımlı yürüyüşle sahneden inmesi de işte öyle bir şeydir.
Böyle anlar, kaderdenk noktalarıdır. Vakti saati gelmeden öylesine bir hareket bir anlam ifade etmez. On sene önce böyle bir şey olsaydı Erdoğan biterdi. Şimdi, Ortadoğu'nun, İslam coğrafyasının yeni bir lider kazandığından dem vuruluyor. Sağlam zeminlerde yeni dinamiklerle yükselen eser, açılışı için bir nokta bekler. Parmak ucuyla eserin üzerindeki örtüyü çekip almak gibi bir şey. Görülmeyen, görülmek istenmeyen, bir anda ayan beyan oluverir.
Kaderdenk noktalarında destekleyici rüzgârlar eser. Erdoğan, sahnede yürürken hissedersiniz siz o rüzgârları. Ortadoğu'da ABD çaresiz kalır. Halktan kopuk yöneticileri ile demokrasiden yoksun Arap ülkelerinin de onunla birlikte eli kolu bağlıdır. İsrail, gücün deliliğinde saçmalar. Barbarlaşır. Her gün çocukları, kadınları katleder. "Cevap veriyoruz" yalanını, dünyanın bütün ekranları yüzlerine çarpar. Anaların feryatlarına, dünyanın bütün anaları iştirak eder. Ana yüreği sarsıldı mı, yer sarsılır. Kelimeler biter. Ve bir adam bir panelde kalkar yürür. Yürür ve gezegenin vicdanı onu takip eder, eder ve ayakta alkışlar.
Böyle, hiç olmayacak bir şey olduğunda yaldızlar, makyajlar dökülür. Samimiyetsizliğin o sırıtan yüzü artık maskelenemez olur. İlk şaşkınlıkla itirazlar yükselir; "ama diplomaside yok böyle bir şey.. bak şimdi nasıl fatura ödetecekler.. bu alemde İsrail'e bunu kimse yapamaz..." diye mırıltılar, hırıltılar duyulur. Fakat sonra, birkaç dakika sonra bir şey daha olur. Millet vicdanı devreye girer. "Severiz sevmeyiz o ayrı bir şey.. ama bizim başbakanımıza kimse hakaret edemez..." diye bir diriliş bestesi, hasret türküsü gibi söylenmeye başlar. O türkü, hırıltıları, mırıltıları öyle bastırır ki, afallar adamlar. Çünkü kendi milletlerini tanımazlar. Yıllardır, muhayyel bir halka konuşurlar, yazarlar. Bizden nağmeler bilmezler. Bizim yamaçlarımızda hiç gezinmezler. Kendi insanlarına uzaydan gelmiş gibi bakarlar. Sonra da o halk, kendisi olarak ayağa kalkınca, şaşarlar da şaşarlar... Mazeret kuytularında yüzükoyun yatarlar, boylu boyunca...
Kaderdenk noktasında, böyle hiç olmayacak bir şey olduğunda, bundan sonra çok şey olacak demektir. Bahtı açılan bir millet, artık yerinde durur mu? Dünyanın dört bir yanında Türkçenin bayrağı dalgalanırken verilen mesaj "yine biz geldik" demektir. Soğuk reel politikalara karşı, adalet, ahlâk, şefkat ve insanî duruşlarla, uzun bir kıştan sonra evet yine biz geldik... Gazze'nin acılı meydanlarında dalgalandırın bayrağımızı, biz geldik. Kimsesizlerin kimsesi olmaya geldik. İnsanlık bir ses bekliyordu, o ses olmaya geldik... Davos'taki yeni ruh, diriliş ruhudur. Kendimiz kalarak, insan olan herkesle el ele tutuşmaya, evrensel insanî değerlerde buluşmaya geldik. Bir rüzgâr bekliyordunuz, kelebek kanatları olmaya geldik... Kaderdenk noktası öyle bir şeydir; hesaplar, ezberler bozulur, tabular yıkılır. Davos'la Ergenekon at başı gider. Biri dışta ezber bozar, tabu yıkar, diğeri içte... Kaderdenk noktası, geri dönüşü olmayan noktadır. Geriye düğüm, geleceğe yol vermedir.
Yol verilmiştir. Artık milletle beraber yürüme vardır. Artık herkesin muhatabı, milletin ta kendisidir. Özgürlükler, hukukun üstünlüğü ve ileri demokrasi, mihenk taşıdır. Halka hakaret, milletin inancını horlama devri kapanmıştır. Fildişi kulelerdeki vesayetçi elitlerin saltanatı çatırdamıştır. Atıp tutan, andıçlayan, medyalayan, küfürleyen ve de "encümen-i daniş"leyenler devri sona ermiştir.
Davos'taki Erdoğan semboldür. Bundan sonraki çağ, silahların değil, toplu vuran yüreklerin çağıdır. Uzakta demeyin, kim bilir belki yarın, belki yarından da yakın...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.