Başbakan'ın diplomatik dili
Önceki gün grup toplantısında "Eğer ben orada diplomatik davranmamış olsaydım, benim daha farklı bir şey yapmam gerekirdi" diyor Başbakanımız, Davos'ta dünyayı ayağa kaldıran protestosu için. Bu sözü "aslında önceden planlayarak, hesaplı-kitaplı davrandım" şeklinde yorumlayanlar Tayyip Erdoğan'ı hiç tanımayanlar.
Başbakan tam olarak vereceği daha sert bir tepkiyi, diplomatik endişelerle frenlediğini söylüyor.
"Diplomatik davranmak" veya "diplomatik bir dil kullanmak" politikanın farklı bir türüne işaret ediyor. Politikanın bir yüzünde mücadele etmek, kavga etmek, hatta savaşmak var. Diğer yüzünde ise uzlaşmak. Diplomasi, politikanın uzlaşmacı türü. Savaşarak her şeyi elde etmek yerine uzlaşarak sadece bir kısmını elde edebilirsiniz. Politika bir hesap kitap işi. Şayet attığınız taş ürküttüğünüz kurbağaya değmiyorsa, yani savaşarak elde edeceğiniz şey kaybedeceklerinizi karşılamayacaksa o zaman daha azına razı olup uzlaşmak en iyisi. Bu durumda devreye çözüm aramak, bunun için pazarlık yapmak ve karşı tarafı ikna etmek giriyor. "Savaşmak yerine uzlaşmak", insanlık tarihi kadar eski bir çözüm yöntemi.
Başbakanımız "Eğer ben orada diplomatik davranmamış olsaydım..." derken aslında diplomasiyi değil nezaketi kastediyor. Kısaca bize "ben efendiliğimi bozmadım" demiş oluyor. Başbakan'ın tavrı duygusal değil, ama kendiliğinden gelişmiş bir tepki. Türkiye'nin Gazze katliamı konusunda izlediği politika, bölgede barışı koruma çabaları ile uyumlu. Ama verdiği tepkilerin çoğu, diplomatik hesapların ötesine uzanıyor. Türkiye diplomasiyi aşan bir tepki ortaya koyuyor. Türkiye diplomatik hesapların dışında bütünüyle insanî bir tutum sergiliyor. Başbakanımızın Davos'ta gösterdiği tepki de nezaket anlamında diplomatik dili aşan bir tepki değil; hesap-kitap anlamında diplomasiyi saf dışı bırakan bir tepki.
Bu tepkinin dünyayı sarsan gücü de buradan geliyor. Hesapsızca bir insanî dramı dile getirdiği için, acı çekenlerin acılarına tercüman olduğu için etkileyici. Ignatius'un el kol hareketlerini Gazze'de gezen İsrail tanklarının hareketleri gibi hayal edin; Peres'in yüksek perdeden çıkan sesini ise rahatsız edici bomba seslerine benzetin. Başbakan Tayyip Erdoğan'ın sözleri, tam olarak Gazzelilerin başkaldırısına dönüşüyor.
Erdoğan'ın verdiği tepkiyi, aynı mizansen içinde Arap liderlerinden biri vermiş olsaydı böylesine güçlü bir etki yaratamazdı. Çünkü, hesaplı bir diplomatik hamle olarak görülürdü.
Ortadoğu ve bu bölgenin saatli bombası olan Filistin sorunu, diplomasinin akla gelebilecek bütün yöntemlerinin denendiği ve kendini tükettiği bir alan. İsrail Devleti'nin kuruluşundan beri dünya diplomasisinin ustaları, bu küçük alanda her aracı seferber ederek akla gelebilecek her teşebbüste bulundular. Sonuç, karşımızda duran çözümsüzlük. Bu çözümsüzlük bütün taraflar için geçerli.
Başbakanımızın gördüğü canlı karşılık, bu karanlığın ortasında bir çözüm ışığı yakmasından. Çözüm ise sadece Arap tarafı için değil, İsrail-ABD tarafı için de geçerli. Bu çözüm, Türkiye'nin barışı düzenleyen adil bir güç olarak devreye girmesi. Sadece İsrail-Filistin arasında değil, bütün Ortadoğu coğrafyası için.
Başbakanımızın tepkisini, "Amerika'ya nasıl kafa tutarsın" diye, derin aşağılık komplekslerinin sığ sularında yorumlayanların gözden kaçırdıkları şey tam olarak bu. Ortadoğu'da ABD de bütün sermayesini tüketmiş durumda. Davos'u ABD'nin Obama ile başlatmayı vaat ettiği yeni dönemin ruhuna uygun bir işaret olarak yorumlamak daha doğru. Türkiye, Ortadoğu'da yegane oyun kurucu güç haline geliyor.
Benim yorumum şu: Başbakanımızın Davos'taki tepkisi diplomatik bir tepki değildi; ama çok sağlam bir sağduyuya ve önsezilere dayalı çok isabetli bir hamleydi.