İstanbul'da sol birleşmiş
Milletvekilliği yaptığım geçen dönem, tezkere, muhtıra, cumhurbaşkanlığı gibi önemli hadiselerin yaşandığı bir dönemdi. Bir yayınevi benden bu dönemi yazmamı istedi.
Bir buçuk yıldan beri yazıyorum. Kitabı Aralık ayında bitirdim. Ancak seçimlerde kimseye malzeme vermiş olmamak ve istismar edilmesine mani olmak için seçimden sonra yayınlayacağım. Bu kitabın telifiyle meşgul olduğum için sokağa pek çıkamıyordum. Şimdi sık sık çıkıyorum.
Minibüse biniyorum. Metroyu kullanıyorum. Otobüs, metrobüs ve vapur ile geziyorum.
Dostları ziyaret ediyorum. Beş yıl uzak kaldığım İstanbul'u yeniden keşfediyorum.
Tabii böylece sokağın nabzını birinci elden tutmuş oluyorum.
İstanbul'da ilginç bir tablo var. AK Parti tartışmasız önde görünüyor ama yer yer kulağa farklı sesler de gelmiyor değil.
Mesela, bazı ilçe adaylarına karşı verilen tepkiler beni fazlasıyla şaşırttı. Uzaktan başarılı olduğunu zannettiğim ve bu dönemde de aday gösterilmiş olan bazı isimlere müthiş tepki verildiğini gördüm. Kendi kendime herhalde muhalif partili diye içimden geçirdim. Fakat çok geçmeden içimden geçirdiğim düşüncemi okumuşçasına "Bak mesela büyük şehirde Kadir Topbaş'a oy vereceğim. Ama ilçede asla." ifadesiyle karşılaştım.
Bu konuşmanın geçtiği ilçede makul olduğunu bildiğim bir dosta durumu sordum. O da o fotoğrafı teyid etti. Millet Topbaş'dan memnun ama ilçede vatandaş tepkili.
Aynı fotoğrafla birkaç ilçede daha karşılaştım.
Durumdan çıkardığım sonuç şu idi. Kadir Topbaş, kendisini sevdirmiş ve kabul ettirmiş. Seçilmesinde de bir sıkıntı olmayacağı anlaşılıyor. Zaten yapılan anketlerde de katılanların yüzde 52'si başarılı, yüzde 30'u kısmen başarılı buluyor. Yani AK Partili olmayanlar da onu takdir ediyor.
Topbaş'ı, bu kuşatıcılığı için tebrik etmek gerekir. Bu başarıda onun siyasi bir figür olmanın ötesinde hizmetle bütünleşmesi önemli yer tutuyor.
İlk seçildiğinde hakkında hayli tereddütler vardı ama geçen zaman içinde Kadir beyin siyasi kimlik yerine hizmet kimliğini öne çıkarması, siyaset üstü bir kişiliğe yükselmesini sağlamış. Bu çok önemli bir özellik. Onun AK Partili olduğundan kimsenin kuşkusu yok, ama siyasi söylemden çok hizmet söylemini öne çıkarmış, parti propagandası yerine yaptığı işleri anlatmış, projelerini gündemde tutmuş. Bu özelliği, farklı siyasi kimlikteki insanların bile takdiri topladığı için Kadir bey aynı zamanda sosyal barışın bir simgesi olmuş görünmektedir.
Ben eskiden beri ilke olarak aday belirlemenin önseçimle yapılmasını savunuyorum. Edindiğim intiba o ki, eğer önseçim yapılsaydı yine Kadir bey çıkardı sandıktan. O yüzden İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na Kadir Topbaş'ın aday gösterilmesinin isabetli bir tercih olduğu anlaşılıyor.
İstanbul'da bir gerçek daha var: Kemal Kılıçdaroğlu.
Kılıçdaroğlu şu ana kadar İstanbul ile ilgili hiçbir proje sunmuş değil. Dosyalar üzerinden gündemi zorluyor. Fakat, onun bu medyatik mücadeleci kişiliği bir şeyi başarmış, solun birleşmesini sağlamış. İstanbul'da sol oylar Kılıçdaroğlu sayesinde birleşmiş gözüküyor!
Sol oylar tek başına seçim kazanacak çoğunlukta görülmüyor. Solun kazanması kendi oylarıyla değil, ancak sağın parçalanmasıyla mümkün.
Seçime daha 48 gün var.
Uzun bir süre.
Dengeler değişebilir!
Kadir bey, siyaseti itici bir kimlikle yapmıyor. Kadir beyin insani yönü, ılımlı tavrı, kucaklayıcı politikası, kavgadan uzak duruşu ve güven telkin eden kişiliği her kesimin takdirini topluyor.
Sol daha doğrusu kendisini sol diye tanımlayan ama gerçekte milletin moral değerleriyle sorunlu kesim, sırf AK Parti'den intikam almak için Kılıçdaroğlu'nun etrafında birleşirken, sağ oylar, başka bir ifadeyle milletin moral değerlerine sahip çıkan kesimler, neden Kadir beyin güven telkin eden şahsında birleşmesin?!
Kadir beyin oylarını tırtıklayarak, milletin moral değerleriyle sorunlu bir kadroyu güçlendiren öteki adayların (Milletin moral değerlerine sahip çıkma iddiasında olanları kastediyorum.) bu noktayı bir kez daha düşünmeleri gerekmez mi?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.