Sadece bilgi kirliliği mi?
Son günlerde dile getirilen bilgi kirliliği konusu, yeni bir mesele değildir. 1400 sene öncesine gidersek birçok konu ile karşılaşırız.
Zihinler kirlenir... Kalpler kirlenir... Duyu organları kirlenir... Mallar, bedenler, eşya da kirlenir. Kur’an-ı Kerim, murdar, habis, neces, faşa, fahişe, fuhuş, münker gibi kelimelerin bulunduğu ayetlerle, kirliliğin, pisliğin gerçek yüzünü ortaya koymuştur.
Bir tarafta “Ümmül habais” yani kötülüklerin, pisliklerin, kirliliğin anası ifadesi kullanılırken, diğer tarafta, içki, kumar, fal okları ve putların şeytanın pisliği olarak ele alınması dikkat çekicidir.
Mesela: “Ey İman edenler! Mayalanmış, zihni melekeleri bulandıran şarap ve benzeri içkiler, kumar, fal okları ve putlar, şeytanın işi, kirli, pis amelleridir.” (Maide 90) ayeti, insanın ağzından çıkan sözlerin kirli, pis oluşunun köküne inmektedir. Zihin dünyası sarhoşlukla bulanmış insanların, konuşmaları, ağzından çıkan haberler, kirli olmaya mahkûmdur.
Akıllarını kullanmayan, gelişmeyen, cehaletten kurtulmayan fert ve toplumların boynuna, kirli, pis yaftasının takılacağını Allah, Yunus suresinin 100. ayeti ile bildirir.
Konunun görülmeyen bir başka yönü ise hayli dikkat çekicidir. Şöyle ki:
“İlahlığında, otoritesinde, mülkünde, tasarruflarında, Allah’a ortak koşan müşrikler temiz değil, pistirler, kirlidirler” açıklaması, Tövbe suresinin 28. ayeti ile dile getirilmiştir.
Müslümanlara ait konuları saptıranlar, konu ve meseleleri kendi şahsi yorumlarıyla ele alıp, kamuoyunu yanıltanlar için Bakara suresinin 59. ayeti, insanın kanını donduracak şekilde acı bir gerçeğe parmak basmaktadır:
“Zulmü alışkanlık haline getirenler, sözü değiştirenler, kendilerine söylenilen şekilden başka bir şekle soktular. Biz de, işlemekte oldukları günahları sebebiyle, zalimlerin üzerine gökten, pislik, azap indirdik”
Kulaklarına bir ayet ve hadis gittiğinde, yüzleri buruşanlar, renkleri değişenler, canı sıkılanların Kur’an daki yeri, Tövbe suresinin 125. ayeti ile dile getirilmektedir:
“İnen sureler (ayetler), kalpleri kararmış, akıldan zoru olanların, hasta ruhluların, şüphelerini, inkârını, lanetini, pisliğini artırır.”
Konuyu bu metotla sürdürecek olursak, uzar gider. Özet olarak sunulan bu gerçekler, hakikatler, kirin, kirlenmenin, kirletilmenin ne demek olduğunu bize açıklamıştır. Şimdi bu temel mesajın üzerine, diyeceklerimizi sıralayabiliriz.
İnanır mısınız, şu Ergenekon hadisesi, asrın olayı olarak birçok konunun üzerindeki perdeyi kaldırmıştır. Bir asra yakındır ağızlarından çıkan sözler ile uygulamanın taban tabana zıt olduğu acı gerçeği, bilgi kirlenmesinin en açık belgesi olmuştur. Yaptığı halde “Yapmadım” diyenler... Gördüğü halde “Görmedim” diyenler. Çaldığı halde “Çalmadım” diyenler... Ve daha neler neler diyenler, mert bir Galile gibi tavır sergilememişlerdir. Yağlı ve püsküllü yalanlar ile konuları saptırmak isteyenlerin kamuoyunun vicdanında hiçbir değeri kalmamıştır.
Bilgi kirlenmesinde büyük hissesi olan insanların, ağızlarından çıkan, laiklik, ilericilik, Atatürkçülük, cumhuriyet, demokrasi vs. gibi kelime ve isimlerin ne kadar istismar edildiğini anlamayan kimse kalmamıştır.
“Olduğun gibi görün, göründüğün gibi ol” sözü, konuşurken yalan konuşanları, verdiği bilgileri saptıranları, kuzu postuna bürünen bukalemun tipleri müthiş bir şekilde deşifre etmiştir. 70 milyon insanın heyecan ve ilgi ile takip ettiği asrın olayını “fasa-fiso” olarak ele alanların da arka bahçeleri netleşmiştir.
Yalan ile imanın bir arada bulunamayacağı gerçeğine inanmış temiz sözlü inanan insanlara selam olsun... Rabbine ve ülkesine ait vazifeleri meşru bir usulde ifa eden münevver Müslümanlara selam olsun... Kamuya ait eşyalara en üst seviyede saygılı olup, “Bir kuruş paranın içinde yetimlerin ve öksüzlerin hakkı vardır” inancı ile yaşayan müminlere selam olsun. Öldürmeyi değil, karıncanın kanadına basmayı bile inancına sığdırmayan alnı secdeli mü’minlere selam olsun...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.