Plazalarda viski yudumlayarak doğu konuşulmaz
Dünyanın her bakımdan bunalım yaşadığı bir zamanda, Türkiye olarak toplumsal barış ve güveni sağlamak istiyorsak, bunu milletimize dost ve kardeş olan sivil toplum kuruluşlarıyla, yurdumuzun her köşesinde devletimizi temsil eden vali, kaymakam, asker ve diğer bürokratlarımızla sağlayabiliriz.
Yeri gelmişken Recep Yazıcıoğlu’nu rahmetle anmak isterim. Vali Recep Yazıcıoğlu gibi aslında nice valilerimiz var fakat bir kısım medya başta olmak üzere, ülkede barışın ve güvenin tesis edilmesini istemeyen rant çevreleri, insanların tepesine dikiliyor ve hayırlı işleri engelleyerek, barış ve güveni zedeliyorlar.
İşte Tunceli Valisi’nin başına gelenler. Plazalarda viskilerini yudumlayarak “Türkiye’nin kaymağını nasıl yeriz” diye konuşanlar, memleketten ve milletten öyle uzak yaşıyorlar ki, nerede devlet ve halk adına atılmış hayırlı bir adım varsa, hemen engel olmaya çalışıyorlar.
Bu kesimler, leğende yıkanmanın ne demek olduğunu bilemezler. Teneke leğenlerde çamaşır yıkamanın ne demek ve nasıl olduğunu da bilmezler. Sadece filmlerde izlemişlerdir. Onu izlerken de eğlenerek keyiflerine keyif katmışlardır. Yani bunlar Türkiye’yi filmlerden tanır ancak.
Doğu’da ve Güneydoğu’da hâlâ yüzlerce aile, eşeklerle su getirip leğenlerde çamaşır yıkar ve banyolarını yaparlar. Bir vali, kaymakam veya askerimizin bu gerçekleri görerek, devlet adına hizmet götürmesinin, yardım etmesinin altında neden buzağı aranır peki?
Tunceli Valisi başta olmak üzere, devlet adına samimi çalışan bürokratları hedef tahtasına oturtanlar, Doğu ve Güneydoğu’ya gidip, kaç vatandaşımızın kapısını çalarak sofrasına oturmuş ve “Ne yiyip ne içiyorsunuz, nasıl geçiniyorsunuz, çamaşırınızı, bulaşığınızı nasıl yıkıyorsunuz” diye sormuştur?
Elbet sormalarını beklemiyoruz. Sormak için bir kere kendileri dışındaki insanları tanımaları, bilmeleri ve sevmeleri gerekir. Irkçılıktan, sınıf ayrımcılığından, imtiyazlarından vazgeçmeleri gerekir. “Irkçılık, sınıf ayrımcılığı ve imtiyaz tapıcılığı” dünyanın hiçbir yerinde barış ve huzur getirmez, getirmemiştir de.
PKK terör örgütünün ve siyasi kanadının yaptığı ırkçılık, sınıf ayrımcılığı ve imtiyaz tapıcılığıdır. Devletin bugüne kadar teröre aktardığı para ve insan gücüyle, Doğu, Güneydoğu ve başka bölgelerimiz yüzlerce kez ihya edilirdi.
Lakin nasıl oluyorsa sanki bir takım çevreler, yani kafasını; ırkçılık, sınıf ayrımcılığı ve imtiyaz tapıcılığına hasretmiş birileri, terörü bahane ederek, terör kıskacında yaşayan masum halkımıza da aynı gözle bakıp ötekileştirmektedir.
Devlet adına çalışan bürokratlarımız bu ötekileştirmeyi yok etmek için hizmet götürmeye başlayınca da problem çıkmaktadır. Yok, “Seçim yatırımı” diyerek, yok bilmem ne diyerek, akla hayale gelmedik senaryolar üretip, devlet hizmetini engellemeye çalışmaktalar.
Geçmiş iktidarlar döneminde de zaman zaman Doğu’da ve Güneydoğu’da sosyal yardımlar yapıldı. O zaman kimsenin sesi çıkmadı. Niye çıkmadı? Şunun için çıkmadı; o zaman yardımlar bizzat fakir fukaraya ve ihtiyacı olan insanlara dağıtılmadı. Bölgedeki etkin olan insanlara teslim edildi, onlar da canları kime isterse onlara verdiler.
Bu arada şunu da ilave edeyim. Sadece Doğu’da ve Güneydoğu’da muhtaç insanlar yok. Türkiye’nin hemen her yerinde var. Hatta Ankara’ya 30 km uzaklıktaki köylerde bile beyaz eşya görmemiş insanımız bulunabilir. Ama o ailelerimiz, hiç olmazsa terör korkusu altında yaşamıyor. Can ve ekmek korkusu çekmiyorlar.
Dev plazalarda, plazma ekranlardan görülenlerle Doğu ve Güneydoğu veya bir başka bölgemiz üzerine oturup yazı yazılmaz, konuşulmaz ve devletin ne yapıp yapamadığı, oralardan sorgulanmaz. Yiğit olan gider, meseleyi yerinde inceler ve bizzat o insanlarla görüşür, konuşur. Ondan sonra çıkar, adam gibi lafını söyler. Gazete köşelerinden, televizyon ekranlarından davul tozu cinsinden laflar edilmez.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.