Mübarek’li Mısır
Cumhurbaşkanı Gül ve Mısır Devlet Başkanı Mübarek, kameraların karşısına beraber geçtiler. Bundan bir süre sonra da Başbakan Erdoğan’la buluştu, misafir başkan. Gündemlerindeki en sıcak konu Gazze’ydi şüphesiz. Mısır’ın bundan sadece birkaç hafta önce sergilediği “Nuh deriz ama peygamber demeyiz” tarzındaki; ne dine, ne örfe, ne insanlığa uyan tavrından bir şeyler de kalmıştı hiç şüphesiz. Devlet politikaları bir günde, bir gecede, bir haftada veya ayda değişecek değildi ya. Bütün vurdum duymazlıklar, bütün bakış çevirişler, bütün sessiz kalışlar unutulacak, üzerine sünger çekilecek, hiç olmamış gibi davranılacak değildi ya… Ama olsun, kameraların karşısına geçilmişti bir kere, sahte tebessümler arkasında olması gerekenler çoktan oluyor, Mısır hava sahasını kullanarak uçurulan bombalar altında ölmesi gerekenler ölüyor, vadesi dolmamışlar, ızdırap içinde kıvranma haklarını kullanıyorlardı zaten. Mübarek’in bilmem kaç senedir yönettiği ülkesinde, öyle eften püften bir oyla değil, her seferinde yargının el çabukluğuyla dolaşıp kolaçan ettiği sandıklardan yüzde doksanları aşarak pehlivan edasıyla çıktığı ne kadar gerçek ise, Cumhurbaşkanı Gül’ün yanı başında ağzından dökülenler de o kadar gerçek ve geçerliydi, zaten.
Mısır iki taraflı bir aynaydı zaten. İki yüzlü demiyorum, “ikiyüzlü” anlamıyla karışır düşüncesiyle. İki taraflı bir aynadır Mısır. İçi dışını, dişi içini yansıtan bir ayna. İçeriden bakarsınız Mısır’ın aynasına… Kendini, onu görürsünüz. İçerideki ikiyüzlülüğünü evet “ikiyüzlülüğünü” görürsünüz. Dışarıdan bakarsınız Mısır’ın aynasına, onu Mısır yapan Batı düşüncesini görürsünüz. Dışarıdan yine dışarıya yansıyan, bu sefer Mısır’ın değil Batı’nın çifte standardı, sözünün eri olmayışıdır. Tıpkı eski Roma’daki müşriklerin çok kapılı tanrıları olduğuna inandıkları Janus gibi…. Şimdilerin döner kapıları gibi. Nereye açılacağı belli olmayan, her tarafa, her yöne bağlanan kapılar gibi. Nereden baktığınıza bağlı olarak, açıldığı yer bir anda değişiveren çok yüzlü kapılar gibi. Belki de onun için ikiyüzlü sıfatı çok da uygun değil Mısır’ı tasvir ederken, çok yüzlü bir Mısır var karşımızda zira.
Gazze yanıp kül olurken, insanın kanını donduracak bir soğuklukla yapmakta olduğu işe devam eden Mısır’ın bir yüzü hiç şüphesiz bize yansıyan. Mısır’ın bir kapısından yansıyan yüzü... Aslında o yüzle ilk karşılaşmamız da değil bizimkisi. Hak, hukuk, oy, seçmen, seçim tanımayan yüzüdür bu Mısır’ın. Arkasına yığınları alarak seçilen millet temsilcilerini, bir cesaret zulme karşı çıkan liberalleri apar topar paketleyip götüren Mısır’dır aynamıza buradan yansıyan. Hapislerde çürümeye bırakılmış siyasi tutukluların sayısının on bine ulaştığı şehir efsaneleri gibi kulaktan kulağa dolaşır durur. Kendi, bizzat içinden çıkardığı, Mısır prodüksiyonu Saadiddin İbrahim’i bile gözü görmeyecek kadar hırçınlaşan medeniyete açılan kapıdır burada Mısır.
Bir diğer kapısı ise belli ki Türkiye’ye açılmış olan, İslâm kardeşliği, bölge ortaklığı ve fakat İsrail sevecenliği etrafında bütünleşmenin tezahürüyle dönen kapısıdır Mısır’ın… O da hem öyle hem böyle, hem bu tarafa hem diğerine, hem nalına hem mıhına “idareci” yüzünü yansıtan Mısır’dır. Ortadoğu’daki bir dizi rejim gibi, insanını inim inim inleten, Batı’dan gelen efendileri önünde onu rezil etmesin diye de kolunu büken diktatoryal abidelerdendir çünkü.
Çok yüzlü, çok çıkışlı döner kapı gibi dedik ya, aynanın en sahici yansıtması da Batı’dan üzerine düşenleri yansıtmasıdır. Anadan oğula, dededen toruna uzanan bütün zaman dilimlerinin siyasi aktörü olabilmeyi başarmış Mübarek’i mübarekleyen Batı anlayışı, bunu demokrasi adına yapmaktadır da, o aynı demokrasi hiç de tahmin etmediği sonuçlar doğurduğunda, Mübarek’i kurulduğu tahtından, olur ya, azıcık sarsabilecek bir yapılanma ister sağda, ister solda oluşsun, hemen “Duuur bakalım, o kadar uzun boylu değiiil!” diyebilen Batı’nın yansımalarıdır. “Hepsine yazıklar olsun” demekten başka elimizden bir şey gelmiyor… Yazık.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.