Vatansız, mekânsız ve devletsiz... (1)
Yıllar önce Mossad tarafından şehit edilen Ebu İyad’ın Türkçe’ye de çevrilen bir kitabı var: Vatansız Filistinli. Gerçekten de, denildiği gibi Ortadoğu’da üç Nakba yaşandı. Bunlardan birisi ve nakbaların anası Osmanlı devletinin çökmesi ve bunun sonucunda İslâm âleminin enkaz altında kalmasıydı. Filistin ise bu enkazın en dibinde kaldı. Zira Filistin İslâm diyarının incisi ve tacıydı. Hıristiyanların ve Yahudilerin gözü burasının üzerindeydi. Kıymeti kameti kadar meşakkati ve çilesi de büyüktü. Bundan dolayı yükün büyüğü Filistinlilerin omuzuna düştü. Yahudiler 103 ülkeden veya 130 ülkeden geldiler ve Filistinlileri 130 ülkeye dağıttılar. Osmanlı’dan sonra ikinci felâket veya nakba İsrail’in 14 Mayıs 1948 tarihinde kurulmasıydı. üçüncü nakba ise 1967 yılında İsrail’i Doğu Kudüs dahil kutsal toprakları ele geçirmesiydi. İşte o tarihlerden itibaren Filistinliler vatanlarından sürüldüler ve gurbet yollarına düştüler. Ebu İyad’ın da veciz bir şekilde ifade ettiği gibi, vatansız kaldılar. Artık Filistinliler vatansız olarak anılacaklardı. Ama bu vatansızlık başkalarının vatansızlığına benzemiyordu. çifte kavrulmuştu. Kuveyt’te ve benzeri yerlerde ‘bidun’lar da vardı ama Filistin’li olmak bir başka şeydi. Araplar arasındaki ihtilâfların ateşiyle bile onlar dağlanıyordu. 1990 yılında Saddam’ın Kuveyt’i işgal etmesinin ceremesini de yine onlara çektirdiler. Bu defa Arapların gözünde menfur tip ve figür Yahudi olmaktan çıktı neredeyse onun yerine Filistinli ikame edildi. Şark Evi’nin Müdürü Faysal Hüseyni ancak yıllar sonra Kuveyt’i ziyaret edebilmişti. Galiba ziyaretin ağırlığından olsa gerek burada ruhunu teslim etti.
Filistinliler sadece vatansız değillerdi. Dolayısıyla bu cihetle ‘bidun’lardan ayrılıyorlardı. Aynı zamanda Filistinliler mekânsızdılar da. Bu mekânsızlığı en güzel surette ifade edenlerden birisi de Edward Said olmuştur. Ebu İyad’dan sonra kalame almış olduğu otobiyografisinin ismini ‘la edri/anonim’ bir Filistinli suretinde ‘out of Place’ olarak belirlemişti. Amerikalılar nazarında dünya, ‘out of control/kontrol dışı’ olmuştu ama İsrail yüzünden de Filistinliler ‘out of place’ yani mekânsız hâle gelmişlerdi. Bunun en büyük acısını ve ıztırabını Filistinli ve hem de Hıristiyan olmasına rağmen Edward Said gibiler çekmişti. Philip Habib gibiler Beyaz Saray’ın özel temsilcisi olurken veya John Abizaid Irak komutanı olurken neden Edward Said itilip kakıldı? Zira, o Filistinli idi ve Kudüs’te doğmuştu. Ama Yahudiler sadece onu fizikî olarak vatansız bırakmakla kalmadılar. Aynı zamanda onun ve Arafat’ın Kudüs’lü olmadığını iddia ederek ruhlarını da vatansız bırakmak istediler. Onları vatanlarından cüda ettikleri yetmiyormuş gibi bir de manevî olarak vatansız bırakmak istemişlerdi. Bu acıların acısı unutulur mu?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.